Afrin ve sonrası
Afrin Harekatı esasen Fırat Kalkanı’nın Tel Rifat ve Minnag’ı ilk aşamada, Münbiç’i ise izleyen aşamada içerecek biçimde genişletilmesi olarak görülebilir. Buna karşılık, güncel gelişmeler, eğer bir askeri yanıltma taktiği değilse, Zeytindalı Harekatı henüz Tel Rifat ve (havadan bombardıman sayılmazsa) Minnag’a yönelik bir hareketlilik içermiyor. YPG/YPJ, Tel Rifat ve Minnag’ı Rusya’ya bırakıp çekilmeyi beceremedi. Belki, Rusya Afrin’i olduğu gibi Şam’a devretme önerisiyle gelince pazarlık tıkandı.
Afrin, Halep vilayetine bağlı bir “mıntıka”. Kabaca 30 km x 40 km bir dörtgen. “Kanton” olarak Fırat Kalkanı bölgesinin güneyine doğru (Şubat 2016 itibarıyla eklenen) uzantısı, yerleşim birimi Afrin’in doğusundaki, Minnag Hava Üssü ve onun hemen güneyindeki Tel Rifat. Mıntıkada sivil nüfusun çatışmalardan kaçanlarla birlikte bir milyona ulaştığı sanılıyor. Buradaki YPG/YPJ gücünün büyüklüğünün ise beş bin civarında olduğu tahmin ediliyor.
Afrin, yer şekilleri bakımından Suriye’nin kalanıyla ve yaklaşık 2000 km'lik Fırat Kalkanı (FK) bölgesiyle de karşılaştırıldığında daha tepelik. Ancak Kuzey Irak gibi olağanüstü sarp dağ silsilelerinden söz etmiyoruz. Münhasıran askeri pencereden baktığımızda burayı elde tutmak için çekilecek korunaklı alan yok. Neredeyse dört tarafından TSK ve TSK destekli ÖSO tarafından çevrilmiş durumda. Hava sahası da Türk Hava Kuvvetleri’nin harekatına açıldı.
YPG/YPJ’nin elinde çok yüksek sayıda omuzdan atılan güdümlü antitank füzeleri (ATGM) varsa harekatın seyri etkilenecektir. Buna karşılık YPG/YPJ’nin direnme kararı alması bir noktadan sonra sivil halkın zarar görmesi ve yerleşim merkezlerinin yıkıma uğraması sonucunu doğurabilir. Fırat Kalkanı’nın yedi ayı aşan bir sürede tamamlanabildiğini hatırlamak da akılda tutulacak bir ölçüt olabilir.
YPG/YPJ’nin olası çekilme yolu da, gelecekse lojistik destek ve takviye yolu da rejim denetimindeki Nubl ve Zehra üzerinden geçiyor (Harita 3). YPG/YPJ sivil halkın arasına da karışabilir. PYD’nin uluslararası propaganda silahı olarak Afrin’den bir “Halepçe” yaratmayı değerlendireceğini ise sanmam. Buna karşılık, “Kobani” karşılaştırmasının da tarihsel ve siyasal konjonktür, coğrafi konum ve güç dağılımı bakımlarından geçerliliği olduğunu sanmıyorum.
Beşar Esat (yani rejim) açısından birincil tehdit ABD’nin ülkedeki varlığı (Harita 4). Beşar Esat’ın TSK’nin Fırat Kalkanı’yla ve Astana Süreci çatışmasızlık bölgeleri uygulaması bağlamında Idlip-Afrin sınırboyuna gözlem noktaları ile obüs mevzileri kurarak Suriye’ye yerleşmesinden hoşnut olmadığı belli. Esat’ın, TSK’nin girdiği yerde kalıcı olduğu tarihçesine bakarak, eğer doğruysa Moskova-Ankara arasında varılmış bir uzlaşıyı herhalde güvenceden saymayacağını da ekleyelim.
Moskova için Ankara önemli. Ankara’nın NATO, ABD, Batı İttifakı ile kavgalı kalması ve Türk Akımı, nükleer güç santralleri, S-400 alımı gibi stratejik işbirliğini derinleştirmesi kendi ulusal çıkarlarının gereği. Suriye’de Moskova’nın istediği Kürtlerin ABD ile arasını açıp, Şam’a mecbur etmek. Oysa Afrin için Ankara’yla anlaşan bir Rusya’yla Kürtlerin birlikte durması için nedenleri pek kalmadı.
Afrin Harekatı esasen Fırat Kalkanı’nın Tel Rifat ve Minnag’ı ilk aşamada, Münbiç’i ise izleyen aşamada içerecek biçimde genişletilmesi olarak görülebilir. Buna karşılık, güncel gelişmeler, eğer bir askeri yanıltma taktiği değilse, Zeytindalı Harekatı henüz Tel Rifat ve (havadan bombardıman sayılmazsa) Minnag’a yönelik bir hareketlilik içermiyor. YPG/YPJ, Tel Rifat ve Minnag’ı Rusya’ya bırakıp çekilmeyi beceremedi. Belki, Rusya Afrin’i olduğu gibi Şam’a devretme önerisiyle gelince pazarlık tıkandı.
Kürtler açısından yegane dayanak ABD kaldı. Şimdi, Münbiç’i de ABD TSK’ne bırakabilir. ABD Savunma Bakanı’nın “olumlu” yahut “soğukkanlı” açıklaması bu yönde bir emare olarak yorumlanabilir. Ayrıca Münbiç, Fırat’ın doğusunda değil (Harita 4). ABD açısından stratejik önemi var mı, ABD burada devriye görevi dahi icra ediyor mu belirsiz. TSK’nin ABD’yle çatışmayı göze alarak Münbiç’e girmesi ise olasılık dışı.
ABD’nin Suriye’de kalıcılığının en az iki yıl daha sürebileceği anlaşılıyor. Rusya, Hmeymim ve Tartus üslerini otomatik olarak uzatılmak üzere 49 yıllığına anlaşmaya aldı. Bu üsleri elde tutmanın Kürtlerin durumuyla hiçbir ilintisi yok. Kürt nüfusa sahip İran ve Türkiye ise ilelebet bölgede. Diğer taraftan, Türkiye’nin Afrin Harekatı’yla ABD, Rusya öncülüğündeki Astana Süreci’ni bir bakıma sakatlamış oldu.
Bu itibarla, Türkiye’nin Suriye Kürtlerine yönelik siyaseti bakımından, odanın ortasında duran sessiz fil İran. Ancak İran’ın ekonomik yapısı Lübnan, Suriye, Irak, Yemen askeri serüvenlerinin süre ve niteliğini baskılar nitelikte kırılganlaşıyor. İran hem Esat’ın yanında durur, hem Ankara’nın “Kürt Kemeri” kaygısını da kendi ulusal çıkarları bakımından paylaşır gözüküyor. Tutumu çok sürdürülebilir değil.
Diğer bir deyişle, Ankara’nın da, Şam’ın da ortak sorunu ABD’nin bölgedeki mevcudiyeti. Esasen Ankara açısından bu durum ABD’nin 2003’te Irak’a müdahalesinden beri böyle. Hatta CENTCOM’un kurulması dahi bu çerçevede kaşları kaldıran bir gelişmeydi. Ancak, Ankara, Idlip’i Şam’a bırakıp, karşılığında Afrin’i “alıp” Ruslarla anlaşsa da, Şam’la halen Moskova üzerinden konuşabiliyor. YPG/YPJ de ABD ile yol arkadaşlığının süreli olduğunun bilincinde. Cılız bir destek kabilinden Mesut Barzani’nin Afrin Harekatı’nı eleştiren açıklamasını not edebiliriz.
YPG/YPJ’nin ABD’ye karşı “ara hamlesi”, hemen yarın değilse de zamanı geldiğinde, Deyrezor ve Rakka’dan çekilmek olabilir. Ancak haritaya bakan herkes Suriye Kürtleri için orta vadede dönülecek tek kıblenin Şam olduğunu görebilir. Şam açısından da Kürtler, topraklarında TSK ve ABD mevcudiyetinin aksine, birlikte yaşayabileceği yerli bir unsur. Tuhaf olan, Ankara da hem Kürtleri Şam’a itmeyi ama hem Esat’ı yerinden etmeyi hedefliyor.
Fransa girişimiyle BMGK’nin toplanmasının sahaya somut bir yansıması olacağını hiç sanmam. Ardından, önce Viyana’da Cenevre, sonra Soçi’de yapılacak toplantılarla Astana (Suriye Ulusal Diyalog Kongresi) süreçleri usülen devam edecek. İşin gerçeği, benim görebildiğim kadarıyla Afrin uluslararası haber ajanslarında ilk haber bile değil. Savaş gibi, barış da, siyasi çözüm de yöresel, organik yollardan çıkacak. Oraya çok uzağız.
İçerideyse anamuhalefet, seferberlik halinin yakında yapılacak başkanlık seçimlerine ve hak ve özgürlüklere ne etkisi olduğunu hiç dikkate almadan Zeytindalı Harekatı’na tam destek verdi. Daha önceki tüm benzeri “çıkışların” olduğu gibi bu harekatın da kamuoyu desteği HDP dışında tam. Üstelik, bu defa “fetih” ruhu da devrede. Savaş karşıtı olmak, barış istemek ise neredeyse suç kapsamında.
Demokrasimizden ne kaldıysa geriye onun açısından uzun sürecek bir akşamın gurub vaktinde olduğumuz aşikar. Bu gelinen durumda aslan payı iktidarın değil ana muhalefetin. CHP’ye hayırlı kongreler dilerim. Cumhuriyetimizi kuran parti oldukları iddiaları halen varsa, 1921’de çözülür gibi olan ama 1924’te tekrar kilitlenen temel çelişkinin nasıl aşılacağına dair bir çalıştay filan da belki toplarlar.
Aydın Selcen Kimdir?
1969 İstanbul doğumlu ve Saint Joseph Lisesi ile Marmara Üniversitesi İngilizce Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunudur. 1992-2013 arasında Dışişleri Bakanlığı'nda meslek memuru olarak çeşitli görevlerde bulundu. Son olarak 2010-13 tarihleri arasında Erbil Başkonsolosluğu görevinde bulundu. Merkeze döndüğü gün "memuriyetten istifa etti." Genel Energy petrol şirketinde bir buçuk yıl siyasi danışmanlık yaptı. 2015'den beri bağımsız olarak özellikle Irak ve Suriye konularında yazıyor. Galatasaray kongre üyesidir. Alaz adında bir kızı var.
Kürt yurttaşların derdine Diyarbakır'dan bir bakış 06 Ekim 2021
Soçi'nin ardından dış politikada dağınıklık sürüyor 03 Ekim 2021
Almanya seçimlerinden bize bakan sonuçlar 29 Eylül 2021
Erdoğan'ın görkemli New York seferi 26 Eylül 2021 YAZARIN TÜM YAZILARI