ABD-Türkiye vekalet savaşı mı?
Türkiye Kürt sorununu varlık sorunu olarak ele alırken Suriye “yıllardır süren savaş sonrasında oluşmuş boşluktan doğan siyasi sorun” olarak ele alıyor. İran da ABD varlığına Suriye ile aynı yerden bakıyor. Bu nedenle ABD – Türkiye vekalet savaşı Suriye – Kürt çatışmasından daha olası duruyor. Bu olası çatışmanın Türkiye içine sirayet etme olasılığı ne?
ABD yönetiminin açıkladığı yeni ulusal strateji belgesinde yeni bir şey yok. ABD uzun yılardır zaten uygulamakta olduğu güç politikasını bundan sonra da sürdürecek. Eskiye göre tek fark belgede Çin’in daha bariz şekilde telaffuz edilmiş olması. Bu nedenle ABD’nin halihazırda bulunduğu ve / veya müttefiklerinin çıkarlarının olduğu bölgelerde aynı agresif politikaları devam ettirmesini bekleyebiliriz.
Bizim için birinci derecede yakın alan Ortadoğu ve bugünlerde Suriye. Bu nedenle yeni strateji belgesini bu bölge bazında değerlendirmek bizim açımızdan daha gerçekçi olur.
Suriye Cumhurbaşkanı Beşşar Esad geçtiğimiz günlerde Rus ve Suriye basınının sorularını yanıtlarken özetle "dış güçlerle hareket eden herkesi hain" olarak nitelendirdi. Türk basını Esad’ın bu sözlerini “Esad YPG’ye (PYD’ye) hain dedi” diye verdi.
O röportajda sorulan soru doğrudan “Kürtlerin yaptıkları faaliyetleri nasıl değerlendiriyorsunuz?” şeklindeydi. Esad’ın Kürt adını telaffuz etmesi de sorudan dolayıydı. Bu cevaptan yola çıkılarak Suriye yönetimi ile Kürtler arasında çatışma çıkacağı, hatta Esad’ın Erdoğan’a göz kırptığı yorumları yapıldı.
Oysa Esad’ın söylediklerini dikkatli şekilde ele almak lazım. Öncelikle Esad’ın cevabında “Kürt, mezhep ya da etnik köken anmak, genelleştirme yapmak doğru olmaz” ve devamında ise isimlendirmelerden bağımsız olarak “Suriye’nin meşru görmediği güçler ile işbirliği yapan herkes haindir” vurgusu vardı. Esad cevabında “dış güçler ile Arap aşiretlerinden de işbirliği yapan var” dedi.
Esad’ın bugüne kadar genel olarak Kürtlerle ilgili de kullandığı üslubun bir hayli dışında olan bu sert sözler Suriye sahasında gelecekte yaşanacaklar için yapılan tahminleri netleştiriyor.
ABD’nin varlığı sorun, çok büyük sorun. Yani artık Suriye’de tanımlamaların tek ölçüsü ABD (gibi ülkeler) ile olan ilişkiler.
PYD açısından bakıldığında geçmişten gelen “güven sorunu” devam ediyor ve eğer ABD Suriye’yi terk ederse kazanımlarını yitireceklerini düşünüyorlar. Daha da ötesi Türkiye tarafından gelebilecek saldırılara açık olacakları endişesi yaşıyorlar.
Bu endişelerinde kısmen haklılar. ABD olmasaydı Türkiye muhtemelen “sınır güvenliği” başlığıyla şimdiye kadar Kürtlere karşı sadece Afrin’de değil sınırda yer alan birçok merkeze yönelik olarak harekete geçmişti.
İşte tam da burada “Esad’ın bu açıklaması ile Türkiye ile yakınlaştığı” yorumlarına bakmak lazım. Düz mantık yürütenler Suriye’deki Kürtlerin Esad’a karşı savaştığını, Erdoğan’ın da Kürtleri tehlike olarak gördüğünü dolayısıyla “Kürt tehlikesinin” Suriye ve Türkiye’yi birleştirebileceğini ve hatta “ortak düşmana karşı ortak hareket edebileceklerini” savunuyorlar.
Bu da bir ihtimal ama çok düşük bir ihtimal. Çünkü iki yönetimin Kürtlere bakışında temel farklar var. Şam yönetiminin son günlere kadar Kürtlerden “hain ya da terörist” diye söz etmemesi bunun göstergelerinden bir tanesi. Şam Kürtler ile çatışma yaşamak istemiyor. Şam’ın tek isteği ABD’nin kendi topraklarından çık(arıl)ması. Bunun için de doğal olarak şu anda Suriye sahasında ABD’ye zemin yaratan Kürtlerin bu ülke ile olan ilişkilerini kesmesini istiyor. Buna karşılık Kürtler de ABD ile ilişkilerin ve dolayısıyla Amerikan kalkanının bitmesi durumunda “eskiye dönmekten” korkuyorlar.
Peki gerçekten ABD giderse Kürtler eskiye döner mi? Suriye’de hiçbir şey eskisi gibi değil ve olmayacak. Kürtler hangi isimle olur bilinmez ancak savaş sürecindeki kazanımlarını büyük oranda koruyacaklar. Coğrafik kazanımların bu şekilde kalması imkansız elbette. Çünkü zaten şu anda hakim oldukları bölgelerde azınlıktalar. Ancak siyasi ve idari kazanımlar “federasyon, kanton” gibi resmi isimler verilmeksizin bir şekilde devam edecek. Şam da buna razı bir görüntü sergilemişti bugüne kadar.
Son dönemlerde Lazkiye’de yapılan toplantılar da iki taraf arasında konuşma zeminin olduğunu gösteriyor. Bu toplantılarda Suriye yönetimi tarafının iki şartı oldu: ABD ile işbirliğinin kesilmesi ve Suriye devleti içinde kalınmasının kabul edilmesi.
Ancak görünen o ki bazı noktalarda anlaşma sağlanamadı ve bu nedenle Esad’ın yaptığı gibi bazı sert açıklamalar paylaşıldı. Bu açıklamalar “çatışmaların olacağı” değil, “eğer sonuç alınamazsa” çatışmaların olabileceği anlamına geliyor. Bu nüans önemli.
Bu arada Türkiye’nin Kürt karşıtı söylemleri de sürüyor. İki ülke Kürtlere karşı işbirliği yapar mı? Görünen o ki yapmaz. Ancak Türkiye’nin Kürtlere karşı herhangi bir şekilde harekete geçmesini Suriye “sessizce” izleyebilir.
Burada iki amaç olabilir: Birincisi Şam ile anlaşmaya yanaşmayan Kürtlere “Türkler geliyor” mesajını vermek. İkincisi Suriye’yi harabeye çeviren savaşı beraber yürüten Türkiye ile ABD arasında yaşanacak bir çatışmayı, Şam eski ortakların kavgası niyetine izler. Kuşkusuz bu çatışma vekiller vasıtası ile olacak. ABD’nin vekili YPG, Türkiye’nin vekili ise ÖSO. Böyle bir çatışma yaşanırsa Suriye’de daha önce çok sayıda müvekkilin olduğu vekalet savaşı ABD – Türkiye vekalet savaşına dönecek demektir.
YPG’nin ABD ekseninden çıkma sinyali vermesi halinde Astana süreci çok daha farklı bir boyut kazanabilir. PYD’nin katılımının Türkiye (ve İran) tarafından engellendiği belirtiliyor ancak PYD’nin olumlu sinyal vermesi İran’ın tavrının değişmesini sağlayabilir. Türkiye için ise konu çok daha derin. Kendi içinde Kürt meselesinin gidişatının ne olacağı belli değil. Bu nedenle Türkiye Kürt sorununu varlık sorunu olarak ele alırken Suriye “yıllardır süren savaş sonrasında oluşmuş boşluktan doğan siyasi sorun” olarak ele alıyor. İran da ABD varlığına Suriye ile aynı yerden bakıyor. Bu nedenle ABD – Türkiye vekalet savaşı Suriye – Kürt çatışmasından daha olası duruyor. Bu olası çatışmanın Türkiye içine sirayet etme olasılığı ne?
Sonuç olarak sorun Suriye için dönüp dolaşıp ABD varlığına dayanıyor. ABD’nin yeni strateji belgesinde Çin ve Rusya gibi “büyükler” dikkat çekiyor ama işte hemen yanı başımızda bir Amerikan varlığı söz konusu ve aynı strateji belgesi ABD’nin burada da kendi çıkarlarını korumasını öngörüyor. Türkiye ile doğrudan çatışmaya girilmesi şimdilik uçuk duruyor ama dolaylı olarak birbirlerini acıtmaya çalışacakları ihtimalini gözardı etmemek lazım.
Son KHK ile iktidar da kendi güvenlik stratejisini açıklamış oldu. Bu kararnamede yer alan “… bunların devamı” ifadesi kararnamenin sadece geçmişe dönük olmadığını gösteriyor ve “bundan sonrası için beklenen ya da planlanan bir şey mi var?” sorusunu gündeme getiriyor. Kararname temelde “içeri ile” ilgili görüntüsü veriyor ama içteki hiçbir gelişmeyi dış gelişmelerden soyutlayamayacak zamanlar yaşıyoruz ve hangi başlık ile başlayacak olursa olsun, gelişmelerin eninde sonunda Kürt meselesine evrilmesi olası. Önümüzdeki dönemde ABD – İran - Suriye – Türkiye hattında Kürt meselesi daha da belirginleşebilir.