YAZARLAR

Dinin Güncellenmesi (2): Yeni bir sayfa

Bize ısrarla kabul ettirilmek istendiği gibi Türkiye’nin bekası Erdoğan ve AK Parti iktidarına bağımlı veya muhtaç değildir. Ama Erdoğan ve AK Parti iktidarının devamı ülkenin OHAL rejiminde tutulmasıyla doğrudan ilişkilidir. Gelecek seçimler yapacağımız hayati derecede önemli tercihleri de önümüze koyuyor.

Sorunun hakikatine ne kadar dokunabildiği bir yana dinde reform, dinin güncellenmesi gibi yaklaşımların bir özne olarak insanı ihmal eden, görmezden gelen, edilgenleştiren, nesneleştiren bir tarafı da mevcut. Sorunun hep insan dışında bir yerlerde aranması gibi insanın kadim bir maluliyetiyle yakından ilintili olduğu hemen fark ediliyor. Halbuki önüne ne koyarsanız koyun bunu inceleyecek, anlayacak, kavrayacak ve hayatına geçirecek olan yine insan. İnsan zihni. Yukarıdan aşağıya zorlamacı yaklaşımlar olmayan bir ruhban sınıfı üretmekten başka bir işe yaramayacaktır. Hem yukarıdan aşağıya yöntemler hem de zorlamacı yöntemler vahiy geleneğine esastan ve usulden yabancıdır. Bu iş bir gönül işidir. Bu konuya ya kitlesel bir anlama gayretiyle iyiyi isteyerek girilecek ve sonunda en iyi ortaya konacak ya da tarih sahnesine ister istemez veda edilecektir. Kestirmeden yollar, sihirli değnekler, kurtarıcılar buralarda hükümsüzdür. Ceht göstermekten, dişi tırnağa takarak çalışmaktan ve çabalamaktan, geceyi gündüze katmaktan başka bir yol da yoktur.

Konumuz ciddi, hakikatin izini sürüyoruz.

SUÇ ORTAKLARIYIZ

İslam, daha genel çerçevede vahyin dili insana özgür bir irade, şahsiyet ve eylemlilik teklif ederken bizler sürekli ortaya çıkan sonuçların aslında dışsal saikler tarafından belirlendiği savunmalarıyla bu teklifi reddediyoruz. Birer özne olmamız beklenirken kendimizi ısrarla nesneleştiriyoruz. Kitabı bir kez anlayarak okumaya niyetlenmiş bir Müslüman Adem kıssasından hissesini almışsa eğer, İblis’in eteklerine sığınmaksızın, her hatasını üstlenerek atılan adımın insan olmak noktasında ne denli hayati bir adım olduğunun bilincindedir. Kötülük adına her ne yapıyorsak bunu ellerimizle, dillerimizle, düşüncemizle ama en sık olarak da engellememekle, gökkubbeyi başlara indirmemekle bizler yapıyoruz. Kendimiz.

İşte bu yüzden.

Her türlü yolsuzluk rafine hırsızlıktır.

Seçim hilesi bizlere emanet iradelerimizin gaspıdır.

Her kadın cinayetinde hepimiz birer bıçak temin etmişizdir.

Tecavüze uğramış her çocuğun ahı evlerimizi doldurur.

Karabasanlarımız çocuk gelinlerin hıçkırıklarındandır.

Bereketimiz gitmiştir.

Çünkü bizler suç ortaklarıyız.

HER ŞEY MUBAHTIR

Neden böyle bir toplum olduk sorusunun cevabı yine zihinlerimizdedir. Cezaevlerindeki 668 çocuk ile Beştepe Sarayı’nın 2 bin 250 odasını ve 268 aracını aynı zihne sığdırabilen bir toplumun artık burasına tıkamayacağı bir şey kalmamıştır. Böyle bir zihinde çelişki, tutarsızlık, anlamsızlık ve saçma gibi yargılar iptal edilmiştir. Zihinlerimizdeki iptallerin kaynağı ikide bir çıkartılan KHK’lar değil bilakis KHK’ların da rahmidir bu zihinlerimiz.

Öyleyse bundan böyle her şey mubahtır.

Kimsenin kendi içine bükülerek sorunu kendi bünyesinde aramaya niyeti yok. Sorun hep dışarıda. Eğer ortada kandıran bir irade yoksa yanıltan bir yanlış nesnellik arayışına girilir. Çünkü sorun dışarıda. Halbuki Gannuşi ve İzzetbegoviç gibi görece benzer havzalarda ortaya çıkan, benzer hikayeleri olan toplumlardan neşet etmiş Müslüman şahsiyetler aynı külliyatı, aynı kaynakları kullanarak hayata karşı çok farklı, olumlu, umut veren ve insanlarla kucaklaşan duruşlar gerçekleştirmişlerdi. İmkan aleminden bir takım davranışları çekip almış ve dünyanın önüne koymuşlardı. Önemsedikleri halklarını değil kendilerini riske ettiler. Bunlar dış saiklerle yapılmadı; ortaya iradelerini koydular.

Kıskanırcasına sahip çıktıkları, uğruna bedel ödedikleri iradelerini.

MALUMUN İLAMI

İslam toplulukları içerisinde taklit değil de tahkik yolunu seçen, daha ziyade okur-yazar ve düşünürlerden müteşekkil sürekli içtihat taraftarı önemli bir kesimin olduğu malumdur. Birinciler zımnen hakikatin elde olduğunu iddia ederken ikinci yaklaşım sürekli bir hakikat arayışı, sürekli yolda olmak halidir. Cumhurbaşkanı sarf ettiği sözlerle birinci gruptan ikinci gruba doğru seyreder gibi olmuştu ancak İbrahim Kalın’ın sözleriyle birinci gruba rücu etmiş olduğunu anlıyoruz. Sonuçta Cumhurbaşkanı’nın sözleri ucu açık anlamlar yüklüyken İbrahim Kalın’ın açıklaması ile birlikte değerlendirildiğinde içerik belirleniyor, daraltılıyor, çerçeveleniyor ve malumun ilamı haline dönüşüveriyor.

SUBLİMİNAL MESAJLAR

Diğer yandan Cumhurbaşkanı’nın bu tip uzmanlık gerektiren ama İslam bakış açısından herkese açık olan tartışmalara girmesi konunun siyasi anlamını da ağırlaştırıyor. Mesele ilmi, kamusal ve hiyerarşik boyutlarıyla çetrefil bir hal alıyor. Hem Müslüman hem de Müslüman olmayan veya Müslüman olup da Sünni tercihi paylaşmayan vatandaşları birinci dereceden ilgilendiren şey olayın kamusal veçhesi. Cumhurbaşkanı’nın bu tartışmaya girmesinin hatta hiyerarşik düzen içerisinde talimat olarak anlaşılabilecek ifadelerinin bir cumhurbaşkanının görev ve yetkilerine, cumhurbaşkanı – millet ilişkilerine ve devlet politikalarına yönelik tarafı.

İlk olarak cumhurbaşkanlığı makamının, temsil ettiği cumhurun bütün gruplarına eşit uzaklıkta durması beklenirken Erdoğan gruplardan birinin içerisinden konuşmaya başlıyor.

İkinci olarak cumhurbaşkanlığı makamı, ülkemizdeki Müslüman vatandaşlar arasında süregiden önemli bir kelam/fıkıh tartışmasının tarafı haline geliyor.

Üçüncü olarak Cumhurbaşkanı’nın konuşmasının sonuçları nereyi işaret ederse etsin karşı tezlerin savunulması makamın ağırlığı nedeniyle psikolojik olarak bloke oluyor veya otosansüre uğruyor.

Dördüncü olarak cumhurbaşkanlığı makamının taraf şeklinde yaklaşımı özellikle din karşısında bir resmi duruşun hatta resmi ideolojinin inşasını başlatıyor. Daha doğrusu büyük bir çoğunluk tarafından on yıllarca sorunlu olarak değerlendirilen resmi ideoloji sanki tahkim ediliyor. Adeta uygulama devam ediyormuş gibi sadece vardiya değişiyor.

Son olarak dördüncü maddenin hayata geçirilmesi babında çoktandır bu tip örneğini görmediğimiz bir rutin yerine getiriliyor. İlgili makamlar durumdan vazife çıkartıyor ve Nurettin Yıldız hakkında soruşturma açılıyor. Bilindiği gibi Furkan Vakfı Başkanı Alparslan Kuytul ve arkadaşları iktidara muhalif tutumları nedeniyle daha önceden tutuklanmış, rutin linç işlemine de tabi tutulmuşlardı. Diğer yandan 28 Şubat’ın önemli simalarından Müslüm Gündüz tekrar sahne alıyor. Daha doğrusu giriyor ve çıkıyor. Bunlar hafızalarımızı kışkırtan, kalp atışlarımızı hızlandıran, toplumu bir kurtarıcı aramaya itmek üzere bilinçaltımıza verilen mesajlar gibi. Bunlar bir kaosun işaret fişekleri.

Son yirmi yılın en önemli iki olayı 28 Şubat dönemi ve 15 Temmuz 2016 darbe girişimidir. Bunlardan birincisi AK Parti’yi doğurmuş, ikincisi ise 20 Temmuz 2016 OHAL rejimi üzerinden AK Parti’ye cansuyu vermiştir. 27 Nisan e-muhtırasının ve Ergenekon davalarının yarattığı atmosferi de ikinci dereceden bu terkibe katın. Sonuçta AK Parti bir olağanüstü dönem partisidir ve her olağanüstü dönem AK Parti’yi beslemiştir ve beslemektedir. Olağan dönemlerse olağanüstü dönem partilerini, kurumlarını, simalarını, figürlerini ve aktörlerini siler.

Yeni bir sayfa açar.

Bize ısrarla kabul ettirilmek istendiği gibi Türkiye’nin bekası Erdoğan ve AK Parti iktidarına bağımlı veya muhtaç değildir. Ama Erdoğan ve AK Parti iktidarının devamı ülkenin OHAL rejiminde tutulmasıyla doğrudan ilişkilidir. Gelecek seçimler yapacağımız hayati derecede önemli tercihleri de önümüze koyuyor.

OHAL’le yaşayıp yaşamayacağımıza karar vereceğiz.

Gerisi buna bağlı.

Dinin Güncellenmesi (1): Zihinlerin güncellenmesiDinin Güncellenmesi (1): Zihinlerin güncellenmesi

Yarın: Dinin güncellenmesi (III)


Cihangir İslam Kimdir?

Sakarya'da doğdu. Ankara Üniversitesi’nde 1983'de Tıp eğitimini, 1990’da Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanlığını tamamladı. Minnesota Üniversitesi’nde Omurga Cerrahisi ve Klinik Araştırma eğitimi aldı. Ortopedi ve Temel Bilimler alanında yurtiçi ve yurtdışı ortamlarda yüzün üzerinde bilimsel makale ve bildiri yayınladı. Ayrıca İslami İlimler ve Felsefe Bölümlerinden de mezundur. Bilgi ve Düşünce Dergisi’nde ve Hece Dergisi’nde düşünsel içerikli makaleler yazmıştır. 7 Şubat 2017 tarihinde yayınlanan 686 numaralı KHK ile Anayasa ve yasalara aykırı olarak kamu görevinden atıldı.