Kuraklık A.Ş.
Çok açık ki bu ülkede bir kuraklık sorunu var. 7 bin 200 tesis ile suyumuzu tam arıtamıyoruz, yarısını kaybediyoruz ve de suyumuzun tekrar kullanılacak kalitede olmadığı ortada. Bu yatırımlar, demek ki kuraklığın çözüm adresi değil, iklim değişirken Kuraklık A.Ş.’nin daha çok büyütülmesi ile ilgili.
Kuraklık tartışması Orman (ve daha çok) Su İşleri Bakanı’nın aralık ayında yaptığı bir konuşma ile başladı. Bakan Eroğlu son 15 yılda yaptıkları 508 baraj, 513 HES, 327 gölet ve 193 içme suyu tesisi ile birlikte toplam 7 bin 200 tesisin açılışını gerçekleştirdiklerini açıkladı. Bu yatırımları o kadar övdü ki dayanamadı “Yoksa son 44 yılın en kurak yılı olan bu yılda su veremezdik” sözünü ekledi. Tartışma da bundan sonra büyüdü. Çünkü Bakan, su kaynaklarını inşaata açma başarısını güçlendirmek için kuraklık verisini açıklamıştı. Böylece kamuoyunu uyandırmış, yatırımdan çok kuraklık konuşulur olmuştu.
Şimdi burada karşımıza çıkan iki soruya cevap verelim: Kuraklık bitti mi? Çözüm nedir?
KURAKLIK BİTTİ Mİ?
Bu konuda ilk söyleyeceğimiz şey kuraklığın bitmediği.
a) Tarımsal kuraklık tehlikesi devam ediyor. Şu an ekinlerin kar altında olması lazımdı ama ortada kar yok. Hatta iş işten geçtikten sonra konuya dahil olan tarım bakanı, orman ve su işleri bakanını yalanladı ve “kuraklık üretimi etkileyecek” dedi.
b) Hidrolojik kuraklık açısından suyun eksikliğine, barajlardaki su seviyesinin düşüklüğüne dair pek çok haber basında yer alıyor. Meteoroloji verileri de buna işaret ediyor. Kaldı ki uzun dönemli tahminlerde bulunan meteoroloji uzmanları soruna derman olacak bir yağıştan bahsetmiyorlar.
c) Durum aslında pek iç açıcı değil. Mesela kurak geçen 2017’nin 13 Ocak tarihinde Ankara’nın barajlarında 426 milyon m³ su varken, 2018’in 13 Ocak’ında 319 milyon m³’ün altında su var. Yani şu an kurak 2017’den daha kötü durumdayız. Zaman içinde bu resim değişebilir elbette.
d) Durumun iyi olması için çok fazla nedenimiz yok. Türkiye 1970’e, 1990’a, hatta 15 yıl öncesine kıyasla daha fazla kömür ve petrol yakıyor, doğayı tahrip ediyor. Termik santral için zeytin kesecek noktaya geldiysek durum parlak olabilir mi?
e) İklim değişikliği noktasında kuraklık şu an payımıza düşen kısmı. Mesela geçen hafta Sidney’in payına 47,3 °C gibi rekor sıcaklık düşerken, New Hemshire’da rüzgarlı havada termometreler -73,3 °C’yi ölçtü.
Artık şu cümleyi kabul etmek zorundayız: “Aşırı iklim olaylarının sıklığı ve şiddeti artıyor.” Yani bir sürpriz olsa ve meteoroloji uzmanları yanılsa, sonrası yine tufan. Unutmayın Türkiye için 2016 yılı en sıcak dördüncü yıl, aşırı iklim olaylarının yaşandığı ikinci yıl oldu. En sıcak yılımız 2010 ve en çok iklim felaketi yaşanan yılın 2015 olduğunu da hatırlatmak isterim.
KURAKLIĞI AYŞE TEYZE ÇÖZMESİN!
Kuraklık tartışması berberinde çözümü de gündeme getirdi. Bakan’ın çözümü HES, gölet gibi inşaat işleri yapmak. Kaçınılmaz olarak et üretimi için ne kadar su harcandığı gibi örneklerden yola çıkan çözümler , “Ayşe Teyze yemeği dökmesin” gibi tavsiyeler de böylesi dönemlerde çıkar. Ayşe Teyze asgari ücretin altında emekli maaşı olan biri. Eti ise ancak ithal et satan mağazalardan çok nadiren alıyor. Hiçbir şeyi çöpe atacak halde değil. Kaldı ki bu ülkede israfı yapan Ayşe Teyze değil. Bizim açımızdan resim çok net: Devlet yaptığı yatırımlarla ve ürettiği politikalarla kuraklığın bir numaralı sorumlusu! Sadece bir politikasını düzeltmesi bile Ayşe Teyzeciğimin ömrü boyunca yapabileceklerine bedel.
Devletin ilk çözümü halkın parasını inşaat sektörüne para aktarmak, diğeri ise devletin kendi görevini yapması yerine halkı göreve çağırmak. O zaman biz de kendi çözüm önerimizi ortaya koyalım.
11 MADDEDE ÇÖZÜM
Çözüm basit: Halkın parası ile yapılan yanlış politikaların düzeltilmesi. Birileri milyonlarca metreküp suyu termik santral için doğadan çekerken, her tarafa çim ekerken tasarrufu Ayşe Teyze’den beklemesinler. Çok açık ki siyaset bu çözümleri bilmezden geldiği için bugün bu noktadayız. Onlarla sunmanız gereken 11 temel politikayı aşağıda özetliyorum:
1- Doğadan su çalmayı bırakın. Kentler 2001 yılında doğadan 4,7 milyar m³ su çekerken 2016’da bu, 5,8 milyar m³ oldu. Bunun da 1,56 milyar m³'ü yer altından alındı. Yani yer üstü suları dışında yer altındaki suyu da harcamışız. Bunun için uzak havzalardan suları kentlere taşıdılar.
2- Kayıp-kaçağı önleyin. 5,8 milyar m³ su çekilmiş, belediyelere bunun sadece 3,7 milyar m³'ü dağıtılmış. Belediyeler ise bunun ne kadarını abonelerine vermiş? Eylül 2015’te Bakan Eroğlu suda kayıp-kaçak oranını yüzde 43 olarak açıklamıştı. Yani içme suyunun yarısına yakınını kaybediyoruz. Yeni 5,8 milyar m³ doğadan çekilen suyun üçte birini, yani 2,1 milyar m³'ü abonelere verilmiş anlamına geliyor Gerçi bakan o gün bu oran dört yıl içinde yüzde 30’a inecek demiş. İki yıl sonra yaptığı açıklamada “İstatistiklerde yüzde 35 olarak gözüküyor olsa da şu anda bizim tespitlerimize göre kayıp-kaçak suyun en az yüzde yüzde 50-55 civarında" olduğunu ifade etmiş. Hedeflerle ilgili çok bir şey yapılmadığını, onun yerine inşaat ile uğraşıldığını tahmin etmek güç değil.
3- Kirlettiğiniz suyu tam temizleyip geri verin! TÜİK verilerine göre 2016’da deşarj edilen suyun yüzde 86,7’si arıtılarak doğaya bırakılmış. Yani tamamını arıtmamışlar. Hatta TUİK bültenine göre arıtmanın yarısı gelişmiş arıtma, istatistiklerine göre ise sadece yüzde 10’u gelişmiş arıtma.
4- Suda “kullan-at” politikasını bırak. Arıtılan suyun neredeyse yarısı denize, diğer yarısı da akarsuya bırakılmış. Tekrar kullanmak aklımıza gelmemiş. En azından bir kısmını arıtıp tarım suyu kalitesine getirebilir, tarım, park ve bahçe sulamasında kullanılabiliriz. Bu neredeyse yok denecek kadar az. Yağmuru eksik olmayan Londra bile suyunu arıttıktan sonra içme suyu kalitesine getirerek şebekeye veriyor. Tabii onlar fakir, biz her seferinde kullan-at yapabiliyoruz.
5- Atık su parasını boşa harcama! Ankara Belediyesi konutlardan her bir m³ su için KDV dahil 2,5 TL para alıyor. Yani günde 1,5-2 milyon TL’lik atık su bedeli demek bu. Diğer kentler biraz daha ucuz. Yine de Türkiye’de yılda birkaç milyar TL atık su bedeli toplanıyor. Bu parayla bile pek çok şeyi çözmek mümkün. Arıtma tesisleri pahalı yatırımlar. Ama bizden alınan vergiler inşaat yerine geri dönüşümlü su arıtma sistemlerine yatırılsa, atık su parası da eklendiğinde sorunlar çok daha hızlı çözülecektir. Nitekim bakan bu kadar yatırımı bunlara ayırsaydı zaten bu kadar su derdimiz olmazdı.
6- Termik santrale izin verme, hatta kapat. Geçen hafta ÇED raporu durdurulan 500 MW güçlü Elbistan KES projesi yapılsaydı, doğadan yılda 10 milyon m³ su çekecekti. Yani iki tanesi 700 bin kişiye su ulaştıran bir Eskişehir kadar su tüketiyor. Soru burada basit, Eskişehir kadar bir halkı susuz mu bırakalım, yoksa kömürden elektrik mi üretelim?
7- Beton dökme, döktürme! Betonu elde etmek için her 1 kg çimentoya yaklaşık yarım litre su katmanız gerekiyor. Türkiye yılda 70 milyon tondan fazla çimento üretiyor. Yani 35 milyon ton sırf beton için su tüketiyor. Yani biz beton için neredeyse iki Eskişehir büyüklüğünde bir suyu harcıyoruz.
8- Asfalt –beton yasaklansın! Mersin’i düşün. Ülkede kuraklık var, kentin bir kısmı su altında. Ne kadar çok asfalt-beton, o kadar toprağa kavuşamayan su. Ne kadar ani yağış, o kadar sel felaketi. Ne kadar sıcak hava, o kadar sıcak kent.
9- Çim ekme! İnşaat Mühendisleri Odası Ankara Şubesi Su Çalışma Grubu, Ankara’da eskiden daha az su tüketildiğini, bunda yaz tatillerinin etkisini anlatır. Son dönemlerde ise bunun tersine döndüğünü söylüyorlar. Çim sulama yüzünden azalması gereken su tüketimi artıyor. Basitçe söylersek, günde 1,1 milyon m³ suyu arıtan Ankara’da bu miktar 1,3 milyon m³'ü geçebiliyor. Yeni çim ve refüj sulanan aylarda tüketim 200 bin m³'ten fazla artıyor. Yani beş ayda Ankara’da çimlere verilen arıtılmış musluk suyu Eskişehir’in bir yılda tükettiği musluk suyundan fazla.
10- Yemeğini ye ama arabanı yıkama. Bize israftan bahsedenlere temiz bir cevap. Türkiye’de 20 milyondan fazla motorlu araç var. Hepsini otomobil saysak, İller Bankası katsayılarını kullansak ve bir yılda 10 defa yıkansa, yaklaşık 10 milyon m³ su ediyor. Az mı? Kuraklık zamanı araba yıkamayı yasaklayan dünyada o kadar kent var ki.
11- Mermer ve taş ocakları yasaklansın. Su kaynakları sadece yer üstü sularından oluşmuyor, yer altı su kaynakları da var. Yer altı sularını korumamız lazım. Bu konuda DSİ açık bir şekilde “Akiferler üzerindeki diğer etkilere göre en tehlikeli olan tehdit ise malzeme ocaklarıdır.” Daha önceki “Mermer ve taş ocakları kapatılsın” başlıklı yazımızda çok net anlatmıştık:
Yani iklim olayları arttıkça bir kuraklık yaşadığınızda toprağın altındaki suyu mermer ve taş ocakları kurutmuş oluyor, elinizde tamamen kuru bir toprak kalıyor. Yer altı su rezervi olmayan kuru bir toprakta bitki olmayacağı için, ilk şiddetli yağmur da o toprağı önüne katar anlamına geliyor. Yani taşı, mermeri bana, doğa tahribatı sana diyor.
Bu 11 çözüm her politikacı tarafından yapılabilecek, sizin hayatınız boyunca yapabileceğinizin katbekat üstünde işler. Sizin yapmanız gerek politikacılara bunları anlatmak, anlamayanı ise değiştirmek.
ÜLKEDE BİR KURAKLIK SORUNU VAR
İklim değişikliği ya da kuraklık gibi iklim afetlerinde en dikkat edilmesi gereken şey sorunu mu çözdüğümüz, yoksa yeni bir ticari sektör mü yarattığımızdır. Çok açık ki bakan mevcut uygulamaları ile sektörü destekliyor. Türkiye’nin BM İklim Değişikliği Sekretaryasına ilettiği 6. Ulusal Bildirimde açıkça şöyle diyor:
“...Türkiye’de, yedi coğrafik bölgede ve ülke genelinde ürünlerin verimlerinde azalış olacağı, verimdeki azalmalar nedeniyle üretim miktarının azalacağı, üretim deseninde bölgeler itibarıyla değişiklikler olacağı, buğday ve ayçiçeğinde ihracatın azalacağı, mısır ve pamukta ithalatın artacağı, ürün fiyatlarının artacağı, ürün fiyatlarındaki artış karşısında üretici refahı artarken, tüketici ve toplam refahının ise azalacağı tahmin edilmiştir.”
Bu ifade safça gelebilir ama bugün Türkiye’nin politikalarına göre net bir ekonomi anlayışını tanımlıyor. Mesela ürün fiyatı artınca üreticinin refahı artacak diyor. Bu ifadeye göre üreticiden çok, pamuk ve mısırı ithal edecek Kuraklık A.Ş. kazanacak. Buğday ve ayçiçeğinde ise ihracatın azalacağını söylemiş ama zaten bunlarda da ithalata başlamadık mı?
Çok açık ki bu ülkede bir kuraklık sorunu var. Kuraklığı ekonomiye kazandırma sorunu ise daha büyük bir sorun. Kuraklık A.Ş. bunun tam adı. 7 bin 200 tesis ile suyumuzu tam arıtamıyoruz, yarısını kaybediyoruz ve de suyumuzun tekrar kullanılacak kalitede olmadığı ortada. Bu yatırımlar demek ki kuraklığın çözüm adresi değil, iklim değişirken Kuraklık A.Ş.’nin daha çok büyütülmesi ile ilgili.
Kuraklığın çözümünü de 11 maddede ortaya koyduk. Hem kömür santrali yapıp, çalıştırıp hem de kuraklığa çözüm buldum diyemezsiniz. Meteoroloji uzmanları kuraklığa bir can simidi beklemiyor. Verileri bilimsel ve politik olarak incelediğinizde de, politikalar kuraklığı ve iklim değişikliğini hızlandırma yönünde. Buna cevaben yapılması gereken ise yeni bir sektör oluşturmak değil, sorunu doğadan ve toplumdan yana çözmek.
Kuraklık A.Ş. size iyi günler diler.
Kaynaklar:
http://www.eskisehir-eski.gov.tr/uploads/icmesuyu-temin-dagitim.pdf
http://aski.gov.tr/tr/Baraj_Doluluk.aspx
http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=24875
https://www.ilbank.gov.tr/dosyalar/icmesuyu/ICMESUYU_ETUT_FIZB_TEKN_SART.pdf
http://www.dsi.gov.tr/docs/yayinlarimiz/2015-harital%C4%B1-istatistik-b%C3%BClteni.pdf?sfvrsn=2
http://www.iski.istanbul/web/tr-TR/baraj-doluluk
https://www.mgm.gov.tr/FILES/arastirma/yagis-degerlendirme/2016-2017alansal.pdf
https://www.london.gov.uk/sites/default/files/gla_migrate_files_destination/water-strategy-oct11.pdf