İnternet gezegeni neden küçültemedi?
Bilgi ve iletişim teknolojilerinin yarattığı devrim niteliğindeki gelişmeler, kapitalizmin ömrünü uzatmış olabilir. Ancak açık ki bu dijital devrim, potansiyelini toplumsal, ekonomik ve politik anlamda gerçekleştirememiştir. Bugünün dünyasında, internet, daha demokratik bir toplum inşa etmenin, şimdiye dek hayal edilebilmiş olanların çok ötesinde bir ifade özgürlüğünü gerçekleştirmenin, eşitlikçi ve demokratik bir eğitimin önemli bir zemini olabilir.
1990’ların hegemonik söylemi olan küreselleşme, kapitalizmin dünya çapında zafere ulaşması ve artık “tarihin sonuna” gelindiği varsayımına dayanıyordu. Küreselleşme, bir yandan bütün bir dünyanın sınırsız bir piyasa haline gelmesiyle ekonomik, diğer yandan da Batı siyasal düşüncesinin en temel değerleri olarak savlanan özgürlük ve demokrasinin artık tüm dünyada egemen değerler haline geleceği iddiaları ile siyasal ve kültürel yanları olan bir biçimde varolanı ve yerkürenin geleceğini ifade ediyordu.
Ne de olsa bilinen çerçevesiyle ulus-devletin sonuna gelinmişti. Artık geleneksel ulus-devlet çöküyordu ve demokratikleşme, saydamlaşma, katılımcılık gibi değerlerin merkezinde olduğu bir yeniden yapılanma zorunluydu. Yirminci yüzyılın son on yılında insanlık pek çoklarına göre toplumun, ekonominin, kültürün ve siyasetin yeni biçimini yaratmıştı ve bunun temelinde de teknolojik alanda yaşanan gelişmeler vardı.
Yirminci yüzyılın son on yılında bilgi ve iletişim teknolojileri alanında yaşanan yeni gelişmeler ve ortaya çıkan internet, sayısal televizyon, cep telefonları gibi yeni bilgi ve iletişim teknolojileri ve uygulamaları “devrim” niteliğindeki gelişmeler yaratmıştı. Öncelikle bilgi ve iletişim sistemlerinin birbiri içine geçmiş, yani yayıncılık sistemi ve telekomünikasyon sistemi, oluşan yeni bilgi ve iletişim ağı üzerinde yakınsamıştı. Ayrıca, ulusal bilgi ve iletişim sistemleri arasındaki sınırlar ortadan kalkmış ve ulusal iletişim sistemleri sahiplik, üretim, bölgesel ya da uluslararası dağıtım açısından bütünleşerek küreselleşmişti. Üçüncü olarak ise bilgi ve iletişim sistemleri diğer toplumsal ve ekonomik sistemlerle iç içe geçmiş, hem finans hem de imalat endüstrileri, küresel bilgi ve iletişim ağı üzerinde küreselleşmişti.
EKONOMİK BEKLENTİLER
Bütün bu gelişmeler, ekonomik açıdan bir paradigma değişimi olarak değerlendirildi. Artık bilgi ve iletişim teknolojileri, ekonominin yeni teknolojik temelini oluşturmakta ve yeni bir ekonomik genişleme döneminin de kapılarını aralamaktaydı. Bir “yeni ekonomi” oluşuyordu. Bu “yeni ekonominin” öncüleri ise hep anlatıldığı üzere, ABD’de evlerinin garajlarında bir bilgisayarla işe koyulan yenilikçi gençlerin kurduğu şirketlerdi. 1990’lar boyunca “yeni ekonomi” şirketlerinin çoğunluğu kâr etmemesine karşılık, borsa değerleri hızla arttı, bu gelişme ABD dışına hızla yayıldı. Güçlü reklam kampanyaları ile marka haline gelmek, kullanıcı sayısını arttırmak ve bu sayıların da hesaba katılması ile belirlenen büyük borsa değerleri ile hisselerini halka arz etmek, tüm dünyada yatırımcıların temel amacına dönüştü ve bilgi ve iletişim teknolojileri ve hizmetleri alanına büyük yatırımlar yapıldı.
Yeni ekonomi şirketlerinin borsa değerlerinin gösterdiği yükseliş, bankacılık, yayıncılık gibi “eski ekonomi” aktörlerinin de etkinliklerinin bir kısmını internete taşımalarına, yeni ekonomiye uyum sağlamaya çalışmalarına neden oldu. Bu şirketleri yönlendiren iki temel dürtü korku ve açgözlülük olarak tanımlanabilir. Çünkü bu dönemde eski ekonominin aktörleri, yeni ekonomiye uyum sağlayamamaları durumunda pazar paylarını ve hatta işlerini kaybetme korkusuna kapıldılar, diğer taraftan da internetin bankacılık alanında eleman istihdamını minimuma indirmeyi sağlayan, yayıncılık ve pazarlama alanında dağıtım sorununu çözen özelliklerini fark ettiler.
2001 yılında ise yenilikçi gençlerin, dot-com diye adlandırılan garaj şirketleri balonu söndü ve “yeni ekonomi” şirketlerinin indekslendiği NASDAQ büyük bir krizle sarsıldı. Pek çok küçük şirket iflas etti. 3 trilyon dolar kaybedildi, 500 dot-com şirketi battı ve yarım milyon ileri teknoloji işi ortadan kalktı. İşte 2001 yılında yaşanan bu kriz ve krize kadar yaşanan tüm bu sürecin temelinde internete dolayısıyla bilgi ve iletişim teknolojilerine duyulan “kör inanç” vardı.
Küresel ekonomi, 2008 yılında çok güçlü bir biçimde sarsıldı. Bu kriz bankacılık ve emlak sektöründe yaşanan bir kriz olarak haber başlıklarında yer almış olsa da, pek çok eleştirel yorumcu bilgi ve iletişim teknolojileri sektörünün, 2008 Küresel Mali Krizi’nde oynadığı rolün dikkatlerden kaçmaması gerektiğini söyler ve krizin yaşandığı sektörlerin bilgi ve iletişim teknolojileri ile etkileşimine dikkat çekerler. Krizden en az zararla çıkan sektör bilgi ve iletişim teknolojileri sektörü oldu. Ama kriz gösterdi ki bilgi ve iletişim teknolojileri ekonomik alanda beklenen yeniliği ve verimliliği getirmedi.
TOPLUMSAL VAATLER
Paradigma değişiminin diğer yanında ise bu teknolojilerin olanaklı kıldığı iletişim ağının, yani internetin yaratacağı siyasal ve kültürel demokrasi vardı. İnternet siyasal katılımın artmasını sağlayacak, hatta doğrudan demokrasiye zemin hazırlayacak bazı potansiyeller taşıyordu. İnsanları işbirliği yapmaya, adil ve cömert davranmaya yönlendiriyordu. Herkesin gönüllü katkıları ile dev bir bilgi alanına dönüşen Wikipedia bunun en iyi örneğiydi. İnsanlar arasındaki coğrafi, kültürel ve dil engellerini ortadan kaldırıyordu. Böylece insanlar birbiriyle bağlantı kuruyor ve empati kapasitesi yeniden canlanıyordu. Bu bağlantılar tüm dünyada, zayıf ve marjinal olanların güçlenmesi ve iktidar ilişkilerinin yeniden düzenlenmesini beraberinde getirecekti. İnternet gezegeni küçültüyor, uluslararası diyalogu geliştiriyor ve küresel anlayışı güçlendiriyordu.
Nitekim 2000’ler demokratik politikaları ilerletmek için halk hareketlerinin interneti kullandığı, bloglar, bağımsız web gazeteleri ve sosyal medya ile ifade özgürlüğünün genişlediği örneklerin biriktirildiği yıllar oldu. Tunus ve Mısır'daki 2011 devrimleri ve dünya çapındaki protestolar, internetin istenilen demokratik dünyanın yaratılması için insanlara güç verdiğinin kanıtları olarak değerlendirildi.
Ancak son yıllarda Batı siyasal düşüncesinin temelini oluşturan liberalizmin krizi de görünür hale geldi. 2016 yılında Dünya Ekonomik Forumu tarafından yayınlanan bir rapor, bu krizi "liberal dünya düzeni güçlü otoriter hareketler ve anti liberal fundamentalistlerin meydan okumasıyla karşı karşıya” diyerek doğruladı.
Batılı olmayan ülkelerde ırkçılık, milliyetçilik ve bunlar temelinde yükselen baskıcı hükümetler yaygınlaştı. Brexit oyları ve Donald Trump'ın 2016'da ABD başkanı olarak ortaya çıkması ise Batılı ülkeleri alarma geçirdi. Bütün bunlar da internetle ve bilgi ve iletişim teknolojileri ile doğrudan ilişkili olmasa da, internetin demokratikleştirici potansiyellerinin kendiliğinden gerçekleşmeyeceğini ortaya koydu.
POTANSİYEL VE GERÇEK
Bu noktada yanıtlanması gereken bir soru karşımıza çıkıyor: “bilgi ve iletişim teknolojileri ‘doğası’ itibariyle yeni ve verimli bir ekonomik düzen yaratma, küresel demokrasiyi yaratma potansiyelinden yoksun mudur?”
Bu soruya ekonomik açıdan bakarsak doğrudan “evet” yanıtını verebilmek çok güç. Çünkü bir yandan da bu teknolojilerin kullanılmaya başlanmasıyla birlikte emek verimliliğinde muazzam bir artış yaşandığı görülüyor. Yani aynı miktarda çıktı üretmek için artık daha az sayıda işçi gerekiyor. İstatistiklere göre 2005 yılına gelindiğinde ABD’de bir işçinin ürettiği ürün miktarı, 1970’lerde iki işçinin üretebileceği miktara eşit hale geldi.
Bunun farklı bir dünyada ne anlama geldiğini düşünelim. Herhalde muhteşem bir sonuç yaratırdı. Çalışanlar açısından bunun anlamı, daha kısa çalışma saatleri, erken emeklilik, daha uzun tatiller ve keyifli bir hayat olabilirdi. Üstelik bu teknolojilerin yarattığı ağların sağladığı bilgi artışı ve paylaşımının, daha iyi sağlık hizmetleri, eğitim, konut gibi sonuçlara olabilir, daha yüksek yaşam standartları sağlayabilirdi. En zorlu işlerin robotlar tarafından yapıldığı, insanların ise hayatı daha da keyifli hale getirmeye kafa yorduğu bir dünya olabilirdi.
Bunun yerine çalışma saatleri uzuyor, emeklilik yaşı arttırılıyor, işsizlik giderek artıyor, iş güvencesi ortadan kalkıyor, ücretler düşüyor ve robotların insanların işlerini elinden alacağı korkusu giderek büyüyor. Hayattan keyif aldığımız söylenemez. Çünkü bir yandan da tüm dünyada yönetimi elinde bulunduranlar giderek zalimleşiyor, diktatörleşiyor.
Bilgi ve iletişim teknolojilerinin yarattığı devrim niteliğindeki gelişmeler, kapitalizmin ömrünü uzatmış olabilir. Ancak açık ki bu dijital devrim, potansiyelini toplumsal, ekonomik ve politik anlamda gerçekleştirememiştir. Bugünün dünyasında, merkezde duran internet, daha demokratik bir toplum inşa etmenin, şimdiye dek hayal edilebilmiş olanların çok ötesinde bir ifade özgürlüğünü gerçekleştirmenin, eşitlikçi ve demokratik bir eğitimin, aynı zamanda da toplumsal değişim için insanları harekete geçirmenin önemli bir zemini olabilir.
Şu ana dek şirketlerin ve baskıcı hükümetlerin ihtiyaçları doğrultusunda ilerleyen internet ve interneti mümkün kılan bilgi ve iletişim teknolojileri aynı zamanda özgürlük, eşitlik ve demokrasiyi tamamen ortadan kaldıracak bir biçimde kullanılma potansiyeline de sahip. Dolayısıyla internet üzerinde gerçekleşen mücadele, herkes için hâlâ olağanüstü bir öneme sahip. Eğer bu mücadeleyi demokrasi kazanmazsa, interneti, insanlığın yarattıklarının potansiyeli ile gerçeği arasındaki boşluğun ironisi ile anacağız birkaç on yıl sonra.