YAZARLAR

2018'e girerken kadın mücadelesi

Kadını ve çocuğu koruyan 6284 sayılı kanuna yönelik yapılan her girişim, kazanılmış haklarımıza karşı yapılan gerici zihniyetin bir ürünü olarak daima karşısında biz kadınları bulacak. Aksine yasayı her yerde daha çok anlatacağız, Kanunun daha da etkin uygulanmasına yönelik çabalayacağız.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu 2017 yılına ilişkin kadın cinayetleri, çocuk istismarı ve cinsel şiddet verilerini açıkladı: 2017 yılında 409 kadın öldürüldü, 387 çocuk istismara uğradı ve 332 kadına cinsel şiddet uygulandı.

Rakamlara baktığımızda bu yıl da artış görülüyor; fakat artışın diğer yıllara oranla çok daha fazla olduğu ortada. 2015 yılında 303 kadın, 2016 yılında ise 328 kadın öldürülmüştü. Bu yıl ise sayının çok fazla arttığını canımız acıyarak görüyoruz. Ve biliyoruz ki; bu bir tesadüf değil.

Kadın cinayetleri niçin bu kadar artıyor diye sorulduğunda temel olarak iki başlıkta özetliyorum: Siyasilerin tutumları ve hukuk.

Siyasilerin ağzından çıkan her kelime, birilerinin kadının insan haklarına zarar veren davranışlarına tepkisiz kalmaları yahut o kişileri destekleyen davranışları derhal kadına yönelik şiddeti artırıcı etki yapıyor. Kadına yönelik şiddeti normalleştiriyor ve kişilere bu anlamda hareket serbestisi tanıyor. Biz buna “meşrulaştırmak” diyoruz.

Bir de hukuk ayağı var ki kadının haklarını kısıtlamaya, kazanılmış haklarını elinden almaya, kadın-erkek eşitliğini bozmaya, kadına yönelik şiddeti meşrulaştırmaya, kadını toplumdan soyutlamaya/ayrıştırmaya yönelik tüm yasal düzenlemeler/yasa tasarıları ve hatta bu tasarıların konuşulması, mevcut yasaların uygulanmaması/herkese eşit şekilde uygulanmaması ve elbette “cezasızlık” kadına yönelik şiddeti doğrudan artırıyor. Ve unutmayalım ki, yasalar da siyasiler eliyle yapılıyor.

Tam olarak bu sebeplerle; “kadın cinayetleri politiktir” diyoruz işte. Yani, tesadüf değildir.

2017’ye baktığımızda kadınların, haklarına yönelik ne derece ciddi saldırılarla karşı karşıya kaldığını çok net şekilde görebiliyoruz. Boşanma komisyonu raporuyla birlikte gelen akla-mantığa sığmaz yasal düzenleme ataklarıyla uğraştık. Sanırım meselenin hukuk boyutunda yıla damgasını vuran gelişme –daha doğrusu gerileme- müftülük yasasıydı. İstismara uğrayan çocuğun, istismarcısıyla evlenmesi halinde suçluya cezasızlık öngören tasarının büyük mücadelemizle geri çekilmesinin intikamını alır gibi, müftülere nikah kıyma yetkisi verildi ve laikliği alaşağı eden bu yasa ile çocuk istismarı, erken yaşta evlilik ve kadına yönelik şiddet bir kez daha meşrulaştırıldı. Bununla birlikte; kadınlara kıyafetleri sebebiyle yapılan saldırılar bu yıl bizi en çok uğraştıran sorunlardan biriydi. Aynı şekilde, kadınların pembe toplu taşıma araçlarına sıkıştırılma girişimleri de çok sık gündeme gelen saldırılardan bir diğeri oldu.

Bu konulardan her biri ayrı ayrı önemli. Her biri üzerine ayrı ayrı kafa yorduk, tepki verdik, yazdık, söyledik.

Fakat bu karamsar tablo çift taraflı bir etki yaratıyor aynı zamanda. Kadına yönelik şiddet arttıkça, mücadelemiz de genişliyor ve bu hususta toplumun farkındalığı da artıyor. Örneğin konuyla hiç ilgilenmeyen kişilerden “Kadın cinayetleri çok arttı, niçin bu kadar çok arttı?” gibi cümleler duyuyorum. Dünyada sağ yükselişle birlikte, kadın mücadelesinin ne derece önem kazandığı açık. İngilizce sözlük Merriam-Webster en çok aranan kelimenin “feminizm” olması üzerine 2017 yılının kelimesinin feminizm olduğunu duyurdu. Feminizm artık korkunç bir kelime, korkulan bir kavram değil. Artık daha çok kadın, hatta erkek kendini feminist olarak tanımlıyor. Bu kadın mücadelemiz açısından çok mutlu edici bir gelişme ve aynı zamanda kazanım. Bunu biz kadınlar yaptık, gururlanmak hakkımız.

Kadınlar hem ülkede hem de dünyada çok büyük eylemler yaptı: Trump’ın cinsiyetçi tutumuna karşı Beyaz Saray'ın önüne binlerce kadın yığıldı. “Me too” eylemleriyle kadınların tacizcilerini ifşasını izledik, destekledik hepimiz. Kadın mücadelesi dünyada ciddi kazanımlar elde etti; Suudi Arabistan’da kadınlar artık araba kullanabiliyor ve yenilerde aldığımız en iyi haber İran’da başörtüsü takmayan kadınlar tutuklanamayacak.

Bizde de “Kıyafetime Karışma” eylemi yıla damgasını vuran eylem oldu mesela. Kadın meclislerini kurduk. Cezasızlığın önüne geçmek için çabaladık, fiili olarak kısmen sonuç aldık. Her bir saldırıda durmadık, sokağa taştık. Susmadık, bilakis bağırdık.

Saldırılar devam ediyor, edecek; çünkü kaba tabirle aşırı sağın önündeki en büyük engel kadınlar. CHP, müftülük yasasına karşı ana muhalefet partisi olarak Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Yasanın, evrensel hukuk kurallarına, Anayasa’ya ve laikliğe aykırı olduğunu defalarca anlattık, açıkladık. Açıklamaya da devam edeceğiz. Bu utanç yasasının derhal iptalinin gerektiği son derece açık. Ayrıca, müftü nikahı yönetmeliğine karşı da başvuruda bulunulması zorunlu. Müftülük yasasının hemen ardından 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’una yuva yıktığı gibi saçma gerekçelerle saldırdılar ve belli ki saldırmaya devam edecekler; fakat biz izin vermeyeceğiz. Kadını ve çocuğu koruyan bu kanuna yönelik yapılan her girişim, kazanılmış haklarımıza karşı yapılan gerici zihniyetin bir ürünü olarak daima karşısında biz kadınları bulacak. Aksine yasayı her yerde daha çok anlatacağız, Kanunun daha da etkin uygulanmasına yönelik çabalayacağız.

2018’de de kadın mücadelemize var gücümüzle devam edeceğiz, daha fazlasını talep edeceğiz ve büyüyeceğiz.


Tuba Torun Kimdir?

Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunudur. İstanbul Barosu’na bağlı olarak serbest avukatlık yapmaktadır. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu ve Kadın Meclisleri avukatı ve Kadın Adayları Destekleme Derneği yönetim kurulu üyesidir. ‘Bayan Değil Kadın’ programını hazırlayıp sunmaktadır. Aktif olarak siyasi faaliyetlerine devam etmektedir.