Facebook bize neler yapıyor? Biz ona neler yapalım?
Trump zamanında dolaşan haberlerin çoğu yalandı. Ve bir çok insan bu yalanları doğru zannederek kanaat oluşturdu. Tıpkı bizde Che’nin mezarından Nutuk çıktığına inanarak kanaat oluşturan yüz binlerce insan gibi. O oluşan kanaat Trump’ın seçilmesinde çok etkili oldu. Şaka değil bu. Sağlıklı bir insanın simitçi tezgahını bile teslim etmeyeceği bir ruh hastası bu sayede dünyanın önemli bir porsiyonunu yönetiyor. Çünkü çevremiz Che’nin dağlarda Nutuk’la gezdiğine inanan insanlarla dolu.
Facebook olayı duyulduğu kadar fazla anlaşılmadı. Özetle şöyle: Cambridge Analytica isimli bir İngiliz şirketi muhtelif yöntemlerle elde ettiği ve kullanmaması gereken bir takım özel bilgileri kullanarak Trump kampanyası başta olmak üzere birçok politik ve ticari işte etkili oldu. Bunu yaparken özetle doğru zamanda doğru insanların karşısına propaganda gibi görünmeyen propaganda haberleri çıkardı. Bunlar büyük oranda üretilmiş haberlerdi.
Bu, çok iyi oldu. Sosyal medya markalarının sosyal medya günahları çok büyümüştü. Bu velvele sayesinde belki daha fazla önlem alınır ve daha az manipülasyonla karşılaşmaya başlarız.
Hakikaten Batı naifliğiyle yürüyen sistemler işliyor sosyal network’lerde. Beyana inanan bir sistem var. Ve bu, emir-komuta-maaş zinciriyle sürü halinde çalışan yığınlarla başa çıkamıyor. Facebook ve Twitter, IŞİD’in insan kaynakları departmanı gibi çalışıyordu. Düşünsenize IŞİD’in ilk zamanlarında Ötekilerin Postası gibi sosyal medyada iş yapan hakiki haber mecraları onlarca kere kapanırken insan yakan, yüksek katlardan eşcinsel atıp çocuk / kadın ticareti yapan IŞİD canileri fikir özgürlüğü kabilinden fink atıyordu. Çünkü Ötekilerin Postası emir-komuta-maaş disipliniyle şikayet edilirken caniler de benzeri bir disiplinle propaganda yapıyordu.
Twitter’da trending topic’leri (TT) görmüyor musunuz? 100 lira verin dilediğiniz cümleyi TT yapıyorlar. Bu kadar basit. Başka bir deyişle çok milyar dolarlık Twitter’ı manipüle etmenin maliyeti 100 lira. Barda beş bira parası. Üstelik yıllardır böyle. Bir haftada çözülebilecek bir problemi, nasıl yapıldığını herkesin bildiği, üstelik ticari olarak da zararlarına olan bir durumu “koskoca” Twitter yıllardır çözemiyor. Bu zır cahil, naif -ama karun gibi zengin- insanlar yüz milyonlarca insanın datasını yönetiyorlar. Daha doğrusu yönetemiyorlar. Çünkü bu şekilde bakamıyorlar olaya. Bu ahmaklık hakikaten çok tehlikeli. O yüzden kopan yaygara çok önemli.
Trump zamanında dolaşan haberlerin çoğu yalandı. Ve bir çok insan bu yalanları doğru zannederek kanaat oluşturdu. Tıpkı bizde Che’nin mezarından Nutuk çıktığına inanarak kanaat oluşturan yüz binlerce insan gibi. O oluşan kanaat Trump’ın seçilmesinde çok etkili oldu. Şaka değil bu. Sağlıklı bir insanın simitçi tezgahını bile teslim etmeyeceği bir ruh hastası bu sayede dünyanın önemli bir porsiyonunu yönetiyor. Çünkü çevremiz Che’nin dağlarda Nutuk’la gezdiğine inanan insanlarla dolu.
Bunun eğitim ile de internet ile de ilgisi yok aslında. Kaç tane akademisyen telefonla kandırılıp çöpe yüz binlerce lira nakit para bıraktı bilmiyor musunuz? Hem de yıllardır haber olan en bayat numaralarla. İnsanoğlu irrasyonel temayül sahibidir. Düşünsenize her ay üç kere Milli Piyango çekilişi yapılıyor bu ülkede (ve her yerde). O gün kalp krizi geçirme olasılığının işe yarar bir ikramiye çıkma olasılığından çok daha fazla olduğunu bilmiyor mu bu kadar milyon insan?
İNTERNETTE BİLGİ NASIL TOPLANIR?
Tanımadığınız birisi size ailenizde kaç kişinin kanserli olduğunu sorarsa söyler misiniz? Biz 500 bin kişiye sorduk ve hiç sorun çıkarmadan söyledi. Bizimkisi oyundu tabii.
Gayet.net isimli bir sitemiz vardı. 10 sene önce orada “Ne zaman öleceksiniz?” adında bir test yaptık. Çözmesi 40 dakika filan sürüyordu. Test sonunda bir mezar görseli çıkıyordu, taşında öleceğiniz tarih, testi çözerken verdiğiniz bir cümle ve tabii profilinizden alınmış fotoğrafınız vardı. Hakikaten çok uğraşmıştık hazırlarken. Ve çok eğlenceliydi çözmesi.
TÜİK’ten ve başka kaynaklardan bilumum ölüm istatistikleri başta olmak üzere pek çok kaynağı taramıştık ve değerlendirmeyi nasıl yaptığımızı anlatıyorduk. Çok ilgi gördü testimiz. İçinde tahmin edersiniz ki ailedeki genetik hastalıklardan geçirilen ameliyatlara kullanılan ilaçlara yüze yakın kişisel soru vardı.
Bir başka test, “Sağcı mısınız solcu mu?” idi. Yine yüz kadar soru soruyorduk. Sonuç sayfasında bir yelpaze vardı. Yelpazede de bir kolaj. Yelpazenin en sağında Guguk Kuşu’ndaki hemşire, en solunda da Bonnie ve Clyde vardı. Solda ortada Ecevit’ten başlayıp Marx’a sağda ortada da Demirel’den başlayıp Hitlere giden onlarca yüz vardı. Testin sonunda yüzünüz kolajdaki yüzler arasındaki yerini alıyordu.
Böyle yüzlerce test hazırladık. Testler o kadar çok ilgi gördü, milyonlarca kere çözüldü ki bir anda ortalık kişilik testlerinden geçilmez oldu.
Hakikaten müthiş bir data birikiyor bu şekilde.
“Korkar mısınız?”, “Kıskanç mısınız?”, “Hangi komedyensiniz?”... İnsanlar kişilik testlerini çözmeyi seviyorlar. Kişilik testlerini çözmelerinin sebebi sonuç sayfasını görmek. Bir oyun bu. Oyundan tad almanın yolu kuralına göre oynamak. Dolayısıyla doğru bilgiler veriyorlar.
Bilgi saçarken motivasyonun büyük bölümünü oluşturan şey merak. “Duş yaparken çiş yapar mısınız?” diye bir soru gören birisinin bunu cevaplama olasılığı yüksektir. O birisinin derdi duş yaparken çiş yapıp yapmadığını insanlığa duyurmak değildir. Bir sonraki sayfada gelecek sonuçları merak eder: Acaba ne kadar kişi duş yaparken çiş yapıyor? Tırıvırı ama ilginç.
Yayılmak mı istiyorsunuz? Sonraki sayfada “Kıskanç mısınız?” diye sorabilirsiniz artık. İlk olarak bu soruyu sorarsanız cevap alamazsınız. Çünkü sizinle ilgili doğrudan bir soru ve sonucunda sizin bir merakınız giderilmeyecek. Ama soru cevaplamaya başlamış birisi genellikle devam eder. Yayılma kısmı şurada. Mesela cevaplayan “Kıskanç değilim” dedi. Karşısına yeni bir soruyla çıkabilirsiniz: Bakalım arkadaşlarınız da sizinle aynı fikirde mi? Tıklayın size raporlayalım. Herkes arkadaşlarının kendisi hakkında ne düşündüğünü merak eder. Hop, bütün arkadaş listesine ulaştınız. Üstelik arkadaşlarına da soru sorabilirsiniz artık.
BU TOPLANAN BİLGİLERLE NELER YAPILABİLİR?
Pek çok şey. Bu kadar bilginin üzerinde oturmak çok konforludur. Her şeyden önce insanları doğru gruplayabilirsiniz. Buraya kadar hep soru sormaktan bahsettik. Lakin doğru gruplamak zannedilenin aksine sorarak olmaz. Daha önce kurduğumuz Siberalem.com 2000’lerin başlarında Türkiyenin en çok ziyaret edilen beş sitesi arasındaydı. Site verilerine göre en çok okunan gazete Cumhuriyet’ti. Bu tabii ki doğru değildi. Hürriyet yahut Posta okuyan birisi kendisini bunun üzerinden tanımlamadığı için “Hangi gazeteyi okuyorsunuz?” sorusunu boş bırakıyordu. Ama Cumhuriyet okuyan birisi kendisini bununla birlikte tanımladığı için işaretliyordu. Dolayısıyla birinci Cumhuriyet çıkıyordu.
Doğrudan tutarsızlıklar da oluyordu. Yine aynı sitenin anketinde erkekler hem çok eşlilikten yanaydı hem de kadında bekarete önem veriyordu.
Şunu söylemeye getiriyorum, bilgi kullanılırken genellikle dolaylı olarak toplanmış bilgiler kullanılır. Cumhuriyet okurlarına bir laf iletmek istiyorsanız “Cumhuriyet okurum” diyene gidebilirsiniz. Ama özgürlükçü birini arıyorsanız “çokeşlilikten yana” olduğunu söyleyen birisine gidemezsiniz. Çünkü o büyük olasılıkla sadece çok kadınla sevişmekten yana bir muhafazakar ve kadın düşmanı erkektir.
Daha net ve abartılı bir örnek vereyim. Siz kafanızda çeşitlendirin. İnsanlara en sevdiği müzisyeni sorarak Bob Dylan cevaplarını biriktirip ona göre bir gruplama yapabilirsiniz. Yanılırsınız. Pek çok kişi Bob Dylan’ı kendisine yakıştırdığı için işaretlemiştir. “Dizi sevmem ben hep belgesel seyrederim” klişesindeki gibi. Ama Dylan’ın Desire albümünde keman çalan kadını doğru bilenleri bir araya toplarsanız o insanların Dylan sevdiğinden emin olabilirsiniz. Dolayısıyla o insanın Dylan ile ilgili haberlerle, ürünlerle, partilerle ilgileneceğini varsayabilirsiniz. İnsan grubu yeterince kalabalıksa o insanların sevdiği dizileri, tatil tercihlerini filan ayıklayıp Dylan partisi için medya satın almayı nasıl yapacağınızı da bulabilirsiniz. Eh. Bir de elinizde tonlarca yalan haber ve yüzlerce paralı trol var ise bu bilgiyle yapabileceklerinizi siz hesaplayın.
Dünyanın en alçak ve etkili manipülasyon aracı şimdilik sanırım bu.
Bu arada şunu da unutmamalı. Bu işler hep üçüncü parti şirketler vasıtasıyla yürümüyor. Facebook’tan Twitter’a, Google’a bu devasa platformlar asla günahsız değiller. Ne şekilde data topladıkları ve bunları kullandıkları küçük puntolu sözleşmelerinde yazıyor zaten. Ama bu kadar değil, çalışan itiraflarına bakılırsa bu data hasadı işinin bir kısmı gizli kapaklı yapılıyor ve bu tabii ki bir suç. Keza Google’ın Çin’de başka ABD’de başka davranması gibi şeyler de dünyanın en ahlaklı atraksiyonları sayılmaz.
BİZ NE YAPABİLİRİZ?
Bir kere paranoyaya kapılıp meraklarımızdan testlerimizden kısmak insafsızlık olur. Sadece daha dikkatli olmak gerekiyor. Test çözerken genellikle üçüncü parti aplikasyonlar, siteler filan kullanılıyor. Bunlarla hangi datanızın paylaşılacağına dikkat edin. Herkese açık bilgilerinize zaten herkes ulaşabilir. Bundan fazlasını kimseyle paylaşmanıza gerek yok.
Herkese açık demişken insanlar herkese açık bilgilerinin hakikaten herkese açık olduğunu pek hesaplamıyorlar. Herkese açık demek evinize girecek hırsızdan patronunuza, komşunuzdan Cambridge Analytica şirketine kadar herkes demek. Google da indeksleyebilir demek pek çok zaman. Ona göre bilgi verin. Örneğin çocuklarınızın fotoğrafları, takıldığınız bar, o sırada nerede olduğunuz bilgileri niye herkese açık olsun? Yahut cinsiyet bilginiz, yaşınız, eğitim durumunuz?
Gereğinden fazla bilgi vermeyin. Verdiğiniz bütün bilgileri düşünerek verin. Cinsiyetinizi yahut eğitim durumunuzu sadece arkadaşlarınıza açık olsa da yazmanıza ne gerek var? Arkadaşlarınız bunu bilmiyorlar mı zaten? Arkadaşlarınız demişken arkadaşlarınız gerçekten arkadaşlarınız olsun. Önünüze geleni eklemeyin. Yahut ekliyorsanız arkadaşlarınızdan ayrıca gruplar yapıp onlara ayrı paylaşımlar yapın. Misal Gazete Duvar yazılarını herkese açık paylaşırken ( :) ) çocuğunuzun kızamık çıkardığını sadece hakikaten tanıdığınız arkadaşlarınıza anlatın.
Aplikasyonlardan yani üçüncü parti uygulamalardan uzak durun yahut çok dikkatli olun.
Başka bir siteye Facebook, Twitter yahut Google hesabınızla üye oluyorsanız hangi bilgilerinize ulaşabildiklerini kontrol edin. Genellikle talepkar olurlar ve genellikle üye olmak için istediklerinin tamamını vermeniz gerekmez. Check box denilen o işaretli kutucuklar var ya. O işaretleri kaldırmayı alışkanlık edinin.
Gerçek e-posta adresiniz yerine sosyal medya üyelikleri için bir yedek adres kullanın. Yahut mailinator.com gibi geçici, anlık, üyeliksiz, şifresiz çok kullanışlı adresler veren yerlerden faydalanın.
Her siteye üye olmayın. Bugmenot.com gibi şahane hizmetler var. Oralarda insanlar kullanıcı adlarını ve şifrelerini paylaşıyorlar. Siz de paylaşın. Paylaşın dediysem sadece lüzumsuz yere üyelik isteyen sitelere yaptığınız çakma üyelikleri paylaşın elbette.
Küçük yazıları kimse okumaz sitelere üye olurken. Ama orada bir müsibet olduğunda muhakkak ortalığa dökülür bu bilgi. Dolayısıyla bir yere üye olurken bir şeyden huylanırsanız o yer hakkında ne var ne yok bir Google’layın.
Gördüğünüz haberlere hemen inanmayın. Bunun için internette Trump için üretilmiş haberlere kadar uzanmanıza gerek yok. Sağınıza solunuza bakın yeter. Daha yeni Sözcü gazetesi Suriyeli mültecilere bedava telefon hizmeti dağıtıldığını yazdı ve insanlar çılgınlar gibi paylaştı. Oysa dağıtılan kartlar sadece “Geri Gönderme Merkezlerinde sınırdışı edilmek üzere tutulan ve kendi maddi imkanları ile iletişimini sağlayamayan sınırlı sayıdaki” yabancıyı kapsıyor. Canınız Suriye düşmanlığını yükseltmek mi istiyor? Elinizde yüz binlerce satan Sözcü Gazetesi yoksa ne yapabilirsiniz? Böyle bir haber üretip Che’nin mezarında Nutuk arayanların önüne çıkarmanız aynı etkiyi hatta çok fazlasını yaratacaktır.
Yalansavar.org, teyit.org gibi sitelere uğramayı alışkanlık edinin. Rastladığınız yalan haberleri “herkese açık” ifşa edin.
Kan anonsları başta sağlıkla ilgili anonsları kontrol etmeden paylaşmayın. “Yüz kişiye ulaştıralım bilmem ne değişsin” çağrılarına “saldırı altındayım yorum yapın” feryatlarına itibar etmeyin. Siz bir şey paylaştınız diye kimse bir şeyini değiştirmez.
Artık gözüme epey daha masum görünen Akbulut beni affetsin ama şu fıkranın tam sırası. Yıldırım Akbulut gidip Gorbaçov’a sormuş: “Yahu ben niye senin kadar başarılı yönetemiyorum şu ülkeyi?”. Gorbaçov da kafasını göstererek “Sende bu yok” demiş. Akbulut da dönüp bir plastik cerrah bulmuş ve “Gorbaçov’un kafasındaki ben’in aynısından istiyorum tam şuraya.” demiş.
Kafanızı kullanın.