Kuleli müze olabilecek mi?
Kültür Bakanlığı ‘müze ama nasıl bir müze?’ sorusuna, ‘bir ulusal müze’ yanıtını veriyor. Henüz ne temel fikri, ne koleksiyonu, ne de yapının nasıl dönüştürüleceği belli değil. Ama proje ihalesi çoktan yapılmış bile…
Kuleli Askeri Lisesi, 15 Temmuz’dan hemen iki hafta sonra diğer askeri okullarla birlikte kapatılmıştı. İstanbul Boğazı üstünde, kamuya ait en güzel ve eski yapılardan biri olan Kuleli’nin o günden bu yana ne olacağı merak ediliyor. Bu merak da yapının tarihi önemi kadar, Kandilli sırtlarına kadar uzanan arkasındaki geniş arazinin de payı büyük…
Okul kapandıktan bir yıl sonra, Haziran 2017’de ‘müze yapılacağı’ açıklanmıştı. O zaman ben de konuya meraklı herkes gibi bu köşeden sormuştum: ‘Müze de ne müzesi?’ Cevap Kasım ayında geldi: Ulusal Müze.
Haberi Kültür ve Turizm Bakanı Numan Kurtulmuş’tan aldık. Bakan Kurtulmuş, Kasım 2017’de Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu’nda yaptığı konuşmada Kuleli’yi ulusal müze yapacaklarını söyledi. O konuşmasında yapacakları müzeyi şöyle tanımladı: “Burayı Türkiye’nin gurur duyacağı bir ulusal müze haline getireceğiz. Bu kadar çok kültürel zenginliği barındıran Anadolu toprakları içerisinde ne varsa, İslam medeniyetine ve İslam öncesi medeniyete ait ne varsa bunların sergilenmesini sağlayacak çok önemli bir ulusal müze haline getireceğiz.” Geçen hafta Hürriyet’ten Ömer Erbil’e verdiği röportajda da müzeyi anlatan Bakan Kurtulmuş, “İstanbul’a 2-3 saatliğine gelen ziyaretçi Türkiye’de ne var ne yok görebileceği bir ulusal müze olsun istiyoruz. Anadolu topraklarında medeniyetlerin özel eserlerini burada sergileyelim. Perge, Göbeklitepe de olacak Troya da olacak. 24 medeniyetin tamamını burada bulalım istiyoruz” dedi. Kurtulmuş’un bu sözlerinden Türkiye’nin tüm kültürel ve tarihsel zenginliklerini kendinde toplayacak bir müzenin planlandığı anlaşılıyor.
Bu plan doğrultusunda belli ki bazı somut adımlar da atılıyor. Önce Kuleli’nin Kültür Bakanlığı’na geçmesi sağlandı. Kulislere göre bu pek kolay olmadı. Milli Savunma Üniversitesi, okul binalarını ve arazisini devretmek istemedi. Sonuçta tarihi binanın ve bahçenin bir kısmının Kültür Bakanlığı’na verilmesi konusunda anlaşıldı. Nitekim Kasım ayında Bakanlık, tarihi binanın restorasyon projesinin ihalesini tamamladı. 8 Ocak’ta Sözcü’de yer alan Özlem Güvenli imzalı haberden, Kuleli’nin müzeye dönüştürülme projesini 1.749 milyon liraya Ankaralı bir firmanın aldığını öğrendik. Bu sadece proje, yani tarihi binanın nasıl yenileneceği belirlenecek, gerekli kurullara sunulacak ve daha sonra restorasyona temel teşkil edecek mimari projeler hazırlanacak. İşte tam burada temel sorulardan biri gündeme geliyor. Sadece adı belirlenmiş bir müze için dönüştürme projesi nasıl hazırlanıyor?
Sadece ortada bir müze fikri var. Onun dışındaki her şey belirsiz. Kültür Bakanlığı daha Kuleli’nin nasıl bir müzeye dönüştürülmesi gerektiği konusunda danışma toplantıları düzenleme aşamasında. 1 Şubat’ta Bakan Numan Kurtulmuş, yapılan açıklamaya göre “edebiyat, mimari, kültür sanat ve fikir dünyasının önde gelen isimleriyle’ bir araya geldi ve bu konuyu konuştu. Davetliler arasında Hilmi Şenalp, Murat Tabanlıoğlu, İskender Pala, Beşir Ayvazoğlu, Sibel Eraslan, Ayşe Böhürler, Semih Kaplanoğlu, Ümit Meriç, Görgün Taner de vardı… Hangi görüşler dile getirildi bilmiyoruz. Ama bakanlığın daha geniş katılımlı bir çalıştay düzenleyeceği biliniyor. Orada bu konu kamuoyuna açık biçimde, tüm tarafların görüşleri alınarak tartışılabilir ki buna gerçekten ihtiyaç var.
Türkiye’nin pek çok başka ülke gibi gerçek bir ulusal müzesi var mı? Yok. İşin aslı bunun için harcanan çabanın tarihi, bizim müzecilik tarihimizin kendisi. Osman Hamdi Bey’in kurduğu, bugünkü İstanbul Arkeoloji Müzesi, Louvre ya da British Museum gibi bir imparatorluk müzesi fikrini taşıyordu. Cumhuriyet ise Ankara’daki Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ni o dönemin ‘ulus’ fikrine göre kurmuştu. Her ikisi de o büyük müzeye dönüşemedi. Öte yandan mesela hiçbir zaman bir ‘ulusal sanat’ müzemiz olmadı. Bunun için kurulan İstanbul Resim Heykel Müzesi’ni açık tutmayı bile beceremedik.
Türkiye’nin güçlü bir ulus devlet fikrine sahip olduğu muhakkak. Belki de eksik olan şey ‘müze’ fikri. O nedenle bugüne kadar herkesin sahip çıkıp uzun bir zaman içinde geliştirdiği güçlü bir ya da birkaç müzemiz olamadı. Yaşadığımız çağda böyle bir şey artık mümkün mü? Günümüz, star mimarların, Mc Donalds’laşmış sanat kurumlarının, piyasayı alt üst eden büyük alımların ve markalaşmış sanatçıların işin içine girdiği müzeler çağı. İşte en iddialı örneklerinden biri pek yakında Katar’da açılıyor.
Şimdi yeni Türkiye için yeni bir ulusal müze arayışı başlamış gibi görünüyor. Nasıl bir koleksiyonu olacak; bu müzenin temel yaklaşımı, büyük fikri ya da kısacası ‘ideolojisi’ ne olacak; en çok üzerinde durulması gereken şey bu. 19. asırdan bu yana müzecilik de çok yol kat etti. Dolayısıyla böyle bir müze için kültürel konsensüs kadar, evrensel müzecilik bilgisi de günümüzde olmazsa olmaz koşullardan biri. İşin aslı, Türkiye’nin bu parçalanmış siyasi ikliminde kültürel konsensüs zor görünüyor, ama neyse ki çok sayıda iyi müzecimiz var…
Günümüzde tarihi bir yapıyı müzeye dönüştürmek kolay iş değil. Özel saklama ve güvenlik koşullarını, teşhir alanlarını yaratmak bir yandan da eski bir yapının tarihi özelliklerini korumak neredeyse imkansız bir iş. Dolayısıyla, uzun yıllar okul olarak kullanılan Kuleli’yi iddialı bir müzeye dönüştürme projesi kolay olmayacak. Üstelik bu çapta bir müze koleksiyonu nasıl oluşturulacak? Bakan Kurtuluş’un, diğer müzelerden bir derleme yapmayı tasarladığı anlaşılıyor ki bu yerel müzeleri zayıflatacağı için çok tartışılacaktır. Kendine özgü, ilgi çekici ve görkemli bir koleksiyon oluşturmak başlı başına büyük bir mesele. Belki de bu ‘ulusal müze’ yerine daha gerçekçi, yapıya, bulunduğu yere ve kentin ihtiyaçlarına uygun bir büyük kültürel merkezi hedeflemek çok daha akılcı ve pratik bir çözüm olabilir.
Ben kendi adıma, Kuleli’nin bir kültür yapısına dönüşecek olmasına seviniyorum. Kent merkezlerindeki askeri yapıların sivilleşip kamuya açılması doğru bir iş. Ülkenin bütün müteahhitlerini iştahlandırdığına hiç kuşku duymadığım bu güzel yapı ve geniş yeşil alanının neticede eğitim ve kültür için kullanılacak olmasına kim itiraz edebilir? Her isteyenin girip gezebileceği, yararlanacağı, içinde vakit geçireceği bir yere dönüşmesinden daha güzel ne olabilir? Ama bunun için böyle bir yapıyı doğru biçimde değerlendirecek, işlevlendirecek, işletecek bir yaklaşım gerekiyor. Yıllar boyu gerçekleşmeyecek çılgın projeler arasında gidip gelip, boşa milyonlar harcanıp, tarihi dokusundan geriye kalanları da yitirip, uzun zaman boş durduktan sonra bir otele dönüştürülmesi de ne yazık ki gayet mümkün. Umalım ki öyle olmasın...