'Büyük adam' büyük insanlığa karşı
Büyük adamlık tekleştirici, istisnai kılıcı yetenekler ve tercihlerle mümkün. Ancak yine de kimin büyük adam olduğuna, bu şartları yerine getirenler arasından bu payeyi kimlerin alacağına büyük adamlık ölçütünü belirleyen, ortak bir gelecek tasavvurunda görünür olan iktidar şebekesi karar verir.
Büyük insanlık çok uzun zamandır ‘büyük adamlıktan’ muzdarip. Analar, babalar dünyaya henüz getirdikleri oğullarının, bir umut, ‘büyük adam’ olmasını isterler [Kızları daha baştan sürülür o ülkeden, onlar için de hekim değil de ‘kadın’ hekim, şair değil de ‘kadın’ şair, mühendis değil de ‘kadın’ mühendis, gazeteci değil de ‘kadın’ gazeteci, vb. daha eşitlikçi yollar ihdas edilir (!?)]; oğulların çok azı büyük adam olur. Nitekim sayıları az olmasaydı, büyük olamazlardı. Kimse de herkes için samimiyetle istenen büyük adamlığın bu kadar az insana nasip olmasında bir kötülük görmez. Bu soru sorul(a)madığı için, ardından gelecek"Acaba büyük adamlık hepten fena bir şey mi?" sorusuna giden yol da kapanmış olur. Bundan önce belki de büyük insanlığın neredeyse evrensel bir biçimde ‘büyük adamlık’ diye gölge bir kuruma (herkesin dilinde olmasına rağmen doğru dürüst adlandırılmadığı, üzerine konuşulamadığı için gölge) neden ihtiyaç duyduğu sorulmalıdır. Kimdir ‘büyük adam’?
Her varlığın, sıfatlarını eylemleriyle, eyleyiş biçimleriyle kazandığı göz önünde tutulursa, birinin ‘büyük adam’ olması yaptığı işlerin büyüklüğüne yorulabilir. Peki, büyük adamı yaratan, niteleyen büyük işler hangileridir? Büyük işlerin hangileri olduğunu belirleyen şaşmaz bir ölçüte sahip değiliz, ancak onları böyle niteleyenlerin ortak çıkarları ya da çoğu kez zımnen onayladıkları baskın iktidar şebekeleri bu tür bağlam bağımlı, kullanışlı ölçütler üretir. Yine de bir toplum kimin daha büyük olduğunu gösterir bu tür ölçütler üzerinde neden genellikle zımni uzlaşılara varır?
Düşünce deneyi kabilinden bazı ‘tehlikeli’ karşılaştırmalar yapmak sorunu somut hale getirebilir. Örneğin sadece Rusya üzerine yaptığı seferde yedi yüz binden fazla insanın ölümüne neden olan Napolyon Bonapart’ı, Asya seferinde yüz bin civarında insanın ölümüne neden olan, şehirleri bütün nüfuslarıyla köleleştiren Büyük İskender’i, yirmi dokuz milyon insanın ölümüne neden olan Kraliçe Victoria’yı, yirmi milyon insanın ölümüne neden olan Joseph Stalin’i, binlerce insanın ölümüne neden olan barışsever Barack Obama’yı büyük adam kabul ediyoruz ama on beş milyon insanın ölümüne neden olan Adolf Hitler’i ya da yirmi beş bin insanın ölümüne neden olan G. H. W. Bush’u büyük adam kabul etmiyoruz. Bir an için Almanya’nın İkinci Dünya Savaşı’nda galip gelmese de mağlup da olmadığını, savaş sonrası dünya düzeninin Hitler’in başında olduğu Almanya ile kurulduğunu kabul edelim. Durum bu olsaydı, korkarım bugün Hitler’i lanetleyenler, dünyanın en azından bir kesiminin onu ‘büyük adam’ kabul etmesine ses etmeyeceklerdi. Demek ki bu bağlamda ‘büyük adam’ olmak kimsenin ahlaken, vicdanen kolay kolay yüklenemeyeceği suçları, muhatapları bunların gerekliliğine ikna edecek gerekçelerle icra etmeyi gerektiriyor. Diğer yandan kimsenin yazamayacağı bir şiir, roman, destan, vb. yazmak; kimsenin yapamayacağı bir resim yapmak; kimsenin inşa edemeyeceği bir yapı inşa etmek; gidilemeyecek yere gitmek; olamayacak olanı oldurmak, çok akıllı olmak, işte bilmem ne kadar filmde oynayacak kadar güzel, yetenekli adam olmak, vb. büyük adamlığın ön koşulları. Büyük adamlık tekleştirici, istisnai kılıcı yetenekler ve tercihlerle mümkün. Ancak yine de kimin büyük adam olduğuna, bu şartları yerine getirenler arasından bu payeyi kimlerin alacağına büyük adamlık ölçütünü belirleyen, ortak bir gelecek tasavvurunda görünür olan iktidar şebekesi karar verir. Basit düşünce deneyimizin ortaya çıkardığı tutarsızlık böylece açıklanmış olur. Daha yakın, daha yakıcı bir örnek işaret edilen çıkmazı çok daha görünür kılabilir: Türkiye’de söz konusu uzlaşı ile büyük adamlık payesi verilmiş Ahmet Kaya’nın ya da Yılmaz Güney’in, yaşasalardı, Afrin Harekâtı’na ilişkin tutumlarının söz konusu payeye halel getirip getirmeyeceği meselesi. O halde büyük adam olmak için doğanlar (fatihler, komutanlar, devlet adamları, iş adamları, vb.) ve talep etmeseler de kendilerine bu paye verilenlerin büyük adamlığı pamuk ipliğine bağlı; payeyi veren acımasızca alabiliyor da. Öyleyse diken üstünde bir konfora tekabül eden bu payenin ne lüzumu var?
Büyük adamlık, iktidarın zorunlu bir ürünüdür. İktidar, sahiplerine nimetler kadar, yükümlülükler, zorluklar da bahşeder. Öncelikle hiçbir iktidar kendiliğinden olmadığından, muhafaza edilmesi bitimsiz bir enerji gerektirir; iktidarın dayandığı toplumsal bütünü muhafaza edecek enerji, hem toplum içinden hem de toplum dışından temin edilir. Toplum içinden temin edilmesi, her şeyin başlangıcının koşulu olduğundan, zorunludur; bu, ister istemez yapısal bir çatışmayı gerektirir. Büyük adam, söz konusu yapısal çatışmayı geçici bir anlaşmayla, iktidarı sürekli kılacak enerjiyi sağlamak üzere görünürde çözüme kavuşturan kişidir, daha doğrusu bu tehlikeli iş, istese de istemese de kendisine yıkılan kişidir. Söz konusu işi devredenler, paradoksal bir biçimde bunun bedelini büyük adamın ‘iktidarına’ boyun eğerek öderler, ancak nihai belirleyici toplumun, aslında ona egemen olan çıkar şebekesinin ortak geleceğinde görünür hale gelen iktidar ilişkileridir. Örneğin bir sanatçının, bir bilimcinin ya da bir din adamının, ne kadar yetenekli, istisnai olursa olsun, büyük adamlığı yaptıklarının, eylemlerinin söz konusu ortak geleceğin dayandığı değerlere ne kadar uygun olduğuyla belirlenir. Büyük adam, toplumsal iktidar ilişkilerini sürekli kılan ortak geleceğin olanaklılığına ahalinin ikna edilmesi için istihdam edilen bir rol model, bir ideal tip ama aynı nedenle bir günah keçisidir. Kullanışlı bir politik araç olarak büyük adamlık, bahsi geçen iktidar ilişkilerinin asıl taşıyıcısı olan ‘küçük adam’ın kendi küçük dünyasının dışına taşmamasının, hep orada, olduğu yerde kalmasının bir güvencesidir.
Kitle üretimi çağında büyük adamlık yeni bir hal aldı. Tebaaların, lideri zorunlu takibi, biçimsel politik fanatikliğe dönüştü, ortak gelecek modern ideolojilerle ifade edilir oldu, sanatçı, bilimci, iş adamı ne yapıyorlarsa hayranları, tüketicileri (hayatları büyük adamı tüketmekle anlamlanan fanlar) için yapmaya başladı. Büyük adam, küçük adamı biçimsel fanatikliğe çekme becerisi gösteren kişi halini aldı; büyük adamın şu ya da bu ölçüde bileğinin zoruyla, ön koşul kabilinden sahip olduğu istisnai yetenekler ya da tercihleri önemli düzeyde anlam yitimine uğradı. Artık büyük adamı tesis eden istisnailik halkla ilişkiler makinesinin maharetli elleriyle uygun görülen kişiye, o kişinin gerçekte istisnai olmasının bir önemli olmaksızın, giydiriliveriyor. Üstelik bu mesnetsiz istisnailik şu son zamanlarda ilginçliğin istilasına uğramış durumda; artık istisnai olan ilginç olan. İktidar şebekesinin ihtiyaç duyduğu büyük adamların istisnailiği ilginç olmalarından kaynaklanıyor: Kimsenin akıl edemediğini akıl etmek, kimsenin aklına gelmeyeni söylemek, kimsenin yiyemeyeceği şeyi yemek (hamamböceği, deterjan kapsülü), vb. Hepimizdeki bu ilginç olma merakı ve telaşının gerisinde büyük adam olma, elbette büyük insanlığın esareti pahasına onun sağladığı konfordan yararlanma güdüsü var. İsteğim, dileğim pek tabii insani gelişmenin, özgürlüğün önüne setler çekilmesi, insanın yaratıcı kapasitesinin vasatlaştırıcı bir biçimde köreltilmesi değil. Bunların büyük adamlık gibi son derece zararlı bir kurumun karanlık şatosunda değil, büyük insanlığın rengârenk bahçesinde gerçekleştirilebileceğini düşünüyorum. Çünkü büyük adamlık insanın en çiğ arzularına yapılan yatırımla tesis edilir. Ne büyük adam olmaya gayret etmeliyiz ne de kimseden büyük adam olmasını istemeliyiz bu durumda. Ortak geleceğimizin yükünü elimizden geldiğince eşit bölüşmeliyiz.