Mahir’e selam, kavgaya devam!
Bundan 46 yıl önce 30 Mart günü Mahir Çayan ve dokuz arkadaşı Kızıldere'de öldürüldü. Onu sahiplenen yoldaşları, kavgasını bugüne taşırken dillerinden “On’lar” için yazılmış şarkıları, türküleri ve ağıtları eksik etmedi. Türkiye tarihinde ayrıksı ve güzel yollar açmış bütün devrimciler gibi ardında bıraktıklarını sırtlayıp gelecek kuşaklara aktarmak boynumuzun borcu.
Bugün 1 Nisan. Şakalı gün. Kimileri arkadaşlarına şaka yapacak, kimileri kanacak. Geçmişten gelen bir gelenek bu. Pazar gününün “hafif”liğine kanıp şakalı şarkılarla gününüzü şenlendirmek isterdim ama yazık ki kimi dönemlerde yaşananlar, bu şakaları bize unutturuyor ve günü hüzünlü geçirmemize sebep oluyor. Bundan 46 yıl önce, 1972 yılında 1 Nisan’a yaklaşırken aldığımız haber bunlardan biri. Tokat’ın Niksar ilçesine bağlı Kızıldere köyünden gelen bu haber, on yiğit insanın aramızdan zorla alındığını söyler. Kara haberdir, 30 Mart gününü karalara bürümüştür.
2014 yılında Kızıldere’nin hikâyesini ve “On’lar”ı anlatan şarkıları BirGün Pazar için yazmış, yazıdan iki paragrafı, iki yıl önce yayımlanan “100 Şarkıda Memleket Tarihi” adlı kitabıma almıştım. Gazetenin internet sitesinde yaşanan sıkıntılar, yazının artık okura ulaşmasına engel. Gazete sayfalarında kaybolmasına içim elvermedi, buraya aktarmak istedim. Aktarırken elden geçirdim, yeniledim ve zenginleştirdim.
OY DERE KIZILDERE / BÖYLE AKIŞIN NERE
Kızıldere, tarihimizin en acı katliamlarından birine sahne oldu. 27 Mart 1972'de, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın idamlarını engellemek için Ünye'deki NATO üssünde görevli üç kişiyi kaçıran Mahir Çayan ve arkadaşları, 30 Mart'ta yapılan bir operasyon sonucu orada öldürüldü. Olaydan sağ kurtulan Ertuğrul Kürkçü, bugün Mahir ve arkadaşlarının kavgasını farklı bir alanda sürdürüyor. O gün orada olan Ahmet Atasoy, Cihan Alptekin, Ertan Saruhan, Hüdai Arıkan, Nihat Yılmaz, Sabahattin Kurt, Saffet Alp, Sinan Kazım Özüdoğru ve Ömer Ayna, Mahir Çayan’la birlikte katledilen isimler. Devlet güçlerince ve hunharca öldürüldüler. Olay, 30 Mart’la sınırlı değil: Kızıldere halkı, “teröristleri sakladılar” denilerek yıllarca baskı ve zulüm altında yaşadı. Köyün adı haritadan silinmek istendi, bunun için resmî adımlar atıldı ve köyün adı Ataköy olarak değiştirildi ancak orası hepimiz için hâlâ Kızıldere. Hep öyle kalacak.
Kızıldere’de yaşanan katliam, ağıtlarla bugüne taşındı. En bilineni, Âşık Sinem Bacı tarafından yakılan: “Oy dere Kızıldere / Böyle akışın nere / Bizde hâl mi bıraktın / Sana can vere vere...” Alabildiğine öfkeli, insanı hesap sormaya yönlendiren bir ağıt bu. Ağıt dediğime bakmayın, dilden dile “On’lar”ın hatırasını yaşatan bir marşa dönüştü, kitlelerce benimsendi: “Dere böyle durulmaz / Gence kurşun sıkılmaz / Sanma faşist olandan / Bir gün hesap sorulmaz...” Selda Bağcan’dan Grup Yorum’a pek çok isim tarafından seslendirilen “Kızıldere”, repertuvarların ve buluşmaların vazgeçilmezlerinden.
Sefil Mustafa tarafından seslendirilen bir başka ağıt, kapağı kan kırmızı bir plak aracılığıyla bize ulaştı: “Birde çoğuz, çokta biriz / Ne evveliz ne ahiriz / Hepimiz birer Mahir’iz / Canımıza can isteriz // Köyün evleri tezekten / Cellatlar çıktı tuzaktan / Kurşun sıkarlar uzaktan...” Plağın göbeğine baktığımızda söz hânesinde “Halkın Malı” yazdığını görüyoruz. Kapakta rastladığımız bir başka yazı, bunu açıklayan ifadelerden müteşekkil: “Sınıflar arasındaki mücadele her alanda olduğu gibi sanatta da kendini gösterir. Bizim sanat anlayışımız işçi sınıfının bilimi doğrultusunda yapılan sanat anlayışıdır. (…) Sanat kitlelere mal olduğunda bir anlam ifade eder ve görevini yerine getirmiş olur.” Sefil Mustafa’nın “Kızıldere”si beklendiği kadar kitleselleşmedi belki ama “On’lar”ın adını bugüne ulaştıran ağıtlardan biri oldu. Son kıtası, hislerimizi tarife muktedir: “Kızıldere akmayacak / Boşa kurşun yakmayacak / Kavga burada durmayacak...”
BİZDE HAL Mİ BIRAKTIN/ SANA CAN VERE VERE
Âşık Ferhat, Şahturna,Umut Altınçağ, Sevinç Eratalay, Emekçi gibi isimlerin şarkıları, Kızıldere bahsinde ilk hatırlananlar. Âşık Zamani’den Ali Asker’e, Mahir Çayan'a selam çakan çok isim var. Şahturna'nın seslendirdiği ağıt şöyle: “Tokat Niksar ellerinden / Köyden gelen ölü bizim / Silahlar ellerinde / Dağdan gelen ölü bizim // Uyan artık köylüm uyan / Köyden gelen ölü bizim...” Âşık Ferhat tarafından plak yapılan “Kan Damlar Yüreğime”, Rahmi Saltuk’un sesinden bize ulaşan “Şerif’e Ağıt”ın Mahir’e uyarlanmış hâli: “Mezarlardan çıktılar / Bayram benim neyime? / Çekip Mahir'i vurdular / Kan damlar yüreğime...” Adalılar repertuvarında yer alan “Mahir'i Gördüm”, Ali Asker’den alınmış. Sevinç Eratalay imzalı “Mahir'in Türküsü” ve “Mahir Yoldaş” ile Emekçi’nin sesinden bize ulaşan “Mahir ile Yoldaşları”, olayı her yönüyle anlatan şarkılar. Her şey bir yana, hepsinin vurucu noktası kavga: “Günden güne yandım yiğitlerime / Acı doldu bütün türkülerime / Garip anam yası saldı gönlüne // Gazetede yalan, radyoda yalan / Zalimlerin sesi zehirli yılan, çıyan / Dokuz yoldaşıyla vuruldu Çayan // Kızıldere sana yine geliriz / Kızıldere sana biz de geliriz...”
Özlem Gerçek’ten bildiğimiz “Kızıldere”nin sözleri ve müziği Haydar Erdoğan’a ait: “Kızıldere Kızıldere / On yerinde yara dere / Mahir kardaşı vurmuşlar / Haber ver gittiğin yere // Beni beni yoldaş beni / Yürekten vurdular beni…” Umut Altınçağ, 12 Eylül sonrasının karanlık günlerinde Kızıldere’yi anlatan isimlerden: “Kerpiç bir ev vardı orada / Sarılmıştı dört bir yandan / Her taraftan kurşunlara / Hedef oldu Kızıldere // Daha yeni gün açmıştı / Sarılıp vedalaşmıştı / Devrime bedel vermişti / Mahşerinde Kızıldere // Oynuyordu yer yerinden / Korkmuyorduk biz ölümden / Kahpe faşizmin elinden / Direniyor Kızıldere…” Âşık Ali Nurşanî, “faşist kurşun”lara karşı yazdığı ağıtına şöyle başlıyor: “Bu dere Kızıldere / Tarihlere yazıl dere / Nice yiğitleri yedin / Ne olur biraz üzül dere…” Mahir Çayan adına tornistan edilmiş bir Ege türküsünü de bu şarkıların, türkülerin, ağıtların yanına koyayım: “Sobalarında kuru da meşe yanıyor / Mahir yoldaş Kızıldere’de üşümüş donuyor / Tüm dostları zindanlarda çürüyor / Kardaşım yoldaşım Mahirim vay…”
SANMA FAŞİST OLANDAN / BİR GÜN HESAP SORULMAZ
1997 tarihli Grup Yorum albümü “Marşlarımız”da birbirine bağlı bir şarkılar bütünü var. “Ulaş'a Ağıt”la başlıyor, “Gün Doğdu”, “Şarkışla” derken “Nurhak”a uzanıyor. Arada karşımıza çıkan ağıtlardan biri, yukarıda sözünü ettiğim Âşık Sinem Bacı imzalı “Kızıldere”. Bütünü oluşturanların her biri farklı bir olayı anlatıyor gibi görünse de, söylenenler memleketin “devrim tarihi”ni bugüne ulaştıran bir ders gibi. Yazık ki acılarla dolu bir tarih bu ve burada söylenenlerle sınırlı değil. Yaşanan acıların en büyüklerinden biri, Kızıldere. Başındaki konuşma, oradaki direnişi anlatıyor: “Ölüm onları apansız yakalamadı. Ülkemizin uçsuz bucaksız sıradağlarında ve ovalarında, kentlerin yoksul mahallelerinde ve uğuldayan meydanlarında, kuşatmalar altında ve barikatlar arkasından sömürüye, zulme boyun eğmemenin onuruyla ölümün üstüne yürüdü onlar. Tereddüt etmediler, yok. ‘Biz buraya dönmeye değil, ölmeye geldik’ diyerek türkülerle, marşlarla karşıladılar ölümü. Özgür ve eşit bir gelecek için canımızdan bir parça kopartırcasına en iyilerimizi verdik toprağa. Onlar yaratılan devrimci değerlerin, onurun, erdemin, inancın simgeleri olarak yüreklerimizi dolduruyor, bilincimizi aydınlatıyor, bizi kopmaz bağlarla bağlıyor devrime.”
Tanıklar, Mahir Çayan ve arkadaşlarının Kızıldere’de dillerinde marşlarla direndiklerini söylüyor. “Gün Doğdu”, dillerindeki marşlardan biri. Diğeri, “Mülkiye Marşı”. Operasyona katılanlardan Kemal Düşünceli, Turhan Feyzioğlu’na anılarını anlatırken bu bilgiyi veriyor. Bu noktada şunu söyleyebiliyoruz: Kızıldere, “ey vatan, gözyaşların dinsin, yetiştik çünkü biz” diyenin “vatan haini” denilerek öldürüldüğü yer. Yazık ki tarih tekerrür ediyor ve bugün bunu söyleyenler akademiden atılıyor.
Yazının sonuna doğru sazı Âşık Zamani’ye vereyim: “Zamani'yim dil bilen sazım var / Dinle dostum sana çokça sözüm var / Bizde nice Deniz, Mahir, Nâzım var / Ölene matem yok dostum sakın ağlama...” Bir dönem repertuvarların vazgeçilmezi olan bir başka marş, duyguyu tamamlasın: “Vur ulan köpek dölü / Vurduğun her bir ölü / Canlanır, çiçek açar // Her çiçekte bir tohum / Her tohumda vurduğun / Bir yiğit doğar yaşar // İşte bak en öndeyiz / Halkız biz tükenmeyiz / Tarihler yazar bizi / Biz tarih yazanlarız // Top tüfek ateş ölüm vız gelir bize / Gömüyoruz şehitleri kalplerimize / İstemez vadetmeyin cenneti bize / Dünya cennet olmalı alınterimizle...”
Kızıldere hakkında söylenen daha çok şarkı var ama bir noktada yazıyı sonlandırmak gerekiyor. Bitirmeden, hafızayı bir kere daha tazeleyeyim: Bundan 46 yıl önce 30 Mart günü Mahir Çayan ve dokuz arkadaşı Kızıldere'de öldürüldü. Çayan 26 yaşındaydı ve bu kısacık hayatına onurlu bir mücadele sığdırdı, düşüncesini anlatan pek çok yazıya imza attı. Onu sahiplenen yoldaşları, kavgasını bugüne taşırken dillerinden “On’lar” için yazılmış şarkıları, türküleri ve ağıtları eksik etmedi. Türkiye tarihinde ayrıksı ve güzel yollar açmış bütün devrimciler gibi ardında bıraktıklarını sırtlayıp gelecek kuşaklara aktarmak boynumuzun borcu.