YAZARLAR

Rojava’da Türkçü bir şeyh

Bir şeyh, bir seyit denen Soğukoğlu, ne şeyh ne de seyittir. Vazife imanı ile doludur ve vazifeyi ifa ettikten sonra amirleriyle karşı karşıya gelir.

Bu yazılardaki arkeolojinin bilgi ve yorumu mağdura devretme girişimi olduğu anlaşılıyordur. Yeterince siyasî olan bu çaba, egemen akıl ve epistemik şiddetin mağdura sirayet eden tesirlerini de teşrih etmeyi esas alır. Bunun için Müfid Yüksel’den daha iyi bir örnek olamazdı. Onun, geçen hafta yazmaya başladığım İbrahim Halil Soğukoğlu’yla ilgili olarak yazdıkları, efendiler açısından ideal sömürgeli aklına dalalet eder.

Yüksel, Soğukoğlu’nu ilkin 30 Mayıs 2012 tarihli “Hatay Lübnanlaşacak mı?” yazısında anar. Ona göre Fransa, kozmopolit yapısı nedeniyle Hatay’ın Türkiye’ye katılmasına izin vermiştir! Meğer Hatay’ın kozmopolit yapısının ileride 1958 ve 1975-1990 Lübnan’ı gibi iç savaş potansiyeli taşıdığını öngörmüştür! Sömürgecilere böyle tanrısal özellikler atfeden Yüksel, bugünkü Türkiye’nin tamamının bir zamanlar kozmopolit olduğunu, ama devletin toplumu tektipleştirdiğini aklına bile getirmez ya da akıl etmez.

Yüksel pek çok uçuk kaçık sözden sonra şöyle der: “Oysaki bölge kürtleri, Suriye tarafında Azez ve Hısnu’l-Ekrad bölgesi kürtleri ile birlikte, Hatay’ın Türkiye’ye bağlanmasında en aktif rolü sergilemişlerdir. Bilhassa, 30’lu yıllarda Şeyh Halil İbrahim Soğukoğlu çevresindeki kürt örgütlenmesi bunun en bariz örneğiydi.” İmlâsına karışmadığım bu cümlelerde Soğukoğlu’nun söz konusu “bağlanma” işindeki rolü açık.

Aynı yılın 27 Haziran'ında Yüksel, “Dağlıca’dan Suriye’ye Giden Yol” başlıklı bir yazı daha yazar. Orada da yine “Türkiye lehine” vurgusu önemlidir: “Özellikle, bölgede Türkiye adına faaliyet gösteren tarikat şeyhi Halil İbrahim Soğukoğlu’nun (1952’de devlet tarafından Manisa’da öldürülmüştür.) Kürt aşiretleri üzerindeki etkisi ve onları örgütlemiş olması Hatay sorununda Türkiye lehine en büyük katkıyı sağlamıştı. Soğukoğlu, Kürt kökenli olmamasın[a] karşın çok iyi derecede Kürtçe öğrenmiş hatta müstakil bir Divan oluşturacak kadar Kürtçe şiirler yazmıştır. Bu etki ile Kürt aşiretleri, üstelik Kemalizm’in zirvede olduğu otuzlu yıllarda, Hatay’ın Türkiye’ye katılması lehinde ciddi faaliyet[l]erde bulunmuşlardır.”

Bir “a” eklemek ve bir “l” çıkarmak dışında imlâsına yine karışmadığım garip fantezilerle dolu yazının bu cümlelerindeki yanlışlıklar saymakla bitmez. Öncelikle Soğukoğlu’nu devletin değil, Karaosmanoğlu ailesinin öldürdüğü ileri sürülmektedir. Soğukoğlu’nun Kürtçede “müstakil bir divan”ı yoktur. Divanındaki şiirlerden sadece altısı Kürtçedir. Aynı şekilde Yüksel müstakil değil de mürettep mi demek istiyor, anlayamadım. Kemalizmin zirve yılları meselesi ise, Kemalistlerle çalışan Soğukoğlu’nu herhalde pek saygın İslamcı kadroya eklemek içindir. Gerçekte Soğukoğlu bizatihi Kemalizmin adamıdır. İlerleyen yazılarda Mustafa Kemal Atatürk’le ilişkilerini de yazacağım.

Abdullah Muradoğlu ise, aynı yılın 5 Ağustos'unda, aynı gazetede “Suriye’de Fransızlara Kök Söktüren Müritlerin Şeyhi İzmitliydi” başlıklı bir yazı yazar. Muradoğlu, bugünkü Afrin’i içine alan Kürt Dağı’nda serpilen Mürit Hareketi’nin bağımsızlıkçı Kürt örgütü Xoybûn’u Afrin’e sokmadığını vurgular. Yani en iyi Kürtler, siyasî Kürtleri içlerine almayan Kürtlerdir. Bugün Kürdistan’ın en politik bölgelerinden olan Afrin’in halkı, 1928-1940 yılları arasında Fransızlara karşı savaşıyordu. Elbette Yüksel gibi Muradoğlu’nun da selamladığı ve bugün için de murat ettiği gibi Türkiye adına. Ne kadar da ümmet bilinci ile dolu mazlum yandaşı şeriatçı iki erkek!

Muradoğlu söz konusu şeyhin Nakşî olduğunu iştahla tekrar edip durur, tam beş defa. Hatay’ın, yazarın ifadesiyle “ilhak”ında bu “Nakşî şeyhi”nin büyük etkisi olmuştur. Yüksel’in aksine Muradoğlu, Atatürk’ün şeyhi pek sevdiğini yazar. Şeyh hakkında araştırma yapmış çünkü. Başvurduğu kişi ise, nerede bir Kürt görse onu Türk saymakla maruf Kürt kökenli profesör Mustafa Öztürk.

Yüksel, Muradoğlu, (Fehmi) Soğukoğlu ve Öztürk gibilerin temel yaklaşımı, tarihsel gerçekliğe “iddia”, ideolojilerine uyana ise “hakikat” demektir. Oysa İbrahim Halil Soğukoğlu, kendi ağzıyla demiş: “'Ben Suriye’deyken Şeyh İsmail Ağalar ve diğer akrabası olan ağalar dehâletle bir taraftan Fransızlara Türkçü olduğumu; diğer taraftan Türkiye’nin Kilis Kazası’nın Halk Fırkası Başkanı İsmail Bey’e aleyhde idâre-i kelâm ettiğimi ve tarikat şeyhliğiyle meşgul olduğumu bildiren raporlar veriyorlardı.” Hakikat de aşağı yukarı budur. Nihayet Türkiye’nin Kürt siyasetinin sadece şiddet ve inkâra dayalı bir siyaset olmayıp Kürde karşı olanı Kürde yaptırmak gibi “sofistike” özellikler taşıdığını göstereceğiz.

Bir şeyh, bir seyit denen Soğukoğlu, ne şeyh ne de seyittir. Bütün bu İslâmcı yazarlar onun işine sosyalist temaları eklediğini göz ardı ederler. Topraksızları arkasına alıp ağalara karşı silahlı ayaklanma başlatır, Kürt ağalarının mülklerine el koyar. Yalnız vazifesi bitince döndüğü Türkiye’de ağalarla can ciğer kuzu sarması olur. Vazife imanı ile doludur, ama vazifeyi ifa ettikten sonra amirleriyle kaşı karşıya gelecektir. Haftaya devam edelim.


Selim Temo Kimdir?

27 Nisan 1972’de Batman’ın Mêrîna köyünde doğdu.2000 yılında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Etnoloji Bölümü’nden mezun oldu. 1997’de Yaşar Nabi Nayır Şiir Ödülü, 1998’de Halkevleri Roman Ödülü’ne değer görüldü. Yüksek lisansını (“Cemal Süreya Şiirinde Bedenin Yazınsallaşması”) ve doktorasını (“Türk Şiirinde Taşra: 1859-1959”) Bilkent Üniversitesi Türk Edebiyatı Bölümü’nde tamamladı. 2009’da Mardin Artuklu Üniversitesi’nde yardımcı doçent olarak çalışmaya başladı. 2011’de, Exeter Üniversitesi’ndeki (İngiltere) Centre for Kurdish Studies’de konuk hocalık yaptı. Hrant Dink Vakfı tarafından “dünyada, geleceğe dair umudu çoğaltan kişiler”den biri sayılarak “2011’in Işıkları” arasında gösterildi. Radikal gazetesinde başladığı köşe yazarlığına (Kasım 2013-Kasım 2014), Ocak 2017’den beridir Gazete Duvar’da devam ediyor. Dört Türkçe iki Kürtçe şiir kitabı, bir romanı, iki antolojisi, 12 çocuk kitabı, yedi roman-öykü çevirisi, iki şiir kitabı çevirisi, bir çevrimyazısı, bir gazete yazıları ve iki edebiyat kuramı kitabı yayımlandı. 6 Ocak 2017’deki 679 sayılı KHK ile üniversiteden ihraç edildi. Amed’de yaşıyor.