YAZARLAR

Yerli ve milli sol

Savaş karşıtı olmanın bedelleri ağırken Murat Belge’ye “oh” veya “yuh” çekmenin bir bedeli yok. Belge’ye edilen lafların çeyreğini savaş yanlılarına edenler kendilerini cezaevinde bulurken kafasını başka bir yöne çevirenler için konforlu bir ortam var: Hem solcu, hem “yerli ve milli”, “ülkeyi terk etmeyecek kadar bu topraklara sevdalı” görünebiliyor hem de iktidarın hışmına uğramıyorsunuz! Ne âlâ sol!

Etki alanı itibariyle pek dikkate alınmayabilir, ama Başbakan Binali Yıldırım olanı ve olacağı çok iyi özetledi: “Çözüm, çözüm… Çözüm yok kardeşim!”

Böylece iktidarın “Kürt sorunu yok” iddiasından vazgeçip bir kabule vardığını, ama varlığını kabul ettiği bu sorunu çözmeyeceğini ilan etmekten de çekinmediğini anlıyoruz. Yıldırım “çözüm yok” dedikten sonra ihtiyaten bir cümle daha kuruyor: “Çözüm, bu kanlı terör örgütünü bu ülke topraklarından atmak.” Dikkat edin, “yok etmek” demiyor, “dünyanın neresinde olursa olsun” demiyor. “Bu ülke topraklarından atmak” diyor. “O halde niye Afrin'desiniz” diye sormuyor kimse.

Oysa herhangi bir ülkede, herhangi bir iktidarın, herhangi bir sorunu çözmeyeceğini ilan etmesi, herhangi bir muhalefet için geniş bir siyaset alanı açacağı gibi, solun da esas gündemidir. Fakat Yıldırım’ın bu ifadesine karşı, hükümet “çözüm” deyince “çözüm”, “düğüm” deyince “düğüm”, “savaş” deyince “savaş” diyen CHP’yi bırakın, HDP’nin yeni eş genel başkanı Pervin Buldan ve bazı sol örgütlerin tepkisi dışında demokrat-sol muhalefetin gıkı bile çıkmıyor. Savaş karşıtı bir ağ yaratmak bir yana, savaşa karşı çıktığı için gözaltına alınan, tutuklanan yüzlerce solcuyla dayanışmaya bile girişilmiyor.

DÜŞENE 'OH/YUH' ÇEKMENİN HAFİFLİĞİ

Öte yandan, sol bir partinin mensupları İzmir belediyesinin metro zammını protesto etmek için haklı olarak sokaklara dökülmüş. Ellerinde “müşteri değil halkız”, “sermayeye değil halka hizmet” yazılı dövizler taşıyan göstericilerin protesto ettiği belediyenin CHP’li reisi Aziz Kocaoğlu geçen hafta Afrin savaşını büyük bir hararetle destekleyerek şöyle demişti: “Bir taraftan terör örgütleri, diğer taraftan barış talepleri; böyle bir şey olamaz. Emperyalizm güçleri Irak’ın, Suriye’nin, Türkiye’nin ve İran’ın bölünmesi için Ortadoğu’da bir politika işliyorsa, Afrin’de savaş vardır, bu şarttır, kaçınılmazdır.”

Elbette “yerli ve milli” sol, bu “anti emperyalist” belediye reisinin savaş yanlısı propagandasına karşı sokağa çıkmayı, “her savaş yoksul halkın sırtına yeni bedeller, yeni zamlar yükler” demeyi gerekli görmemişti. Çünkü yerli ve milli solun gündeminde yoksulluğu derinleştiren savaş politikalarına karşı çıkmak yok; düşenin üzerine çullanmak var. Günlerdir Murat Belge üzerinden yürütülen “liberal” karşıtı eleştirilerin yarısı savaş karşıtlığı üzerinden yapılsa, İzmir’deki zamlara karşı da sol bir hat çizilebilirdi. Ama savaş karşıtı olmanın bedelleri ağırken Murat Belge’ye “oh” veya “yuh” çekmenin bir bedeli yok. Bilakis iktidar, düşmanının düşmanına dost gözüyle bakmaya dünden razı.

Belge’ye edilen lafların çeyreğini savaş yanlılarına edenler kendilerini cezaevinde bulurken kafasını başka bir yöne çevirenler için konforlu bir ortam var: Hem solcu, hem “yerli ve milli”, “ülkeyi terk etmeyecek kadar bu topraklara sevdalı” görünebiliyor hem de iktidarın hışmına uğramıyorsunuz! Ne âlâ sol!

SOLU MİLLİLEŞTİRME HAREKÂTI

Aslında Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın'ın “yerli ve milli sol” için çizdiği hat takır takır işliyor. Kalın, "Bu nasıl bir sol ki, Suriye’de Amerikan lejyoneri olmuş gruplar üzerinden solculuk yapıyor? Amerika’nın parası, silahı, propagandasıyla desteklediği grup üzerinden güya ‘Rojava Devrimi’ diye bir şey yaptıklarını söylüyorlar. Sol perspektif açısından çok ciddi bir paradoks, farkındalar mı bilmiyorum" demişti. 

AKP nasıl ki bir dönem liberaller üzerinden solu kendi yedeğine almaya çalışıp bu konuda epey başarılı bir strateji izlediyse, şimdi de aynı harekâtı görünürde anti emperyalist ama özünde ulusalcı-faşist olan gruplar üzerinden sola karşı yapıyor ve anlaşıldığı kadarıyla başarılı da oluyor. “Yerli ve milli sol”un büroları sabaha karşı polis tarafından basılmıyor, liderleri ağzını açtığı an kendilerini nezarethanede bulmuyor. Ama buna mukabil HDP ve etrafında kenetlenen sol güçler hemen her sabah muazzam bir tutuklama furyasıyla karşı karşıya kalıyor.

Artık “sustukça sıra sana gelecek” sözünün de bir hükmü yok. Çünkü devlet, “susana sıra gelmeyeceğini” uygulamada gösteriyor; savaş politikasına ses etmedikten, “çözüm-mözüm” istemedikten sonra istediğiniz kadar Marksist, Leninist olabiliyorsunuz.


İrfan Aktan Kimdir?

Gazeteciliğe 2000 yılında Bianet’te başladı. Sırasıyla Express, BirGün, Nokta, Yeni Aktüel, Newsweek Türkiye, Birikim, Radikal ve birdirbir.org ile zete.com web sitelerinde muhabirlik, editörlük veya yazarlık yaptı. Bir süre İMC TV Ankara Temsilciliği’ni yürüttü. "Nazê/Bir Göçüş Öyküsü" ile "Zehir ve Panzehir: Kürt Sorunu" isimli kitapların yazarı. Halen Express, Al Monitor ve Duvar'da yazıyor.