Sesle çizgiler sustu
Celâl Şahin’den bize “sesle çizgiler” kaldı. Yazık ki onları da döneminde dinleyenler hatırlıyor. Memleketin en büyük mizah ustalarından birinin böylesine sessiz sedasız aramızdan ayrılması can yakıyor. İyisi mi pikaba bir plağını koyalım, sesi yükseltelim, onu en güzel şarkılarından biriyle uğurlayalım.
‘90’lı yıllarda televizyonumuzu renklendiren TRT işi pazar programları, tatil gününü evinde geçirenleri ekran başına toplar, günlerini sıkıcılıktan kurtarırdı. Cenk Koray, Mustafa Yolaşan, Mehpare Çelik gibi isimlerin sunduğu bu programlarda günün maçlarından kesitler sunulur, “Tele Kutu”dan “Evet-Hayır”a uzanan yarışmalar yapılır, sevilen şarkılar dinlenirdi.
Seyirci karşısında canlı olarak sunulan programların bir de komedi bölümü vardı: Ekseriyetle Uğur Böcekleri, Nokta ile Virgül gibi ikililer gündeme dair espriler yaparak izleyicileri güldürürdü. Bu bölümün unutulmaz yıldızlarından biri, elinde akordeonuyla karşımıza çıkarak patentini aldığı “sesle çizgiler”i sunan Celâl Şahin’di. Diğerleri bir yana merakla beklediğim isimdi. Onun televizyona çıktığı günler, bayramımdı. Sadece akordeon değil mızıka da çalardı. Hatta kimi zaman kuklalarıyla gelir, ekranı şenlendirirdi.
Celâl Şahin, bir süredir hastanedeydi, tedavi görüyordu. Kötü haber dün geldi: Türkiye’nin en yetenekli insanlarından biri, 93 yaşında aramızdan ayrıldı. Çocukluk kahramanlarındandı, gidişiyle bir parçam daha eksildi.
Yasakları aşıp Vikipedya’ya girmeyi başarırsanız, onun hakkında kurulmuş şu cümleyi okursunuz: Cumhuriyet döneminin ilk şovmenlerinden. Arkeoloji eğitimi almış ama gönlünü mizaha ve müziğe kaptırınca iflah olmamış, hayalinin peşinden gitmiş. Lise yıllarında başlayan “sanat hayatı”, gece kulüplerinden radyoya, televizyondan sahneye uzanmış, memleketin karanlık dönemlerinde insanları mutlu edecek adımlar atmış. 78 devirli taş plaklar ve 45’lik plaklar aracılığıyla pek çok şarkısını kayıt altına almış, dinleyiciye ulaştırmış.
Dönemin modalarını hicvetmekle kalmamış, gündeme ve siyasete dair sözleri sakınmadan söylemiş; bir yandan da meşhur şarkıların parodileriyle gündemde kalmış. Muppet Show şahanesi “Manah Manah”ı “Alo Alo”ya dönüştürmüş, Serge Gainsbourg’un Jane Birkin’le seslendirdiği “Je T’aime… Moi Non Plus” onun elinde “Eminem” olmuş, Tennessee Ernie Ford işi “Sixteen Tons” ise “İngilizceden adapte edilmiş orijinal bir hamal şarkısı takdim ediyorum” sunuşuyla “Seksen Kilo” şeklinde söylenmiş.
‘50’li yılların başlarında yayımlanan “Sulukule / Geçit Fenerleri”, bilinen ilk plağı. En meşhuru bu zira “Geçit Fenerleri” (bir kamu spotu tadında) trafik lambalarının nasıl kullanıldığını anlatıyor: “Kırmızı yanınca dur / Beyaz yanınca bekle / Yeşil yanınca geç / Geç hanım teyze…” Sonrası, birbiri ardına çıkan plaklar… “İspor Toto”dan “Hamsinin Hikâyesi”ne, “Kumar”dan “Florya Treni”ne uzanan diskografinin kırılma noktalarından biri, dönemin twist modasını hicvettiği “Hasso Twist”:
“Yeni çıktı bir moda / Twist derler buna / Yerinde çakıl rahat / Sallan durmadan bir saat // Ayağının birini at / Karşında bayana bak / Bir de sigara yak / Çalkala çalkala // Oynamasın ayak / Yersin sonra dayak / Vallahi çok kıyak / Çalkala çalkala…”
1974 tarihli “Yallah Tazyik / Politikacıların Destanı”, son plaklarından biri. “Yallah Tazyik”, dönemin meşhur deyişlerinden birinden yola çıkılarak yapılmış, diğer şarkıda ise o yıllarda oy almak için yarışan politikacıları kendince anlatmış:
“Ecevit der, ben âlâyım / Halk Partisi’nde dehayım / Karaoğlan derler bana / Benden âlâ başkan var mı? // Demirel der, be hey Tanrım / Neden böyle az rey aldım / Yerimde çok göz var ama / Ben hiç faka basar mıyım? // Bozbeyli der, birleşelim / İktidara bir geçelim / Demirel’i yürütelim / Benden âlâ başkan var mı? // Feyzioğlu der, biz az kaldık / Meclise de ancak daldık / Suya sabuna dokunmam / Kayserili derler bana // Erbakan der, dört kadın alın / Evinizde keyfe dalın / Anahtar benim elimde / Benden âlâ başkan var mı?”
Sadece plaklarda değil, filmlerde de karşımıza çıkıyor Celâl Şahin… “Çalsın Sazlar Oynasın Kızlar” (1954), “Şehir Yıldızları” (1956), “Cilalı İbo Yıldızlar Arasında” (1958) gibi filmlerde kendini canlandırıyor, şarkılar söylüyor. Taklit yeteneğini müzikle buluşturarak yaptığı gösterilerin nasıl olduğunu merak ediyorsanız, bu filmlere bakmanız yeterli.
Erkan Yolaç, bir televizyon programında onu şöyle sunuyor: “Dünyada güzel sanatların her dalında binlerce sanatçı yetişiyor ama bir tek istisnayla, elle tutulur kadar az, komedyenler… Komedyenler doğuştan kabiliyet istiyor. İşte bir patent sahibi… ‘Sesle çizgiler’in yaratıcısı… Ve karşınızda Celâl Şahin!”
Dönüp baktığımızda muadili sahiden az. Belki Orhan Boran ama onun da müzikle alakası sınırlı. Günümüzde pek çok “komedyen” var ama Celâl Şahin’in izinden giden yok. Hatta bu sıfatla sahneye çıkanlar ondan haberdar mı, emin değilim. Bildiğim, Cem Yılmaz’ın bir dönem yaptığı gösterilerde (elini akordeon çalar gibi yaparak şarkılarını anmak suretiyle) ona selam çakmayı unutmadığı…
Celâl Şahin’den bize “sesle çizgiler” kaldı. Yazık ki onları da döneminde dinleyenler hatırlıyor. Memleketin en büyük mizah ustalarından birinin böylesine sessiz sedasız aramızdan ayrılması can yakıyor. İyisi mi pikaba bir plağını koyalım, sesi yükseltelim, onu en güzel şarkılarından biriyle uğurlayalım. Güne uygun olsun, “Pazar Gezmesi”ni dinleyelim:
“Üç gün önce hazırlığa başlanır / Hamurlar açılır, yumurtalar haşlanır / Haber gider dostlara ahbaplara / Gidiyoruz Göksu’ya pazara /…/ Fakiri tabana vay / Orta hâllisi tramvay / Bir mahalle kamyonla yüklü olarak / Kollar bacaklar dışarıda kalarak / Vapurlar yan yatar / Trenlere yetmez katar…”