Muhteşem pazarlama!
“Muhteşem Showman”, tartışmalı bir kişiliği bütün bu tartışmalardan uzak tutarak yeni bir yorumla çıkarıyor seyircinin karşısına. Bir yandan zengin olma, kabul görme, rüşt ispatlama gibi dünyevi hırsların nasıl yıkıcı sonuçlar doğurabileceğini gösterirken önemli olanın “iyi şeyler yapmak” ve “kendin için en doğru insanların kim olduğuna karar vermek” olduğunu anlatmaya çalışıyor.
Sinema garip bir sanat. Tarihsel karakterleri, olayları eğip bükebileceğiniz, yeniden kurgulayıp bambaşka bir hikaye haline getirebileceğiniz onlarca olanağa sahip. Üstelik bu yeni kurgunun milyonlarca (popüler bir filmse belki milyarlarca) insana ulaşma olanağı var. Bu yüzden, tarihi bir kişiliği, olayı ya da gelişmeyi sinemaya aktarırken yaratıcıların kılı kırk yarması önem taşıyor. Şüphesiz sinema tarihi gelişmelere birebir sadık kalmayı gerektirmiyor ama referans alınan konu, dönem ve kişinin ruhunun iyi temsil edilmesi ve tabii bugün ne anlam ifade ettiğinin net bir biçimde ortaya konulması da gerek.
DEHA MI SAHTEKÂR MI?
Bu hafta gösterime giren “Muhteşem Showman”, böyle bir giriş yapmak için seçilmiş bir film adeta. Daha önce 1934 ve 1980’de sinemaya, 1986’da ise televizyona konu olan; Broadway’de adına gösteriler sahnelenen ABD tarihinin önemli figürlerinden P.T. Barnum’u bir kez daha sinemaya taşıyor çünkü. Barnum, 1810 yılında doğan, 1830’lu yıllardan itibaren iş dünyasına adım atan, düşe kalka yol alırken 40’larda gösteri dünyasına girerek adını ülke tarihine yazdıran bir isim. Farkı şuradan geliyor: Sirkine seyirci çekmek için kullandığı taktikler nedeniyle onu reklam ve halkla ilişkilerin atası, kurucu babası gibi görenlerin sayısı hiç de az değil. Ama aynı nedenlerden ötürü bir sahtekâr olduğu da kayıtlara geçmiş. Hayvanların yanı sıra sirkinde toplum dışına itilmiş, ‘normal olarak algılanmayan’ insanları çalıştırması, onların sırtından para kazanması da tartışma konusu olmuş. Bütün bu tartışmalara rağmen Phillip Carlyle ile kurduğu ortaklık sonrası kurulan sirk tam 146 yıl sonra, bu yıl hayvan hakları aktivistlerinin mücadelesi sonucu kapatılmış.
2012 tarihli müzikal film “Sefiller”in akılda kalan tek ismi Hugh Jackman’dı belki de. Kariyerinin ilk döneminde müzikallerde de yer alan Jackman’ın uzun yıllardır çekmek için çabaladığı bir proje “Muhteşem Showman”. Önce dikkat çekici bir ayrıntıyı ele alalım. Daha önce çeşitli projelerde görsel efekt uzmanı olarak çalışan Michael Gracey’in yönetmen koltuğuna oturtulması 84 milyon dolarlık bir proje için riskli bir hamle gibi görülüyor. Bu kararda Jackman ve Michael Gracey’nin dostluğunun ve hemşeriliğinin payı olduğu yazılıp çizilse de zanaat açısından yönetmenin bu ilk işinin altından başarıyla kalktığının altını çizmek gerek. Ancak filmin gişe rakamının ABD’de 20 milyon doları bulamaması gerçeği de ortada duruyor. Dünyadan gelecek gişeyle de film kendisini kurtarmayacak gibi görülüyor.
‘ÖTEKİLER’DEN KURULU BİR SİRK
Jenny Bicks (Sex and the City) ve Bill Condon (Chicago) gibi iki deneyimli senaristin kaleminden çıkan senaryoya Jackman ve Gracey ikilisinin de dokunuşları olmuş tabii ki. Film, Barnum’un terzi olan babasının yanında çalışmaya başladığı çocukluk yıllarından bir bölümle açılıyor. Zengin bir ailenin kızı olan yaşıtı Charity’ye olan ilgisini anladığımız bu bölümden sonra hızlı bir büyüme hikayesiyle Barnum’un otuzlu yaşlarına geliyoruz. 1968 doğumlu Hugh Jackman ile 1980 doğumlu Michelle Williams’ın nasıl aynı yaşlarda çocukluk arkadaşı olabileceğine dair soruyu arkamızda bırakırsak Barnum’un iş hayatında hızla yükseldiği dönemin başlangıcına şahitlik ediyoruz.
Bir tür ‘hile’ ile bankada kredi çeken Barnum önce garip hayvanların bal mumu heykellerinin olduğu müze açıyor ama ilgi görmüyor. Sonra kızlarının önerisiyle ‘canlı ama ilgi çekici’ şeyler bulması gerektiğini fark ediyor. Ve toplumdan dışlanan insanları topluyor etrafına. Sakallı bir kadın, bir cüce, bir obez, uzun boylu bir adam, siyahlar, tüm vücudu kılla kapla başka bir adam vs.
Film bu noktadan sonra ikili bir yapıyı takip ediyor. İlkinde sirkte toplanan insanların kendilerini ilk defa ifade edebildikleri, farklarıyla bir arada durabildikleri dünyalarını kurmalarını izliyoruz. İkincisinde ise Barnum’un hem kendisine hem de bir türlü kabul edilemediği New York sosyetesine rüştünü ispatlama çabaları yer alıyor. Çünkü sirk bir yandan da yoğun eleştiri alıyor ve sosyete çok zengin olmasına rağmen onu kabul etmiyor. O da Avrupa’nın en ünlü opera sanatçılarından birisini getirerek onu turneye çıkarıyor ve böylece prestij kazanıyor ama kendisi de değişmekten kurtulamıyor.
Yazının başına dönersek “Muhteşem Showman”, tartışmalı bir kişiliği bütün bu tartışmalardan uzak tutarak yeni bir yorumla çıkarıyor seyircinin karşısına. Bir yandan zengin olma, kabul görme, rüşt ispatlama gibi dünyevi hırsların nasıl yıkıcı sonuçlar doğurabileceğini gösterirken önemli olanın “iyi şeyler yapmak” ve “kendin için en doğru insanların kim olduğuna karar vermek” olduğunu anlatmaya çalışıyor. Filmde de söylendiği gibi “herkesin seni sevmesine gerek yok. Gerçekten seven birkaç kişi yeter!” Barnum’un iç dünyası, ailesi ve arkadaşlarıyla girdiği bu hesaplaşma bu tür uyarlamaların zenginleşmesi açısından verimli alanlar. Film de bunu sonuna kadar kullanıyor. Bu bakımdan film konu edindiği karakteri, seyirci karşısında tartışmak yerine onu masalsı bir noktaya yükseltiyor ve daha çok kıssadan hisse çıkarmamızı istiyor.
TARTIŞMADAN ‘DOĞRUYU’ SÖYLEMEK
Aynı masalsı hava ‘özel’ insanlar için de geçerli. Onların toplum önünde kendilerini ifade edebilmeleri, özgüvenlerinin yerine gelmesi ve yalnız olmadıklarını hissetmeleri şeklinde bir hat üzerinde ilerliyor hikaye. Filmin bu duyguyu sömürdüğünü söyleyemeyiz. Mümkün olduğunda mesafeli ve bugünün ihtiyaçlarına, politik hassasiyetlerine denk düşen bir iş var karşımızda. İnsanların farklılıklarıyla kabul görmeleri, kimsenin kimseyi yargılamadan ilişki kurmayı başarması ve en önemlisi de ‘ötekiler’ arasındaki dayanışmaya vurgu yapılıyor. Film, bugünden bakınca ve muhtemelen kendi zamanında ‘zalimce’ olan bu uygulamayı tartışmak ve karakterini seyircinin önüne atmak yerine ‘ötekiler’in dünyasının da masalsı bir havaya büründürüp bugünün politik hassasiyetlerine ve tabii ki müşteri profiline uygun bir hale getiriyor. Çıkarmak isterseniz bir kıssadan hisse daha!
Son olarak filmin müzik ve danslarının bugünün ritm, estetik, söz ve tempo duygusuna göre kurulduğunu; görüntü yönetmeni Seamus McGarvey’in de maharetiyle sahneler arası geçişlerin, kurgunun hızıyla ritm arasındaki ahengin yerli yerinde olduğunu belirtelim.
“Muhteşem Showman”, P.T. Barnum gibi tartışmalı bir adamı anlattığını unutursanız iyi film aslında!
ORİJİNAL ADI: The Greatest Showman
YÖNETMEN: Michael Gracey
OYUNCULAR: Hugh Jackman, Michelle Williams, Zac Efron, Zendaya, Rebecca Ferguson, Paul Sparks
YAPIM: 2017 ABD
SÜRE: 105 dk.