YAZARLAR

İstismarın istismarı: Kastrasyon ve zina

2005’ten bu yana Ak Parti iktidarının, karşısına çıkan ilk fırsatta zinayı suç sayma yönünde harekete geçmesi bekleniyordu. Zina fırsatçılığının dört yaşındaki minicik bir yavrumuzun maruz kaldığı saldırı araçsallaştırılarak gündeme taşınması, çok acı. “İnsanlığın izmihlali” tanımlamasıyla anılan çocuğun cinsel istismarı konusunun, zina gündemiyle siyaseten istismar edilişi neyin izmihlali, bir düşünmek lazım.

Çocuğun cinsel istismarı, artarak devam eden yaralarımızdan. Geçen hafta Adana’da Sedat Keser isimli kişinin toplumda infial yaratan saldırısıyla siyasetin de gündemine girdi cinsel suçlar. Acele altı bakanlıktan oluşan komisyon kurulup hemen çalışılmaya başlandı. Komisyonun ilk toplantısından basına yansıyanlar, bu suçla etkin mücadele için gerekli doğru yaklaşıma hâlâ ulaşılmadığını gösteriyor. Etkin mücadele için suçlunun ifşa edilmesi, başta ailesi olmak üzere sosyal dışlamayla cezalandırılması gerektiği için son olaydaki suçlu Sedat Keser’in adını açık olarak yazdım. Umarım yayın yasağı getirildiği gerekçesiyle bu ismin açıklanmasını suç saymazlar. Ve umarım bundan sonra cinsel istismar vakalarında sadece mağdurun kimlik bilgileri ve hayatına dair detaylar gizli tutulur ama yayın yasağı getirilmez. Zira yayın yasakları mağduru değil suçluyu koruyor. Ancak öyle görünüyor ki komisyon, suçla mücadele için gerekli bu temel ilkeleri hâlâ keşfedememiş.

Bir önceki yazımda istismar suçunun siyaseten istismarı anlamına gelen kimyasal hadım yönetmeliğinin canlandırılması yönündeki ilk açıklamalara değinmiştim. Farklı zamanlarda defalarca yazdığım gibi kimyasal hadım önerileri, suçun hastalık gibi algılanması tehlikesi de taşıyor, bütün diğer sakıncalarının yanı sıra. Nitekim medyanın dilinde, halkın konuşmalarında pedofili sözcüğünün dilden düşmediğini görüyoruz. Psikiyatri ilminin konusu ve teşhisi için detaylı incelemeler gerektiren bu hastalık ismi neredeyse çocuğun cinsel istismarı manasında kullanılır hale geldi. Oysa uzmanlar her cinsel istismar suçunun pedofili vakası olmadığını ısrarla söylüyorlar. Hatta saldırganlar arasında pek azının bu tanıma gireceği belirtiliyor. Ancak siyaset ve komisyon bu gerçeklerden habersiz gibi. Sadece tıbbi teşhisi konmuş pedofili vakalarında uygulanmak için geliştirilmiş bir yöntem kimyasal hadım. Üstelik geçici bir önlem.

Siyaset, geçici önlem olan kastrasyon yöntemini, suçla mücadelenin ana eksenine oturtmaya çalışıyor. Dolayısıyla çoğunluğun dilinde sihirli sözcük gibi dolaşan işlemle, sanılıyor ki çocuğun cinsel istismarı önlenebilecek. Çok az kişi de insan hakları bağlamında karşı çıkıyor işleme. Karşı çıkanlar arasında yer alan kadın hareketinin gerekçesi daha farklı. Biz "çözüm değil" diyoruz. Kastrasyon, kimsal hadım, hangi ismiyle anarsak analım cinsel gücü baskılayan önlemler, cinsel suçları önlemeye yarayacak bir çözüm değil. Çünkü cinsel suçların kökeninde yatan şey cinsellik değil. Cinsel güç değil suçlu olan. Cinsel gücü, “zayıfın” üzerinde iktidar aracı olarak kullanmayı seçen zihniyet yatıyor, cinsel suçların kökeninde. Yani çocuğun cinsel istismarı da eril şiddet türlerinden birisi. Zihniyetle mücadele gerekiyor ve bu nedenle cinsel gücü geçici olarak baskılama yöntem, çocuk istismarıyla mücadelenin ana ekseni olamaz, olsa da çare üretmez. Bu spekülasyona açık yöntemle ancak çocuk istismarı siyaseten istismar edilmiş olur, oluyor.

Cinsel istismar konusunun siyaseten istismar edilmesinin bir diğer örneğini de zina tartışmaları oluşturuyor. Kurulan komisyonun zinanın tekrar suç olarak ceza kanununda yer almasına yönelik çalışmalar da yürütmesi gerektiği yönünde cumhurbaşkanı tarafından yapılan açıklamalar kabul edilemez. Hem çocuk istismarı ile mücadele konusuna dahil edilemeyeceği için kabul edilemez. Hem de zina kamuya karşı işlenmiş suçlardan biri sayılamayacağı için kabul edilemez.

Ancak 2005’ten bu yana Ak Parti iktidarının, karşısına çıkan ilk fırsatta zinayı suç sayma yönünde harekete geçmesi bekleniyordu. Zina fırsatçılığının dört yaşındaki minicik bir yavrumuzun maruz kaldığı saldırı araçsallaştırılarak gündeme taşınması, çok acı. “İnsanlığın izmihlali” tanımlamasıyla anılan çocuğun cinsel istismarı konusunun, zina gündemiyle siyaseten istismar edilişi neyin izmihlali, bir düşünmek lazım.

Elbette sadece bağlamı açısından sakıncalı değil zina konusunun gündeme gelişi. İkili ilişkilerin devlet gündemine girmesi açısından da akıl dışı. İktidara yakın çevrelerin yıllardır “zina ya suç sayılsın ya da boşanma gerekçesi olmaktan çıkarılsın” feveranları, sonuç vermiş görünüyor. Yazık, zina baskınları gibi sakil görüntüler, kimin kimle ne yaptığının yeniden devletin gündemine oturması, tek kelimeyle çirkinleşmek olacak. Küçücük çocuklar bile haberleşen olaylar nedeniyle öğrenecek zina kavramını. 2004 öncesinde ekranlara yansıyan rezil görüntülerle dolacak demektir, medya ve sosyal meyde. Özledikleri Türkiye bu demek ki. Teknolojinin gelişmiş imkanları düşünülünce korkarım artık herkes cep telefonlarıyla pencere ve balkonlardan kaçmaya çalışan yarı çıplak erkek ve kadın fotoğrafları çekip yayınlar sosyal medyada. Tüm toplumu dikizci, röntgenci, handiyse pornografik resimlere meraklı bir kitleye dönüştürmek olur.

Bu sonuçları hesap ettiklerini hiç sanmıyorum. Çünkü asıl niyet başka. Asıl niyet başka zira dindar çevrelerde kadınların çoğu artık imam nikahı kılıfıyla alınan ikinci eş sorununda doğrudan zina isnadıyla boşanma davası açıyor. Boşanma gerekçesi sayılmasın demenin altında yatan, kadınların, boşanma taleplerinde haklı görülmesinin önüne geçmek.

Zinanın kamuya karşı işlenmiş suçlardan biri olmaktan çıkarılışı başlı başına kadın haklarının konularından biriydi. Tıpkı eril şiddet gibi. Eril şiddet türlerinden biri olan çocuğun cinsel istismarı gibi. Yanlış yöntemlerin konunun temeli haline getirilmesi gibi zinanın gündeme getirilmesi de kadın haklarına saldırı niteliğinde. “Hayır, kadın haklarına saldırı değil” derler muhtemelen.

Ben de samimiyseniz imam nikahını da zina kapsamına alın diyorum. Zinanın dini kılıfından ibaret olan imam nikahıyla çok eşlilik sorununu dahil edin. Evet imam nikahıyla yapılan evlilikler resmi nikah olmadığı takdirde kesinlikle dinen de zina hükmünde. Ceza kanununa tekrar dahil ederseniz hukuken de zina hükmünde olacak. İktidara yakın çevrelerde ve hatta iktidar partisi mensupları arasında bolca bulunduğu iddia edilen çok eşlilik örneklerini de dahil edip yargılamalısınız.

Kimyasal hadım, suçun infazı aşamasında gündeme gelen bir yöntem olduğundan suçlunun salıverilmesi sonucunu getirecek. Uygulama, suçun kökeninde yatan zihniyeti de pekiştirdiğinden eril şiddete hizmet etmekte. Bir de zina konusunu kanunlaştırdığınız takdirde kadınlara ve çocuklara karşı işlenen eril şiddet suçunu fırsata dönüştürüp o şiddetin kaynağı olan çarpık, kışkırtılmış erkeklik algısını pekiştirmiş, yeniden üretmiş olacaksınız.


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.