YAZARLAR

Ataköy’deki Dubai

TOKİ, Ataköy sahilindeki Baruthane arazisinin park yapılacağını müjdelemiş. Sanki oradaki projeden vazgeçmiş, halka armağan etmeye karar vermişler gibi. Oysa sivil toplum kuruluşlarının ve gazetecilerin yıllar süren mücadelesi sonucu o arsa, Ataköy sahilindeki utanç verici görüntünün bir parçası olmaktan kurtuldu…

Havaalanına gitmek için mümkünse sahil yolunu tercih ederim. Sağımda kentin tarihi surları, solumda deniz ve yeşil alanların uzandığı çoğu kez tenha ve insanı hayallere sevk edebilecek güzel bir yoldur bu. Avrasya Tüneli açıldıktan sonra, o yeşil alanlar biraz küçüldü ve ikişer şeritli yol yerini daha geniş bağlantılara ve kavşaklara bıraktı; yani güzergahın tadı biraz kaçtı. Ama esas insanın aklını başından alan şey, Zeytinburnu’ndan sonra başlayan devasa konut ve otel inşaatları oldu. Zeytinburnu’ndaki eski sanayi tesislerinden kalan büyük arsalar, devasa yapıları ağırlıyor artık. Her biri lebi derya, çok lüks ve pahalı konutlar. Hiç olmazsa denizle aramıza girmeyen bu binaların önünden geçip gidiyoruz ama Bakırköy’den sonra iş iyice tahammül edilmez bir hal alıyor.

90’lı yıllarda kentin ilk AVM’lerinden biri olarak inşa edilen Galleria’nın bile ne kadar edepli bir bina olduğunu fark ediyorsunuz. Çünkü Galleria’dan sonra tüm sahil şeridi boyunca sağınızda ağaçların arkasında eski Ataköy toplu konutları, solunuzda ise yepyeni rezidanslar, oteller, AVM’lerden oluşan her biri 30 katlı devasa binalar. Devasa cüsseleri birbirinin dibinde, önünde ve arkasında yükselen hemen denizin dibindeki bu yapılara bakarken insan kızamıyor bile, utanıyor. ‘Dubaivari’ bu görüntünün, kentin en güzel yerlerinden birinde, İstanbul’un sahillerinde karşınıza çıkmasına şaşıyorsunuz çünkü. Buna neden ihtiyaç duyulduğunu, bu izansız gökdelen yığınının daracık bir sahil şeridine neden konduğunu anlayamıyorsunuz. O koca yapıların yeşil alanları bizden almasına, rüzgarın ve manzaranın önüne dikilmesine kimin içi elverdi kavramak güç. Yıllardır o denize belli bir mesafede oturan Ataşehirlilerin önüne Transformers gibi dizilmeleri olacak iş değil. Gökdelenler Maslak’a yapılıyor zaten, ne işi var onların böyle bir yerde? Bu geniş kamusal alana, kente neşe ve can katabilecek bir bölgeyi acımasız bir inşaat alanına yapılaşmaya açmanın mantığı ne? İşte bu soruya bir İstanbullu olarak benim verebileceğim hiçbir makul yanıt yok; kapıldığım tek duygu ise yaşadığım çağın utancı…

Acaba o yapıların önünü açanlarda her hangi bir tereddüt, pişmanlık filan gibi duygular uyanıyor mudur? Uyanıyor olmalı ki, dünkü gazetelerde TOKİ kaynaklı ilginç bir haber vardı. Bu habere göre TOKİ, Ataköy sahilinde sahibi olduğu 60 dönümlük bir araziyi ‘yeşil alan’ olması için İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne devretmiş. TOKİ Başkanı Ergün Turan’ın açıklamalarını okudum iki gazetede. Haber Türk’te, “TOKİ 2 milyar liralık bir rant yaratması beklenen ruhsatlı, imarlı projenin üzerini çizdi ve burayı park olarak, halka açıyor” diye yazılmış… Hürriyet’teki haberin spotunda da söz konusu projenin 70 metrelik 7 bloktan oluşması planlandığı ve TOKİ’nin bunu iptal ettiği yazıyor. İlk bakışta sanabilirsiniz ki, TOKİ artık insafa geldi ve ‘kentte yeşil alanlar da olsun’ diye hiç değilse içinde tarihi Baruthane binalarının bulunduğu arsayı İstanbul’a hediye etti. Hayır, tabii ki işin aslı öyle değil.

Ben Radikal’de yan yana masalarda çalıştığım Ömer Erbil’in haberlerini iyi takip etmiş biri olarak, iptal edilen o projeyi gerçekleştirmek için yıllarca nasıl mücadele edildiğini biliyorum. 2014’ten bugüne kadar Radikal’de ve Hürriyet’te Ömer Erbil imzalı pek çok haber çıktı bu konuda. Başka gazetelerde de konuyu takip edenler oldu; Bakırköy Belediyesi buradaki inşaatı defalarca mühürledi. Kültür Varlıkları Koruma Kurulu’nun 18. Asırdan kalma yapılar nedeniyle vermediği izni, Tabiat Varlıkları Komisyonu’ndan alarak inşaata devam ettiler. Mimarlar Odası’nın açtığı davalar uzun bir hukuk mücadelesine dönüştü ve en sonunda mahkeme TOKİ’nin ihalesini iptal etti. TOKİ buna karşı da temyize gitti, ama başvuru süresini geçirdiği için talebi kabul edilmeyince, 7 blokluk proje iptale edilmiş oldu. Bütün bu hikaye, internette kolayca ulaşılabilecek haberlerde duruyor. Hakkını teslim edelim, dün Hürriyet’teki haberin içinde de ‘iptal edilen proje’ başlığıyla bu süreç özetlenmiş. Ama TOKİ Başkanı, sanki hiç bunlar yaşanmamış gibi ihaleyi kendilerinin iptal ettiklerini, imar planlarını da değiştirteceklerini, bir zamanlar kendisinin de denize girdiği bu sahilin artık park olacağını, yürüme yolları yapılacağını, daha başka parklar da yapacaklarını müjdeliyor ve ‘artık burası milletin malıdır’ diyor… Oysa orası hep milletin malıydı. Bugün oraya 70 metrelik 7 tane kule yapılmıyorsa, anıt ağaçlardan geriye kalanlar kesilmiyor, tarihi yapılar gökdelenlerin altında ezilmiyorsa bunu TOKİ’ye değil inatla ısrarla kamunun hakkını arayan sivil toplum kuruluşlarına ve gazetecilere borçluyuz. Mimarlar Odası o davaları açmasaydı, Ömer Erbil gibi gazeteciler bu konuyu gündemde tutmasaydı orada Ataköy Blumar adlı projenin blokları çoktan yükselmiş, satış ofisi faaliyete geçmişti bile… Şimdi TOKİ’nin bu iptalden kendine pay çıkartmaya çalışması ise şaka gibi.

Sahil yolundan giderken, Baruthane arazisinin önünden geçtiğimizde belki bir parça ferahlayacağız şimdi. Tabii ki küçük bir boşluk Ataköy sahilinde olup bitenin üstünü örtemeyecek, o koca binalar daha belki bir asır orada duracaklar. Ama benim utancım biraz olsun azalacak. Hiç değilse bu ülkede kamusal alanları önemseyen, her yeri devasa inşaat sahasına çevirmek isteyenlere hayır diyebilen sivil başkalarının da olduğunu da bileceğim…