YAZARLAR

Kaldırım kartvizitleri

Ayrıntıları içersin ya da içermesin, renkleri ve renksizlikleriyle maliyeti çok ya da az olsun tüm bu kartvizitlerin işaret ettiği apaçık bir gerçek var. O da ilişkinin her iki taraf açısından da araçsal oluşu, insanın her zaman amaç olduğunun ve bu tasavvurla muamele görmesi gerektiğinin altını çizen etik anlayışın yok derekesine düşürüldüğü gerçeği. İlişkideki her yönüyle ortaya çıkan gayrişahsilik, ilişkinin şahsi olana en uzak olanla eşdeğer kılınması: Parayla alınan zevke karşılık parayla satılan ve böylelikle heder edilen bir haz, bir zevk.

Kaldırımlara dağılmışlar, ancak şehrin belirli yerlerindeki kaldırımlara. Kimi matbaa işi kimi bilgisayar çıktılarının elle kesilerek hazırlanmış halleriyle adımlarınıza, bakışınıza değiyorlar. Her biri ‘hamili kart hizmetinizdedir’ dercesine cinsel arzuların tatminine dair birer ifşaat, pazarlığa açık her haliyle. En nihayetinde alınıp satılabilir bir hazza hizmet etmek üzere üretilmişler.

Kimler tarafından atıldıklarına dair bir imge oluşuveriyor elbette, ancak karşılaşma büyük oranda şansa bağlı. Kimi kez emin adımlarla ustalıklı el hareketleriyle kimi kez de çekingen ve ürkek hareketlerle atılıyorlar kaldırımlara. Ama hep seri adımlar ve çoğunlukla da diğerleriyle göz göze gelmemeye bir özen gözleniyor. Sanki kendini namevcut kılma gayreti var. Belki de vaat edilen ilişkinin içerdiği ‘araçsallığın’ ve peşi sıra gelen aşağılanmanın içten içe yarattığı rahatsızlığın dışa vurumudur bir yanıyla dağıtanlardaki bu haller.

Ancak kartvizitlerin atılması sırasında dikkati çeken bir şey daha var, o da etrafta durumun farkına varanların halleri: Gelip geçenlere hissettirmeme gayretiyle göz ucuyla bakanlar, kaçak göçek bakışlarla kendi aralarında mırıl mırıl konuşmaya başlayanlar, afallayarak dura kalıp bakanlar, öfkelerini cık cıklayarak dışa vuranlar. Yaptıklarıyla ya da yapamayıp bastırdıklarıyla arzuladıklarıyla apansız yakalanıvermenin içerdiği gerilim olabilir bu tepkilerin nedenlerinden biri. En çok tu kaka edilenin, şiddetli bir arzuya karşılık gelebileceği bilinen basit bir gerçek değil mi zaten?

İki yıl öncesine kadar çok daha çeşitliydi kaldırım kartvizitleri; kışkırtıcı, cüretkâr pozlarla bezenmiş fotoğraflı olanları hâlâ ortalıktaydı. Aslında çok daha önceki zamanlarda baskın olanlar bunlardı, farklı arzulara yanıt verircesine ayrıntılar içeriyorlardı. Çoklu fantezilerin karşılık bulacağı inceliklerle bezenmişlerdi.

Çoğunda fiyat da vardı, ‘olay mahalline’ dair bilgiler de. Kullanılan isimler bile çok daha işveliydi mesela, şimdikiler gibi salt adlandırma kabilinden sıradan ve mazbut değillerdi. Kışkırtıcılığı arttırmak gibi bir hedefle seçildikleri çok açıktı elbette, ancak kartvizit sahibinin tahayyülünü de usul usul dışa vuruyordu sanki isimler.

Zaman içinde standart kartvizit ölçülerinden daha büyük olan bu fotoğraflı olanlar giderek azalmaya başladı, boyutlar standart olanlara doğru evrildi, hatta yarısı kadar olanlar görülmeye başladı yavaş yavaş. Tek renkli kartvizitler daha baskın olmaya başladı, başka renklere rastlansa da asıl kırmızı ve mavi tonlar hâkimdi. Besbelli ki renk seçimi de tesadüf değil, çağrının niteliğine, vaatlere işaret ediyor. Şimdi de bu tonlar baskın. Hetero-seksist kimliklendirmenin hâkimiyetinden azade değiller yani.

Artık ayrıntılarla yüklü değiller, sadece isim ve telefon numarası var. Belki de böylesi, gizeme ve sürprize yer verdiğinden daha kışkırtıcı ve davetkârdır, kim bilir. Epey bir zamandır matbaa işi olanlara daha az rastlanıyor. A4 üzerinde çerçevelendirilmiş isim ve numaranın yer aldığı elle hazırlanmış olanlar daha bir görünür oldular. Gelişigüzel, eğri büğrü kesilmişler; kahredişi, bıkkınlığı ve belki de ilişki biçimine isyanı yansıtıyorlar.

Zaman içinde kaldırım kartvizitlerindeki bütün bu değişiklikler, bir yanıyla ‘duygusal emek’ sektöründeki çalışma koşullarındaki farklılaşmaların, ücret dalgalanmalarının ipuçları gibi. İşgücü piyasasını yansıtan ayna gibiler sanki.

Ayrıntıları içersin ya da içermesin, renkleri ve renksizlikleriyle maliyeti çok ya da az olsun tüm bu kartvizitlerin işaret ettiği apaçık bir gerçek var. O da ilişkinin her iki taraf açısından da araçsal oluşu, insanın her zaman amaç olduğunun ve bu tasavvurla muamele görmesi gerektiğinin altını çizen etik anlayışın yok derekesine düşürüldüğü gerçeği. İlişkideki her yönüyle ortaya çıkan gayrişahsilik, ilişkinin şahsi olana en uzak olanla eşdeğer kılınması: Parayla alınan zevke karşılık parayla satılan ve böylelikle heder edilen bir haz, bir zevk. İlk bakışta para verenin alan üzerinde kurduğu üstünlüğün varlığını reddetmek mümkün değil elbette. Ancak söz konusu üstünlük görünüşte bir üstünlük bir bakıma, çünkü ilişkinin satın alınabilirliğiyle gayri şahsilileştirilmesi, üstünlüğün tam da para verenin şahsi acziyetiyle de ortaya çıktığına işaret ediyor.

Kaldırım kartvizitleri sadece işaret ettiği ilişkinin değil, yaşadığımız dönemde insanlar arası ilişkilerin hâkim formunun araçsallık olduğunu ima ediyor aynı zamanda. Emek piyasasındaki performans kriterlerinin, sözleşmeli, esnek çalışma biçimlerinin dayattığı pazarlanabilirliği arttırma gayretleri, CV’yi parlatmak ve daha albenili pakete sahip olmak için, örneğin o sertifika programından bu sertifika programına koşuşturup durmak ve böylelikle de kullanılabilirliği en çoklaştırmak bunun en görünür halleri arasında. İktisadî ilişkilerin dışındaki alanlarda da kendini gösteriyor. Görünür olmanın cezbesine kapılarak girişilen alan kapma, kapatma uğraşları, network her şeydir şiarıyla kurulan ilişkiler, ikame edilebilir tarzda yaşanırken ilişkilerin fütursuzca samimiyet ifadeleriyle bezenmesi, ilişkileri iktisadî terimlerle tanımlamanın neredeyse kanıksanması, sohbetlerin epeyce birer ben lansmanına dönüşmesi ve bütün bunlarda tabii üç kuruşa satılır hale gelen yakınlıklar, insanlar arasındaki ilişkilerin araçsallaştırılmasından başka bir şey değil. İnsanî olanın kaybına, ahlâkî çökkünlüğe dair şurada burada dile gelen şikâyetler de araçsallaşmadan duyulan rahatsızlığın dile getirilmesi bir yanıyla.


Zeliha Etöz Kimdir?

İzmir Karşıyaka’da doğdu. Ege Üniversitesi’nde Sosyoloji okudu. ODTÜ’de yine aynı alanda yüksek lisansını tamamladı. Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde Siyaset Bilimi doktorasına başladıktan sonra, aynı fakültede Sosyoloji kürsüsünde asistan olarak çalışmaya başladı. Biraz yazı çizi, konferans işiyle çokça ders verip sınırlı sayıda tez yönettiği görevinden profesör kadrosundayken 7 Şubat 2016’da yayımlanan 686 sayılı KHK ile atıldı. Şimdi ‘Gazete Duvar’ın dibinde haftalık yazılar yazmaya çalışıyor.