YAZARLAR

İki fotoğraf

İki fotoğraf. Biri gurur, mutlulukla dolu, keşkeleri daha az olan bir veda. Diğeri ise yarım kalmışlığı belli, hatta siyaset yüzünden tadı damakta kalmış bir keşkeler yumağı. İki dürüst, çalışkan, ahlaklı spor insanı. Olmaları gereken yer belki şu an oldukları yerin çok daha ilerisi. Ama biri geç de olsa o adımı atmanın eşiğinde, diğeri ise o adımı çoktan atmış olmasına karşın geri dönmek zorunda kaldı.

Şenol Güneş, Cenk Tosun'un ardından bakarken-Ahmet Örken milli takım formasıyla

İki fotoğraf vardı iki haftadan bize kalan. İlkinden başlayalım. Daha yenisinden yani. Kimine göre bir veda. Kimine göre gururla karışık bir eda. Kimine göre başyapıtına üflenmiş hoş bir seda. Kimine göre ise oğluna bir bakış, gururla. Tabii ki Osmanlıspor maçından sonra Cenk Tosun’un tribünlere üçlü çektirdiği andan bahsediyorum. Şeytan ayrıntıda gizlidir ya hani. Bu fotoğrafta da öyle oldu. Başrol son üç sezondur gelişen, sürekli itiraz eden, pek de güvenilmeyen bir forvetten, Avrupa’nın en önemli gündem maddelerinden biri haline evrilen Cenk Tosun’undu kuşkusuz. Ama fotoğrafı fotoğraf yapan ise Şenol Güneş’ti. Nasıl ki Cenk Tosun’un şu an olduğu oyuncu olmasında büyük bir payı varsa, belki de Türkiye’de yılın fotoğrafı olabilecek olan bu fotoğrafta da onun imzası var. Endüstriyel futbolun pek de kaldıramadığı romantizmin vücuda gelmiş hali.

Malum Cenk Tosun’un adı Everton’la anılıyor. Olur da bu transfer gerçekleşirse konuşulacak iki konu olacak. İlki Cenk Tosun’un transfer ücreti. İkincisi ise Beşiktaş’ın şu an Şampiyonlar Ligi’nin en golcü oyuncusu konumundaki bir futbolcuyu satış kararı. Tartışma "Beşiktaş neden Cenk’i sattı? Cenk’i satan şampiyonluğu da satar"dan başlayıp "Ama bu kadar parayı da nasıl reddedersin?" noktasına kadar dar ama geniş bir skalada tartışılacak. Bunlar veri. Peki Şenol Güneş bu olası ayrılık konusunda ne düşünüyor diye soran olursa da, bu fotoğraf sanırım tam cevabı vermiş olacak. Kim ister elleriyle büyüttüğü, verdiği her dersi almak için can atan daha da önemlisi alan öğrencisinin, hedefler bu kadar yükselmişken elinden kuş gibi uçmasını? Kuşkusuz ki Şenol Güneş de istemiyor. O sebeple buruk buruk bakıyor ardından Cenk’in.

Ama o da biliyor ki artık bir Cenk Tosun gerçeği var. Bir de dünya futbol gerçeği. Premier Lig bu gerçeğin en şatafatlı sahnesi. Elinizdeki öğrenci bu kadar açsa öğrenmeye ve gelişmeye, belki de en doğru yerlerden biri Ada. Hem de bu kadar çok istenerek gidiyorsa. Sonuçta bu transferin ardında ne bir Türk sponsor gölgesi var ne de bir menajer kıyağı. Pür bir çalışkan öğrenci, sınırlı imkanlarla çalıştı ve Oxford’a gitti hikayesi. Temiz, naif, gurur duyulası. O sebeple de gurur var gözlerinde.

Hani derler ya gitmek mi zor kalmak mı diye. İşte sanırım Cenk de bu psikolojide. Gitse bir türlü gitmese bir türlü. Gitse bambaşka bir dünya ve hikaye, kalsa belki Şampiyonlar Ligi’nde yazılan masalın devamında başrol. Netice karar zor. Lakin hem Şenol Güneş hem de Cenk Tosun bir fotoğrafla bu zorluğu eşsiz tarif etmeyi başardılar. Çeken fotomuhabir abimiz beni affetsin ismini bulamadım ancak eline sağlık demeden de olmaz.

İkinci fotoğraf ise daha eskilerden. Bir Instagram fotoğrafı. Tam sekiz gün önce. Türkiye’nin en önemli bisikletçilerinden biri olmaya aday Ahmet Örken. Malum ortalıkta henüz Kudüs krizleri yokken çok büyük bir adım atmıştı. Örken Pro-continental lisansı olan, dolayısıyla da büyük bisiklet turlarında – farzımuhal Fransa Bisiklet Turu, İtalya Bisiklet Turu, İspanya Bisiklet Turu- davet üzerine yarışma yetisi olan Israel Cycling Academy takımıyla anlaştı. Ne kadar büyük bir iş olduğunu şöyle özetleyelim. Dünyanın en önemli üç bisiklet turundan biri olan Giro nam-ı diğer İtalya Bisiklet Turu’nda bu sene yer alma ihtimali olacaktı Ahmet Örken’in. Tüm dünya kitlenmiş yarışı seyrederken, Türkiye şampiyonu mayosuyla arz-ı endam edecekti Eurosport ekranlarında. Belki Berkem’in (Ceylan), belki Caner’in (Eler) sesinden dinleyecektik onu. Sarper abi (Günsal) onunla ilgili yine bilmediğimiz konulardan bahsedecekti, Aydan abi (Çelik) kitabıyla yaptığı İstanbul turunu, kelimeleriyle ve Ahmet’le İtalya’da yapacaktı.

İmza sonrasında bir röportajında Ahmet’in şöyle dediğini aktarmıştı Sarper abi kendi blogunda: “Çevremden aldığım tepkilerin tamamına yakını olumluydu. Benim gelişimim açısından çok önemli olduğunu bildikleri için beni tebrik ettiler ve desteklediler. Sporla iç içe olan insanlar zaten bu tip olaylarla siyasetin, politikanın hiçbir alakası olmadığını bilir. Spor evrensel bir olgudur; insanları, ulusları, barış çerçevesinde bir araya getirmek temel amaçtır. Açıkçası kararı alırken de, kariyerim dışında bir şey düşünmedim.”

"Örken'in daha önce onlarca kez şahit olduğumuz aklı başında, ayağı yere basan açıklamalarından biri daha" deyip geçecektik ki siyasetle spor o kadar da ayrı değilmiş, Örken’in sekiz gün önce Instagram’a koyduğu fotoğrafla bir kez daha görmüş olduk. Türkiye şampiyonu mayosuyla profilden bir fotoğrafını koymuş ve altına “Hayatımla ilgili tüm gelişmeleri yanımda olan sizlerle paylaşmak benim için en değerli şey. Yeni sezonda İsrail takımı ile imzalamış olduğumuz anlaşmayı karşılıklı feshettik. Ben yoluma tekrar World Tur'da yarışma hedefimi koruyarak, artan siyasi gerilim ile birlikte ailemi daha fazla endişeli bırakmamak adına ülkemde devam etmeye karar verdim. Bunun yaşadığım yer, çevrem ya da farklı nedenlerle bir ilgisi olmadığını, sadece ve sadece duruşumla ilgili olduğunu belirtmek isterim. Kısa sürede edindiğim tecrübe, dostluk elimdeki en güzel şey. Varlığınızı her an hissediyorum. Birlikte yeni ve güzel gelişmelere...”

İki fotoğraf. Biri gurur, mutlulukla dolu, keşkeleri daha az olan bir veda. Diğeri ise yarım kalmışlığı belli, hatta siyaset yüzünden tadı damakta kalmış bir keşkeler yumağı. İki dürüst, çalışkan, ahlaklı spor insanı. Olmaları gereken yer belki şu an oldukları yerin çok daha ilerisi. Ama biri geç de olsa o adımı atmanın eşiğinde, diğeri ise o adımı çoktan atmış olmasına karşın geri dönmek zorunda kaldı. İki fotoğraftan biri yılın fotoğrafı olacak belki, biri ise yılın hayal kırıklığı.


Onur Salman Kimdir?

Basına 2006 yılında Cumhuriyet gazetesinde stajyer olarak adım attı. İki aylık staj ve Cumhuriyet’in spor ekindeki yazılarda sonra Eurosport Türkiye’de spiker ve editör olarak çalıştı. 2009 yılında Radikal gazetesine editör olarak geçerken, Eurosport’ta da yarı zamanlı spikerlik yapmaya devam etti. Medya macerasına 2012-2016 yılında Hürriyet’te devam etti. 2016 yazından beri Gazete Duvar’da çocukluk hayalini sürdürüyor. Köken Eurosport olunca tahmin etmesi kolay. Asıl ilgi alanı ‘başka sporlar.’