Peşrev daha ne kadar sürecek?
Suriye'de tarafların hemen hepsi olası bir savaşta birbirleri ile de yüzleşmeye hazır. Türkiye’nin İdlib ve Afrin’de, Kuzey Suriye’de, ABD’nin Kürt bölgesinde, İsrail’in Lübnan ve güney Suriye’de, Suriye’nin bütün topraklarında, İran’ın Suriye ve Lübnan’da hesapları var çünkü. Taraflar çatışma durumunda “dışarıda kalırlarsa” büyük kaybedeceklerini biliyor ve hesaplarını ona göre yapıyorlar. Hava her geçen gün daha da sertleşiyor. Soru şu: “peşrev” ne kadar uzun sürecek?
Suriye’nin kuzeyinde (İdlib, Afrin ve Kürt bölgesi) ve güneyinde (Golan – Lübnan) yaşanan gelişmeler devletler arası savaş riskini arttırıyor.
İlk günlerdeki fetih ve zafer manşetlerinin yerini şehit haberlerinin aldığı bugünlerde Afrin’de işlerin iktidarın planladığı şekilde gitmediği ortada. Başarı – başarısızlık kriteri herkese göre değiştiğine göre bu görüşe itirazlar da olabilir. İki ihtimal öne çıkıyor: En uzak sınıra en fazla 30 km uzaklıkta olan bir merkeze 20 günden fazla bir süredir girilemiyorsa taktik gereği yavaş giden ilerleme ani baskınla merkeze yönelinecek ve bir günde Afrin merkez alınacak ya da mukavemet çok güçlü ve “düşmanın” verdiği kayıp sayısı abartılıyor.
Öldürülen YPG’li sayısı ile ilgili elimizde bağımsız veri yok ama ilerlenebilen noktalara bakıldığında mukavemetin güçlü olduğu rahatlıkla söylenebilir. Üstelik YPG’nin kaybı kaç olursa olsun düşürülen helikopter ve asker kayıplarının sayısı da bu ihtimali güçlendiriyor.
Türkiye Afrin'de şimdiden sorunlar yumağına gömüldü. Bu durum Türkiye’nin müdahale güçlerini daha da arttırmasına yol açabilir ve bu da yeni bazı olasılıkları gündeme getirebilir.
Türkiye’nin bir yandan YPG’ye yönelik harekat sürerken ikinci cephe olan İdlib üzerinde hassasiyet ile durmasının nedeni de bu. İdlib’in Suriye ordusu tarafından kontrol altına alınması durumunda Türkiye çok önemli bir enstürmanını kaybedecek ve geriye Suriye ordusu, YPG ve TSK (ÖSO) kalacak. Bugüne kadar TSK ile Suriye ordusu doğrudan karşı karşıya gelmedi ama bu durum çatışan tarafların ve cephelerin netleşmesine yol açabilir. Sonuçta Türkiye ve Suriye adı konulmamış olsa da dolaylı savaş halinde ve Suriye’nin Türkiye’ye hiç tahammülü yok.
Bu olası denklemde ABD ne yapar? ABD’nin Suriye’de bulunma nedeni Kürt aşkı değil, “kendi nüfuz alanını korumasına yardım edecek Kürt” aşkı. “Afrin bizim alanımız değil” açıklaması da bunun teyidi. Bu nedenle aslında Afrin harekatı ABD’nin itiraz edeceği bir gelişme değil. ABD Afrin’de Türkiye’yi Ruslara ya da Suriyelilere tercih eder. Diğer yandan önem verdiği yer Fırat’ın doğusu ve bütün hazırlıklarını ona göre yapıyor. Onca üs ve Suriye ordusuna karşı koyması bundan sonrası için neleri göze aldığını da gösteriyor. Münbiç Fırat’ın batısında kalıyor. “Çekilme niyetimiz yok” açıklaması yapıldı ancak belli olmaz. Stratejik ortak Türkiye’ye Münbiç jesti yapılabilir. Böylece Türkiye kendi hedefine ulaşmış ABD de müttefikinin hassasiyetlerine anlayış göstermiş olur. Ama eğer ABD Münbiç’ten çekilmemekte kararlıysa durum çok farklı senaryolara açık hale gelir.
ABD’nin Fırat’ın batısında Türkiye ve Suriye’nin oyalanmasını istemesinin bir diğer nedeni Suriye ordusunun İdlib’i kontrol altına alması halinde gücünü Fırat’ın doğusuna yönlendirebilecek olması. Suriye (ve İran) ABD’nin sonsuza dek o bölgede kalmasına izin vermeyecek. Bu nedenle ABD ileride askerlerini çekecek olsa bile geriye sağlam bir yapı bırakmak istiyor ve bunun için zamana ihtiyacı var.
Suriye ordusuna yönelik son ABD saldırıları ise işin şakasının olmadığını ve iki ülkenin güçlerinin karşı karşıya gelebileceğini gösteriyor. ABD ve gücü elbette İsrail’e göre çok daha büyük ama Suriye gerektiğinde karşılık vereceğini (Türkiye’ye de) göstermiş oldu.
Bu arada ABD ile Suriye arasında yaşanması olası gelişmeler sadece Kürtler ile ilgili değil. Suriye’nin artık çözüme yaklaşması ve bu çözümün Suriye – İran – Rusya ekseninin istediğine yakın olacak olması ABD, İsrail’i yeniden harekete geçmeye ve yeni saldırılara zorluyor.
İsrail’in geçtiğimiz günlerde Humus kırsalındaki T – 4 petrol sahası yakınlarındaki birliğe düzenlediği saldırı da bu niyetle yapıldı. İsrail’in İran gerekçesi ile yaptığı bu saldırı ve Suriye’nin karşılık vermesi Suriye – İsrail, Lübnan (Hizbullah) – İsrail arasındaki savaş riskini arttırıyor.
Hariri’nin istifa krizi Lübnan’daki kırılganlığı zaten arttırmıştı. Kriz görünüşte aşılmış gibi ancak hiç de öyle değil. İsrail’in Lübnan ile ilgili açıklamaları, Hizbullah’ın “güney sınırlarında savaşmak için hazırlıklarını tamamladığını” Lübnan ordusuna bildirmesi, Lübnan’ın İsrail karşıtı açıklamaları savaş ihtimalinin arttığını gösteriyor. Lübnan’dan gelen haberlere göre aynı tedirginlik halk arasında da var.
Tam da bu gelişmelerin yaşandığı sırada Suriye’nin “sürpriz şekilde” İsrail uçağını düşürmesi gelecek için olumsuz senaryoların daha da artmasına yol açtı. Sürpriz çünkü Suriye 2012’den bu yana devam eden İsrail saldırılarına karşı “uygun zaman ve şekilde” cevap verme hakkını saklı tuttuğu açıklamaları ile yetiniyordu.
Uçağın düşürülmesi Suriye’nin artık diğer ihtimalleri de düşünmeye başladığı anlamına geliyor. Suriye bu cevap ile artık sadece içeri ile değil gerektiğinde başkaları ile savaşı göze alabilecek kadar bölge ile de tekrar ilgilenmeye başladığını da göstermiş oldu. Bu arada uçağın düşürülmesi “Suriye ordusunun bittiği” görüşlerinin geçersiz olduğunu da gösterdi. Gerçekten de Suriye “muhaliflerin” Şam yakınlarındaki Merc El Sultan hava savunma tesisleri gibi tesisleri harap etmesi ile zor günler yaşamıştı. Ancak “uygun zamanı” bekleyen ülkenin şimdi savunma sistemlerinin tekrar faal hale geldiği görülüyor.
Uçağın düşürülmesi diğer yandan Suriye’nin artık Lübnan’da yaşanan gelişmeler ve olası İsrail – Hizbullah karşılaşmasında sessiz kalmayacağının da işareti. Suriye gerektiğinde Lübnan’da da savaşabilir. Bu zaten tek uçağın düşürülmesinin bile kazandırdığı puan düşünülürse Esad’ın isteyeceği bir durum olur.
ABD’nin Deyrezzor’da Suriye ordusuna yaptığı saldırı ise bundan sonrası için sadece Suriye içi nedenlerle sınırlı kalınmayabileceğini de gösteriyor. Eğer İsrail – Lübnan – Suriye ekseninde yeni çatışmlara olursa ABD Suriye içindeki güçlerini İsrail lehine (ama başka bir başlık altında) harekete geçirebilir. Böyle bir gelişme durumu daha da karmaşıklaştırabilir.
Yukarıda kısaca değindiğimiz gelişme ve olasılıkların hepsi birbirine bağlı ve bir çılgınlık sergilenmesi durumunda Suriye’de sınırlı amaç ve güç ile bulunan Rusya’nın müdahil olması kaçınılmaz olur. Bunun yol açacağı gelişmeleri şimdiden kestirmek güç.
İsrail’in İran gerekçesi sürdüğü sürece savaş olasılığı da var olacak. Bütün taraflar bir savaşa hazırlanıyor ve gerginlik her açıklama, her hamle ile daha da artıyor. Nitekim İsrail de bunu görmüş olmalı ki uçağı düşürülmesine rağmen “gerginliği tırmandırmak istemiyoruz” açıklaması yapıldı. Uçağın düşürülme olayı bundan bir sene önce yaşansaydı, Netanyahu’dan çok daha farklı açıklamalar duyabilirdik.
Yukarıda andığımız tarafların hemen hepsi olası bir savaşta birbirleri ile de yüzleşmeye hazır. Türkiye’nin İdlib ve Afrin’de, Kuzey Suriye’de, ABD’nin Kürt bölgesinde, İsrail’in Lübnan ve güney Suriye’de, Suriye’nin bütün topraklarında, İran’ın Suriye ve Lübnan’da hesapları var çünkü. Taraflar çatışma durumunda “dışarıda kalırlarsa” büyük kaybedeceklerini biliyor ve hesaplarını ona göre yapıyorlar.
Bölge genelinde sadece vekillerin değil artık asıl aktörlerin de karşı karşıya gelebileceği günler yaklaşıyor, hava her geçen gün daha da sertleşiyor. Soru şu: “peşrev” ne kadar uzun sürecek?