YAZARLAR

İkrahtan ikrah etmek

Bir zamanlar savaşa hayır demek, barış istiyoruz demek orta yolcu, liberal söylem olarak görülürdü. Önünü arkasını doldurman gerekirdi. Şimdi bir insanlık gerçeğinden olanca sadeliğiyle bahsetmek, bunu kendi meslek etiğin, insani duygularınla yapman linç ettirilmen için yeterli. Aynı durum elbette mesleğini hakkıyla yapan, söz ve eylem kuran siyasetçiler, gazeteciler, avukatlar, akademisyenler için de geçerli.

Sözlükteki karşılığına tiksinmek, iğrenmek dendiğine bakmayın; bir şeyden ikrah etmek daha ziyade sıdkı sıyrılmak hissi. Daha kötüsünü tahayyül etmek istemezken, onun da olduğunu görme hâli. İsyanlı bir katlanamama. Elini sürmeyi istemeyecek kadar kirli bulma bir şeyleri.

Hep o aynı ikrahlık hâl; hedef gösterme ve gözaltı. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nca Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “terörist seviciler” diyerek hedef gösterdiği TTB Merkez Konseyi üyesi 11 kişi hakkında soruşturma başlatıldı. İçişleri Bakanlığı, Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi üyeleri hakkında, "Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) başlattığı Afrin’e yönelik Zeytin Dalı Harekâtı’na ‘savaş’ değerlendirmeleri yaptığı" gerekçesiyle Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunarak, Asliye Hukuk Mahkemesi’ne dava açılmasını talep edeceğini açıklamış, "Merkez Konseyi üyelerinin görevlerine son verilmesi amacıyla dava açılmasını talep etme zorunluluğu hasıl olmuştur" demişti.

Bu ‘zorunluluğun hasıl olma’ hâli de ikrah duygusu yaratıyor misal. Hayat kurtarmaya, her koşulda insanın yaşaması için çabalamaya yemin etmiş doktorların, savaşa karşı uyarıda bulunması neden bu kadar irkiltici? Neden işini yapmak, doğruyu söylemek bu kadar suç?

Bu kutuplaştırma nedenine sıradan hayatın kendisi bir muharebeye döndü ne zamandır. Havada ürkütücü bir cinnet potansiyeli. Çünkü bir kez hedef haline getirildin mi, durumdan vazife çıkaranların sahneye çıkma zamanı geliyor. Sağlık-Sen ve Memur-Sen, Cağaloğlu’ndaki İstanbul Tabip Odası binasının kapısında toplanarak TTB’nin kapatılmasını isteyebiliyor misal. Hem de şu ifadelerle: “Bu ülkede yaşayıp, başkalarının borazanı olmayı gelenekselleştirenler ya bu huylarından vazgeçsin ya da kimin adına çalıştıklarını, kimden yana olduklarını açıklasın. 'Savaşa hayır, barış hemen şimdi' diyerek terörle mücadelenin sonlandırılması çağrısında bulunan TTB, terör örgütleri sınırımızda cirit atarken, ülkemizin yanı sıra vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğine kast ederken, barışın nasıl sağlanacağını da açıklamalıdır.”

Barışı sağlamak aslen siyasetin meselesi olmalı oysa. Ve terörist olmak bu kadar muğlak bir kalıp olmamalı. Vatan haini lafları bu kadar fütursuz kullanılmamalı. Meli, malı.

TTB, kendi durduğu yeri zaten açıklamıştı oysa. Yine bir oysa. “Savaş, doğada ve insanda tahribat yapan, toplumsal yaşamı tehdit eden, insan eliyle yaratılan bir halk sağlığı sorunudur. Her çatışma, her savaş; fiziksel, ruhsal, sosyal ve çevresel sağlık açısından onarılmaz sorunlara yol açarak büyük bir insani dramı da beraberinde getirir. Yaşatmaya ant içmiş bir mesleğin mensupları olarak, yaşamı savunmanın, barış iklimine sahip çıkmanın birincil görevimiz olduğunu aklımızdan çıkarmıyoruz. Savaşla baş etmenin yolu, adil, demokratik, eşitlikçi, özgür ve barışçıl bir yaşam kurmak ve bunu sürekli kılmaktır. Savaşa hayır, barış hemen şimdi!”

YETERLİ, GEÇERLİ

Bu kadar. Hani bir zamanlar savaşa hayır demek, barış istiyoruz demek orta yolcu, liberal söylem olarak görülürdü. Önünü arkasını doldurman gerekirdi. Şimdi bir insanlık gerçeğinden olanca sadeliğiyle bahsetmek, bunu kendi meslek etiğin, insani duygularınla yapman linç ettirilmen için yeterli. Aynı durum elbette mesleğini hakkıyla yapan, söz ve eylem kuran siyasetçiler, gazeteciler, avukatlar, akademisyenler için de geçerli. Muhalif olan herkes, her kesim için geçerli.

Havada çok fena bir şeyler var. Sen güne başlamıyorsun. Gün kendi kendine olanca kötülüğüyle başlamış oluyor. Sana kalansa, elini yüzünü yıkayıp, çayını kahvenin koyup aklını kaçırmamaya çalışmak. Kalan kadarını yani. Günlük hayat pratiklerinin hepsi, devasa bir yıkım manzarasının önünde yapılıyor. Kendine ihanet etmeden yaşamak en temel gaile olmuş.

Oysa havada tam tarif edemediğin güzel şeyler vardı eskiden. Nereden geldiği anlaşılmayan bir kokuyla ne olduğunu artık hatırlamadığın bir şeye, besbelli kalbinde ve ruhunda iz bırakmış bir zamana ışınlanmak… Sırf havadan dolayı aşık olmak, raydan çıkmak. Bir şeyi farklı yapmak.

Nilipek’in yorumuyla Ufak Tefek Cinayetler dizisinin içerisinde dinlediğim Ayyuka cover’ının anımsattığı gibi işte:

Bir şeyler yolunda değil besbelli

Bir gudubetlik var işte besbelli

Senden değil, benden değil

Kimden belli değil

Havada bir hinlik var

Bir yerde bir eksik var

Tarifi zor bir şey var

Havada bir hinlik var

Nedendir bilinmez bir sıkıntı var

O sıkıntı kaybettiğini aydığın bir şeylere. Varlığı olmadan yaşamaya kendini terbiye etmek zorunda kaldığın bir şeylere. Oysa aşk hayatın her zerresine nüfuz eder. Özü budur. Sadece sen unutur gibi yaparsın ve o da böyle kaldırım taşının ortasından bitiveren çiçek misali bir an gelir kendini hatırlatır.

O aşkla yaşanır hayat. İşini yapmak, doğruyu söylemek de aşktır, aşkındır kendi içinde. Hakikatini yalandan, riyadan sakınmak. Ve hatta ikrah hissine şükretmek. Umut kesmemenin adıdır çünkü ikrah etmek. İkrahtan ikrah etmek. Haklılığın öfkesiyle devam etmek…


Karin Karakaşlı Kimdir?

1972’de İstanbul’da doğdu. Boğaziçi Üniversitesi Mütercim Tercümanlık Bölümü’nün ardından Yeditepe Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü’nde Yüksek Lisans eğitimini tamamladı. 1998’de öykü dalında Varlık dergisinin Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülü’nü kazandı. Karakaşlı’nın eserleri şunlardır: Başka Dillerin Şarkısı (Öykü, Varlık Yay., 1999; Doğan Kitap, 2011) , Can Kırıkları (Öykü, Doğan Kitap, 2002), Müsait Bir Yerde İnebilir Miyim? (Roman, Doğan Kitap, 2005), Ay Denizle Buluşunca (Gençlik Romanı, Günışığı Kitaplığı, 2008), Cumba (Deneme, Doğan Kitap, 2009), Türkiye’de Ermeniler: Cemaat, Birey, Yurttaş (İnceleme, Günay Göksu Özdoğan, Füsun Üstel ve Ferhat Kentel ile, Bilgi Üniversitesi Yay., 2009), Benim Gönlüm Gümüş (Şiir, Aras Yayıncılık, 2009), Gece Güneşi (Çocuk Kitabı, Günışığı Kitaplığı, 2011), Her Kimsen Sana (Şiir, Aras Yayıncılık, 2012), Dört Kozalak (Gençlik Romanı, Günışığı Kitaplığı, 2014), Yetersiz Bakiye (Öykü, Can Yayınları, 2015), İrtifa Kaybı (Şiir, Aras Yayıncılık, 2016), Asiye Kabahat’ten Şarkılar Dinlediniz (Anlatı, Can Yayınları, 2016). Karakaşlı halen Kültür Servisi, Gazete Duvar siteleri ve Agos gazetesinde yazmaktadır.