Berrak Tüzünataç’ın cesareti, Ali İhsan Varol’un yumruğu
Hiç de şahsi olmayan nefis bir şahsi çıkış... Göz önündeki kadınların bu müdanasız, üçü beşi hesap etmeyen tepkileri o kadar değerli ki. Bir şeylerin iyiye gidebileceğine ilişkin umutları arttıran on kalem saysak biri bu olur hatta bence.
Kadın-erkek ilişkileri altın çağını yaşıyor diyemeyiz. Öyle bir çağ var mıydı, o da meçhul gerçi. Ama ‘erkeklik krizi’ denen olgu tırmanışını sürdürerek kadın, erkek, çocuk, kedi, köpek, tabure ayağı ayırmaksızın canlı-cansız herkes ve her şeyi perişan etmekte. Ne bitmez krizmiş affedersiniz ya… (Sinkaflı bölge).
‘Erkeklik krizi’, başka yazılarda da bahsettiğim, izini sürdüğüm bir mesele. Dünyada ve ülkemizde giderek sivrilen destekçi politikalarla kol kola tırmanan bu krize tezat biçimde işte, kadınlar her yerden ses veriyor. Geniş bir skaladan yükselen oldukça cesur, güçlü, berrak bir ses bu.
Berrak demişken al işte, Tüzünataç. Hakkındaki, “çok güzel kadın, oyunculuğu da gelişiyor galiba, ne güzel,” sularında seyreden yaygın fikre dünkü cesur çıkışıyla on yıldız eklendi.
Berrak Tüzünataç, GQ dergisinin 'Men of the Year 2017' törenine şık bir beyaz elbiseyle katılarak 'Fi/Çi' dizisindeki rol arkadaşı Ozan Güven’e ödülünü verdi. Tüzünataç’ın törendeki stilini mercek altına altına alan haberdeki “davetkâr stil” ifadesi öne çıkarılarak NTV Yaşam Twitter adresinden paylaşılan tweete Tüzünataç’tan on kapak gücünde bir yanıt gelmekte gecikmedi: “Basınımızda böyle bir üslup oldukça, başka bir tacizciye ihtiyacımız yok. Üslupla ilgili uyaran her cevap için teşekkürler, iyi ki varsınız”. Kalp kalp kalp!
Burada “davetkâr” kelimesi, talihsizlik denilip geçilemeyecek kadar kötü bir seçim. Haberi bir kadının ya da erkeğin yazmış olması ve niyet fark etmiyor, arkasındaki zihniyet sorun.
Basitçe, “kıyafet, kıyafettir, davetkâr babandır,” diye başlanabilir. Bir erkeğin kıyafeti hiçbir zaman bir şeye davet niteliğinde değerlendirilmezken kadın dekoltesinin böyle tanımlanmasının arkasında “dişi köpek kuyruk sallamazsa…” ya uzanan bir kirli toplumsal cinsiyet dağarcığı var. Taciz ve tecavüzü meşrulaştırma söylemlerinin en önünde hep böyle kılık kıyafete atfedilen davetkârlık vurgusu var. Yıl olmuş 2018, hâlâ daha “kadın istediğini giyer, sen insan olacaksın,” noktasına gelinememiş... Yaygın basın diline yapışmış cinsiyetçilik de bu cehenneme her gün odun taşıyor. “Bu kadar dert varken bu mu yani,” diye geçiştirilecek bir şey değil yani bu olay ve Tüzünataç’ın çıkışı.
Bu cevap ve eşlik eden sosyal medya tepkileri akabinde hesap önce özür yerine tweet silme/yumuşatma gibi pasif agresif yöntemler seçti. Öyle oldu, böyle oldu, nihayetinde özürler de geldi. Tamamdır. Tüzünataç’ın özre ilişkin açıklaması da aşağıdaki gibi.
Budur. İşte hiç de şahsi olmayan nefis bir şahsi çıkış. Göz önündeki kadınların bu müdanasız, üçü beşi hesap etmeyen tepkileri o kadar değerli ki. Bir şeylerin iyiye gidebileceğine ilişkin umutları arttıran on kalem saysak biri bu olur hatta bence.
Kadınlar ses veriyor ve bu ses dünyada pek çok alanda karşılığını buluyor. Özürlerin içten olup olmaması bile mesele değil bu noktada. Tekil duruma uygun dozda tepki göstermek bu gibi durumların geneline bir uyarı levhası koymak demek oluyor.
Dünyada yükselen kadın sesine tezat biçimde “cadı avı,”, “kurunun yanında yaş da yanıyor,” gibi söylemler de yükseliyor. Yüz vakadan biri için böyle bir ihtimal var mı? Var. Hiçbir zaman gaza, dolduruşa gelmekten yana biri değilim ve genelde suçlu lehine işletilse de masumiyet karinesine tabii ki inanırım. Her düşünüşün amacını aşan bir düşmanlığa savrulduğu noktalar, mutlaka var. Ama benim gibi, tanıdığım pek çok kadın da bu gibi hareketlere bir erkek düşmanlığı üretmek için değil tam tersi, dünyada toplam mutluluk bir nebze artsın, adalet yerini bulsun diye sahip çıkıyor. Esas tehlikenin ne olduğu, neyle mücadele edildiği, aşikâr.
Berrak Tüzünataç, NTV ve davetkar meselesi üzerine
Gelelim Ali İhsan Varol’un yumruğuna. Çok kötü değil mi ya… Yani işin aslını bilmesek de, bir biçimde haber haline gelecek kadar bir şeyin olmuş olması… Dün haberi okuyunca ben de bir hayal kırıklığı yaşadım. Neden? E basit. Gerçekten iyi, hoş, beyefendi, kibar, bir şeyleri halletmiş bir adama benziyor. 35+, ünlü yerli erkeğin numunelik “iyi” temsilcilerinden gibi her anlamda. İnsanın canı bir sıkılıyor.
Olayı duymuşsunuzdur. Eşi Ayşe Varol, Ali İhsan Varol’a, kendisine yumruk attığı iddiasıyla dava açmış. Varol’a 3,5 yıla kadar hapis cezası verilmesi isteniyor.
Elbette ki henüz her şey iddia düzeyinde. Bilmiyoruz. Şu an beni ilgilendiren olaydan çok, olaya ilişkin tepkiler. Başlıcalarını şu başlıklarda özetleyebiliriz:
- Ali İhsan Varol yapmaz.
- Baaal gibi yapar, hep bu iyi görünümlü herifler psikopat çıkıyor zaten.
- Yhaa, işte gördünüz mü modern gezici, solcu erkeği… Ne varsa yerli ve milli erkekte var. İmkânımız var ama biz kadına el kaldırmayız. (Erkek üstün ama kadın çiçektir ultra güvenilmez koruması… )
- Acaba kadın ne yaptı da adamı çıldırttı?
Bir kabul olarak ortaya konduğunda hepsi kötü ama en beteri sonuncusu, değil mi? Ve her kesimden, en yaygın tepki de o. “Kadın dırdır”ı, meleği bile çileden çıkarabilecek kadın çenesi varsayımları…. “Erkek testesteron sahibi bir canlı, bir anlık hatadır olmuştur,” türü şiddet olumlamaları… “Kadınlar da çok oluyor artık canım, her şey kadından yana, pozitif ayrımcılık bizi mahvetti…” herzeleri. Bütün muktedir konumlar gibi erkekliği de müzmin mağdur kılan onca toplumsal cinsiyet bahanesi hemen devreye girdi bu olayda da.
Hiçbir tür ‘çene’nin şiddetle karşılanmayacağının altını önden fosforlu çizerek, bu varsayım grubuyla konuşmayı deneyeyim. E evlenmeyin o zaman, öyle kadınlarla? Hep şikayet ederken neden seçimlerinizin çoğu, esas meşgalesi, derdi siz olan kadınlar yönünde? “Dırdır”ı idare edebilirken sizinle başka konuda aşık atabilecek, dırdıra vakti olmayan bir kadını daha korkutucu buluyor olabilir misiniz? Şikayet edilen her Kezban’ın karşılığı en az bir adet de Kezbullah yok mu?
Yanlış anlaşılmasın, her kadının “dırdır”dan çok daha fazlası olduğunu düşünüyorum. Kastettiğim herhangi bir türde kadın değil, belli kadınların işaret ettiği bu imgelerden yola çıkan müzmin mağduriyet varsayımları…
Bu arada Ali İhsan Varol’un eşine dair erişilebilir tüm bilgi, eğitimli, meslek sahibi, hoş bir kadın olduğu yönünde. Yani yıllardır program icabı (tatlı) çenesiyle tanıdığımız Ali İhsan Varol’dan daha dırdırcı olabileceğine ilişkin bir kanıtımız da yok. E, nerden geliyor öyleyse bu çenesel varsayım?
Tamam, madem evlendiniz ve mutlu değilsiniz, boşanın? Seri aldatmalar, uzatmalı mutsuzluklar, her şey oluyor da niye başka bir ilişkinin garantisine sığınılmadan boşanılamıyor? Bu avantajlı konumlardan mağduriyet üretip ona yapışıp kalma azmi nedir? (Sözüm sadece erkeklere değil şu veya bu nedenle yeterince mutlu olmayıp boşanıp yeni hayatlar kurmayı –imkanı varken- bir ihtimal olarak bile düşünmeyen kadınlara da gelsin…)
Ali İhsan Varol’un ve eşinin durumuna dair elde yeterli veri, gerçekten yok. Varol’a dair hiçbir ön olumsuz düşüncem de yok. Olaya dair “çamur at izi kalsın” tandanslı ilk açıklamasını pek doyurucu bulmadığımı ekleyeyim. Yine de olayın bir şekilde göründüğü gibi çıkmamasını, gerçekten dilerim. Ama sadece iyi, tatlı, beyefendi bir adam olarak (ekranlardan) tanıdığım Ali İhsan Varol adına değil, hiç tanımadan hakkında şimdiden bin önyargı ürettiğimiz eşi için de dilerim bunu.
Hiçbir şey göründüğü gibi olmayabilir. Göründüğü gibi olmayan ve hakkında pek de bir şey bilmediğimiz şeyler hakkındaki görünür tepkilerimizse, hâlâ, ısrarla bizim elimizde. Çıkış bu taraftan.
Zehra Çelenk Kimdir?
Senarist ve yazar. Şiirleri erken yaşlarda Türk Dili, Yeni İnsan, Mavi Derinlik, Broy gibi dergilerde yayımlandı. Üniversitede okurken çeşitli dizilerin yazım ekiplerinde yer aldı. Dizi yazarlığının yanı sıra reklam metinleri, müzik videoları, tanıtım filmleri kaleme aldı. Senaryo seminerleri verdi. Lisans ve yüksek lisansını tamamladığı Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo-Televizyon, Sinema Bölümü'nde 2007-2014 yılları arasında Televizyon Yazarlığı dersini verdi. 2007- 2008'de TRT 1'de yayınlanan Yeni Evli adlı 175 bölümlük günlük komedi dizisinin proje tasarımını, başyazarlığını ve süpervizörlüğünü yaptı. 2011'de, öykü ve senaryosunu yazdığı Hayata Beş Kala adlı dizinin yapımcılığını üstlendi. Seyyahların İzinde ve Anadolu'da Zaman gibi TV belgesellerinde de yapımcı olarak görev aldı. Öykü ve senaryosunu yazdığı, 2014'te Fox TV'de yayınlanan Ruhumun Aynası adlı dizisi, 2015'te Artemis'ten aynı adla yayımlanan ilk romanına ilham oldu. Türkiye'de bir diziden romana uyarlanan ilk eserdir. İstanbul'da yaşıyor, TV- sinema işleri ve edebiyatla uğraşıyor.
Dünyayı değiştirirken kendi yaralarını da sarmak mümkün mü 16 Ekim 2024
Doğumdan ölüme eril tahakküm ve artan şiddet 06 Ekim 2024
Kadınların mutluluğu ve mutsuzluğu 24 Eylül 2024
Melek değil katledilmiş bir kız çocuğu: Narin’e ne oldu? 10 Eylül 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI