Almanya Başkonsolosluğu makamına...
Malum neredeyse kaç çift çorabımız olduğuna kadar bilgi istediğiniz için, detaylı bir mal varlığı ve banka dökümünü de iliştirdim başvuru dosyasına. Ama o da ne! 23 Mart 2018’de yaptığım başvurum, 5 Nisan 2018 tarihinde reddedildi.
Aslında bu dilekçeyi, konsolosluğunuza yaptığım vize başvurusunun reddedilmesi üzerine kurumunuza böylece yazmak niyetindeydim. Ve fakat işler kitabına uygun yürüsün, bürokrasinin çarkları dönsün diye, bir itiraz maili attım, benden istenen belgeleri (ki ilk başvuruda da aynı belgeleri vermiştim zaten) yeniden yolladım. Ama bu itiraz sonrasında sorun çözülse bile hissettiğim şeyler baki. Bu yüzden daha ilk başta yazmayı düşündüğüm dilekçeyi, kamuya açık olarak paylaşmak istiyorum.
İkimiz de sinemanın değişik alanlarında iş ürettiğimiz için eşimle birlikte birkaç ay önce "Berlin Film Festivali’ne gidelim mi, gitmeyelim mi" diye düşünürken o dönem için ikimizin de koşullarının uygun olmadığına karar verdik. Ancak meraktan uçak biletlerine bakınırken oldukça uygun fiyata bilet bulabildiğimizi fark ettik ve 2-6 Mayıs tarihleri arasına bilet aldık. Plan, hem kısa bir tatil yapmak hem de birkaç arkadaş görmekti. Bir önceki Şengen vizemin süresi bittiği için, gerekli belgeleri toplayıp aracı kurum üzerinden başvuruda bulundum. Nihayetinde 21 yıldır meslekte az çok bilinen bir gazeteci, aynı süre içerisinde onlarca yayına yazı yazmış, birçok kez televizyonlara konuk olmuş bir sinema eleştirmeniyim! Ayrıca pasaportumda ikisi bir yıllık olmak üzere üç Şengen vizesi, ikisi Berlin’e olmak üzere defalarca bu 'bölge'ye girip çıktığıma dair damgalar var. 'Vize alacağım kesin de acaba ne kadar alırım'ın derdindeyim! 2014 yılında Radikal gazetesinin kapatılmasından sonra işsiz kalınca, serbest gazeteci olarak sürdürmek zorunda kaldığım mesleğim çerçevesinde düzenli olarak iş yaptığım üç önemli kurumdan yaptığım işleri ve bu işler gereği sıkça Avrupa’ya gitme durumum olacağını belirten yazılı belgeleri de dosyanın içine koydum. Malum neredeyse kaç çift çorabımız olduğuna kadar bilgi istediğiniz için, detaylı bir mal varlığı ve banka dökümünü de iliştirdim başvuru dosyasına. Ama o da ne! 23 Mart 2018’de yaptığım başvurum, 5 Nisan 2018 tarihinde reddedildi.
ZENGİN DEĞİLİZ AMA...
Ret edilme gerekçeleri ise 'yeterli maddi kaynağımın olmaması', 'verdiğim belgelerin ikna edici bulunmaması', bir de 'otel rezervasyonumuzun değişmiş olması'. Bunların hiçbirisinin asıl gerekçe olmadığını, hangi ölçütlere dayanarak yaptığınızı anlayamadığım bir şekilde kendinizde gördüğünüz “bu adam gelirse geri dönmez” şeklindeki ‘niyet okuma’ politikanızdan kaynaklı olduğunu siz de ben de biliyoruz. Gerçekten merak ediyorum, insanların dosyalarına koydukları resmi evraklara göre değil de, kendi kafanızda kurduğunuz niyet okuma mekanizmasıyla bu tür kararlar verme hakkını nereden alıyorsunuz? Bunun insanları ‘küçük düşürücü’ bir tutum olduğunun, daha da beteri onları ‘kriminalize’ ettiğinin farkında değil misiniz? Niyet okuyarak insanların seyahat özgürlüğünü kısıtlamanın apaçık bir insan hakkı ihlali olduğunu hatırlatmama gerek var mı?
Ret gerekçelerinizin iş olsun kabilinden olduğunu söylemiştim ama yine de sonuncudan başlayarak birkaç izahat yapayım. Belki beğenmedim ilk seçtiğim oteli, belki şehre uzak buldum? Belki daha ucuz ve daha kalitelisini keşfettim. Belki bir arkadaşım, “Abi niye otele para veriyorsunuz, gelin benim kanepede yatın” dedi. Olamaz mı? Ama asıl can sıkıcı olan yeterli maddi kaynağımın olmadığı ve getirdiğim belgelerin 'ikna edici bulunmadığı'na dair dil. Zengin değiliz belki ama çok şükür Berlin’de dört gün boyunca karnımızı doyurup, güzel biralarınızdan tadacak kadar da gücümüz var! Mevzu bu da değil. Mevzu, insanlardan bütün mal varlıklarının dökümünü isteyip, buna rağmen onlara 'kaçak' muamelesi yapmanızdaki ‘küçük düşürücü’ üslup. Mevzu, ülkenize gelmek isteme nedenimizin bir daha geri dönmemek olduğunu sanmanızdaki kibir.
Mevzu, serbest bir gazeteci olarak iş yaptığım önemli kurumların “Bu kişi bizim için şu işi yapmaktadır” beyanlarını yok saymanızdaki saygısızlık. Ülkenin en çok satan gazetelerinden Posta’ya her ay kitap eki yapıyor olmamın, en çok okunan haber sitelerinden biri olan Gazete Duvar’daki düzenli yazıların, en önemli yerli film festivallerinden Uluslararası Ankara Film Festivali’ndeki danışmanlık görevimin sırf 'sigortam olmadığı için' sizin gözünüzde bir değerinin olmaması. Kusura bakmayın ama sigorta konusundaki hassasiyeti siz değil de bırakın annem göstersin. Malum Türkiye’deki bütün anneler evlatları sigortalı olsun, bir sobanın etrafında sigortalı sigortalı hiç ayrılmadan yaşasınlar ister de, size ne oluyor?
Türkiye’de kaç bin gazetecinin hangi nedenlerle işsiz bırakıldığını, güvencesiz çalışmak zorunda kaldığını, birçoğunun benim gibi serbest çalışarak hayatını devam ettirmek zorunda olduğunu uzun uzun anlatmayacağım, bildiğinizi varsayıyorum! Ülkenizin Türkiye’de medyanın geldiği duruma dair sıkça paylaştığı ‘endişeler’in sonucu yukarıda sıraladıklarım maalesef. Sizin mesafeli endişeleriniz, bizim yakıcı gerçeğimiz olarak tezahür ediyor.
AKLIMA TAKILANLAR
Bir de ‘araştırmacı vizecilik’ çabanızı takdir etmekle birlikte aklıma takılan bazı şeyler var. Başvuruda belirttiğim oteldeki rezervasyonumu iptal ettirmemi bir dedektif titizliğiyle araştırmış olmanız takdire şayan da, her başvurduğumda akreditasyon kabulü aldığım Berlin Film Festivali’ne de bir sorsaydınız hiç olmazsa. Ya da ne bileyim ‘ikna edici’ bulmadığınız ifade ve belgelerimin gerçekliğini araştırsaydınız. Bu, sadece aleyhte ‘delil’ arama çabanız bana bir yerden tanıdık geliyor ama malum o toplara girmek riskli bu ülkede! Bir de gerçekten Berlin’e gelip geri dönmeyeceğim fikrine Almanya için vize başvurusunda bulunduğumda mı kapıldınız? Başka ülkelerden vize alıp Berlin’e geldiğim zamanlarda geri döneceğimden emindiniz yani!
Son tahlilde toplamda 1000 lira uçak bileti ve 120 lira aracı şirket, 30 lira da sigorta ücretini geçen yıl 47 milyar dolar açık veren Türkiye ekonomisine; vize bedeli olan 60 Euro’yu da aynı yıl 36 milyar Euro bütçe fazlası veren ülkeniz ekonomisine mütevazı birer katkı olarak heba etmiş durumdayız. Bu durumun konsolosluğunuz vize bölümünün “vize alamazsın, çünkü fakirsin” gerekçesiyle şahane bir ironi yaratmasını da bir hoşluk olarak şuraya bırakayım!
Küsüp darılacak, bir vize vermediniz diye Alman arabalarını yakıp, biralarını sokağa dökecek hele de Karl Marx’a olan hayranlığımızı bir yana atacak değiliz ya. Ki kendisi güvencesiz çalışmak zorunda bırakılan bir basın emekçisi olarak neden bu tür muameleye maruz kaldığımı anlamamda en önemli referans kaynağıdır. Görüyorsunuz ya, Almanya vizesi alamamanın rasyonel açıklamasını da yine bir Alman filozof sayesinde yapabiliyoruz biz üçüncü dünya aydınları!
Biz bir grup fakir, işsiz, serbest çalışan, sigortasız gazeteci arada bir araya gelip iki kadeh atıyor; Babylon Berlin dizisi muhabbeti, 1930’ların Almanya’sı ile bugünün Türkiye’si karşılaştırmaları ve bu yaz Dünya Kupası’nda biricik Arjantin’imizin Almanya’dan dört yıl önceki finalin rövanşını alıp alamayacağını konuşuyoruz. Bir gün davetlimiz olun birlikte konuşalım. Euro almış başını gitmişken Türkiye’de kalarak kâra geçmiş bile sayılırım. Bendensiniz yani…
Saygılarımla...
Şenay Aydemir