Demirtaş nereye gidiyor?
Telafisi zor olan esas hata, verilmiş ve kabul edilmiş bir kararın altını doldurmaktan, bundan sonraki mücadele hattını güçlendirmekten geri durmak, “küsmek” veya bu karar yüzünden umutsuzluğa kapılmaktır. Fakat seçmenin küskünlüğe, umutsuzluğa kapılmasını engelleyip yeniden kazanılmasını sağlamak için de HDP ve Demirtaş’ın bu kararı ikna edici bir biçimde izah etmesi hayati önem taşıyor.
Mart 2015’te Tayyip Erdoğan’a “Seni başkan yaptırmayacağız” diyerek Türkiye’deki otoriterleşme eğilimine set çektiği andan itibaren iktidarın gerçek anlamda sistematik kuşatmasıyla karşı karşıya kalan ama partisini 7 Haziran’a bu rüzgârla taşıyan Selahattin Demirtaş’ın 11 Şubat’ta yapılacak HDP kongresinde aday olmayacağını açıklaması, pek çok insanda hayal kırıklığıyla birlikte soru işaretleri de yarattı.
Demirtaş’ın bu kararına dair sorulacak muhtemel sorulara yanıtı açıklamasındaki şu paragraftaydı: “Yeni siyasal mücadele dönemini daha güçlü karşılamak, demokratik siyasete demokrasi kültürünü kazandırmak, koltuk ve makam için değil halk adına siyaset yapma bilincini geliştirmek ve yeni arkadaşlarla, yeni bir heyecanla yola devam etmek için bu kongrede Eş Genel Başkanlığa aday olmayacağımın şimdiden bilinmesini istiyorum.”
HDP’nin de muhtemel sorulara yanıtı şöyleydi: “Sevgili yoldaşımızın siyasi rehinelik koşullarında uzun ve ciddi bir muhasebeyle ulaştığı bu karara büyük bir değer biçiyoruz. Önümüzde açılan yeni mücadele döneminin gereklerini değerlendirerek aldığı kararın hakkının ancak HDP'nin kurumsallaşması, yenilenmesi ve yeniden örgütlenmesiyle verilebileceğini biliyoruz.”
DEMİRTAŞ KARARININ DOĞURDUĞU SORULAR
Tarihin önemli bir yükünü sırtlanmış olan Kürt hareketi ve Demirtaş’ın HDP’nin etkisini azaltacak bir adım atmayacağını tahmin ederek bu kararın aklıselimle verildiği ve aynı aklıselimle kabul edildiği sonucuna varılabilir.
Fakat yapılan tartışmalara bakılacak olursa gerek Demirtaş’ın gerekse HDP’nin, kafalardaki soru işaretlerini giderebilecek düzeyde ikna edici açıklamalar yapmadığı, haliyle de akıllardaki soruların yanıt beklediği görülüyor.
Görüştüğümüz bazı HDP’liler “yanıt olarak” lider partisi olmadıklarının, Demirtaş’ın da sadece eş başkanlığı bıraktığının ama kendisinin de vurguladığı üzere çalışmalarına “eş başkan gibi” devam edeceğinin altını çiziyor.
Demirtaş’ın hapislik koşullarının, partisini yönetmesini teknik olarak zorlaştırdığını ifade edenler de var.
Peki HDP bir lider partisi olmadığına göre, eş genel başkanı hapiste olsa bile bu yönetim sorunlarını neden aşamıyor?
Dahası, HDP, eş başkanı hapiste diye yönetim sorunları yaşıyorsa, bu sorunları aşmak için neden liderinin “bırakma” kararını kabul etmek yerine başka bir yol-yöntem denemedi, denemiyor? Bu sorunları aşacak ama Demirtaş’ın bırakma kararını da kabullenmeyecek yeni bir yönetim modeline neden geçilemiyor? Bunun önündeki engeller neler? Demirtaş mı, parti mi, devlet mi? Bu yöntemler tartışıldı mı? Bilmiyoruz.
DEMİRTAŞ, HAREKETİYLE SORUN MU YAŞIYOR?
Ayrıca mesele Demirtaş’ın şahsı değil, onun şahsiyetinde cisimleşmiş olan “umut ışığına” kaynaklık eden güçlü miras ise, o mirasın sahibinin de kişiler veya partiler değil, mücadeleye katkı verip bedel ödeyen milyonlar olduğu sıklıkla vurgulanıyor.
Peki milyonlar ne diyor? Demirtaş’ın bu kararını tabanına danışması söz konusu değil ama HDP pekâlâ bu meseleyi tartıştıramaz mı(ydı)?
Diğer yandan Demirtaş’ın eş başkanlıktan çekilmesi halinde yargılama aşamasındaki baskının bir nebze de olsa azalacağı ihtimali yok. Demirtaş’ın aday olmayacağını açıkladığı gün İdris Baluken’in sırf yaptığı konuşmalardan ötürü 16 yıl 8 ay hapis cezasına çarptırılması da bu ihtimalin olmadığına dair net bir mesaj içeriyor.
O halde geriye ne kalıyor?
Demirtaş’ın bu kararı, mensubu olduğu Kürt hareketiyle çözülemeyecek sorunlar yaşadığı için vermiş olabileceğine dair de tartışmalar yapılıyor.
7 ay önceki yazımızda da aktardığımız gibi Demirtaş’ın kendi hareketiyle çeşitli tartışmalar yaptığını, üstelik Temmuz ayında Demokrasi gazetesindeki yazısıyla bunu açık ettiğini biliyoruz.
Demirtaş’ın hem kendine hem de hareketine güveni tam olmasa, bu tartışma kamuoyuna açık değil, “diplomasi” usulüyle yürütülüp bitirilirdi.
Zaten gerek HDP’li gerekse Kürt hareketi mensubu pek çok kişiyle yaptığımız görüşmelerden edindiğimiz genel izlenim ve kanıya göre Demirtaş bu kararı kendi hareketiyle belli bir “uyum” içinde verdi. Ama o “uyuma” neden ihtiyaç duyulduğunu henüz bilmiyoruz.
TELAFİSİ MÜMKÜN OLAN VE OLMAYAN HATALAR
Yaptığımız görüşmelerdeki ortak vurgu, Demirtaş’ın yolunun “uzun”, bu kararının da sadece bir “es” olduğu ama şarkının henüz bitmediği yönünde. Peki bu “es” niye verildi? Bu “es” ne zaman bitecek ve Demirtaş “es”ten sonra hangi pozisyonda siyasi misyonuna devam edecek? Bundan sonra “sahalara” hangi biçimde dönecek, buna dair herhangi bir plan-program var mı; ortada buna dair öngörüde bulunmayı sağlayacak herhangi bir malumat da yok.
Fakat öngörü kabiliyeti gerektirmeyen bir malumat var ki, o da ne Demirtaş’ın kararının ne de bu kararı kabul eden HDP’nin tabanı ikna edebildiğidir.
Eğer HDP kendi mirasının ve umudunun sözcülüğünü Demirtaş kadar iyi bir kabiliyetle sırtlanacak yeni bir temsilci çıkarmazsa, verilmiş ve kabul edilmiş bu kararın ikna edici gerekçelerini izah etmezse, tabandaki sorgulamanın hem Demirtaş’ı hem de HDP’yi olumsuz yönde etkilemesi kaçınılmaz gibi görünüyor.
Umudun kırıntılarına bile ihtiyaç duyulan bir dönemde insanlar haklı olarak o umudun taşıyıcılarından birini “bırakmak” istemiyor. Kaldı ki, bakmayın “şahıslar önemli değil” diyenlere. Bu ülkede başta Kürt hareketi olmak üzere bütün devrimci mücadelelerin tarihsel şahsiyetler üzerinden birbirine eklemlenerek yükseldiğini kim inkâr edebilir?
Tarihsel mücadelenin ve o mücadeleden doğan “umudun” bir parçasının Demirtaş’ta simgeleşmiş olduğu gerçeğini inkâr etmek mümkün ama o gerçeği değiştirmeye çalışmak sadece siyasi bir hata olarak tarihe geçer. Bu tür hataların telafisi ise her zaman mümkün. Yarın başka bir kongre yapılır, Demirtaş tekrar aday olur, yahut Demirtaş’ı da geride bırakacak etkili bir lider hiç tahmin etmediğimiz yerden çıkagelir. Siyasette bu tür telafi olanakları ihtimal dışı değil.
Fakat telafisi zor olan esas hata, verilmiş ve kabul edilmiş bir kararın altını doldurmaktan, bundan sonraki mücadele hattını güçlendirmekten geri durmak, “küsmek” veya bu karar yüzünden umutsuzluğa kapılmaktır. Fakat seçmenin küskünlüğe, umutsuzluğa kapılmasını engelleyip yeniden kazanılmasını sağlamak için de HDP ve Demirtaş’ın bu kararı ikna edici bir biçimde izah etmesi hayati önem taşıyor.
İrfan Aktan Kimdir?
Gazeteciliğe 2000 yılında Bianet’te başladı. Sırasıyla Express, BirGün, Nokta, Yeni Aktüel, Newsweek Türkiye, Birikim, Radikal ve birdirbir.org ile zete.com web sitelerinde muhabirlik, editörlük veya yazarlık yaptı. Bir süre İMC TV Ankara Temsilciliği’ni yürüttü. "Nazê/Bir Göçüş Öyküsü" ile "Zehir ve Panzehir: Kürt Sorunu" isimli kitapların yazarı. Halen Express, Al Monitor ve Duvar'da yazıyor.
Akşener’in taht oyunları continues 27 Eylül 2021
Korkut Boratav: Ekonomik kriz yok, yoksuldan alıp zengine veriyorlar 25 Eylül 2021
Oğuz Kaan Salıcı: Çözüm sürecindeki önerilerimizin arkasındayız 18 Eylül 2021
Mahmut Aytar: Bizi örgütleyen açlığımızdır 13 Eylül 2021 YAZARIN TÜM YAZILARI