YAZARLAR

Gece dediğin kaç sayfa?

Sonra kurtarıcıyı gördüm. Carlos Marighella’nın bir kitabıydı. Halk üniversitelerini anlatıyordu ve biraz da şehir gerillası. Yağmuru kendi haline bıraktım ve bilmiyorum evsizler yine yer değiştirdi mi…

Yağmur yağıyordu. Cama çarpınca yapışıp öyle kalıyordu. Camdaki kirden bu ama camı silsen de fark etmez daha düşmeden kirleniyor yağmur. Ormanda böyle değildi tabii ki. Muz yapraklarına çarptığında hızla sekiyordu. Bir parlıyordu havada, bir daha sekiyordu. Çok meşguldüm o günlerde. Muz hevenklerini ve yağmuru seyrediyordum. Muz hevenkleri genellikle topladığımız gibi hareketsiz duruyorlardı kenarda. Kızartmak ya da haşlamak için kimse almaya uzanmazsa pek seyirlik olduğu söylenemez. Birisi alınca, machete-uzun ve keskin bıçak, hevengi becerikli bir hamleyle ikiye, üçe ayrınca şöyle bir sarsılıp yine duruyorlardı. Yağmursa öyle değil. Şekilden şekle giriyor. Şapşik…

Yağmurun cama yapışması çok kötü. Otomobillerin egzoz dumanından olmalı ve kapitalizmden filan. Halbuki camdan kayarken damlaları yarıştırmayı çok severim. Yattığın yerden iddiaya bile girebilirsin. At yarışı gibi. Yan yana gidiyorlar bir süre ama bazen biri duruveriyor. Diğeri yukarıdan biraz yol değiştirip kayıveriyor aşağıya.

M’nin bacağını yukarı attım, yataktan sarkmış. Kız arkadaşım. Evde volta atacak yer kalmıyordu. Zaten ev dediğimiz iki metreye üç metre ve bir tuvalet. Vanderci’nin evi, İşgal fabrikasından Troçkist militan arkadaş. O aşağıya kitapçıda uyumaya gitti. Sao Paulo’da ev kiraları çok yüksek. Bu da otomobiller ve kapitalizm yüzünden. "Adam takmış otomobillere" demeyin. Otomobiller olmasa yani otobanlar, viyadükler, çift ve tek yollar, otoparklar filan herkese yatabileceği evi olabilir. Kent en az yüzde altmış kadar küçüleceğinden uzak yol da kalmaz. İnanmıyorsanız alın bir harita, dediklerimi silin ne kadar yer kalacak yaşamak için. En fazla bisiklet yolu, üç-beş pedalda gideceğin yerdesin. Hem de kır da yaklaşır sana ve camlarda da yağmur damlası yarışması yapılabilir.

Yağmur daha hızlanıyordu. Aşağıdaki evsizler yer değiştirdi. Sokak lambasının altından yürüyerek geçtiler. Belki de koşuyorlar en hızlı gidişleri bu. Mukavvalarını yani yataklarını, evlerini, her şeylerini ki bu mukavvadan ibaret, alıp başka bir saçak altına gittiler. Yattıkları yerden bir küçük dere geçmeye başlamıştı. Kanalizasyon patlıyor genellikle yağmur çok yağdıkça. Özellikle merkezde. Gecekondularda bu dert yok. Çünkü kanalizasyon olmuyor. Bir dere gibi akıyor. En azından nereden aktığını biliyorsun.

İşin kötüsü kahve yoktu. "Bir evde kahve yoksa yoksulluk vardır" diyordu Cortazar. Bir plastik ısıtıcı vardı. Kahvesiz iyice zavallıydı. İki gömlek, bir tişörtünü sandalyenin kenarına asmıştı Vanderci. Birinin üstünde ‘Movimento Negro Sosyalista- Siyah Sosyalist Hareketi amblemi vardı. Garipti askı kullanmıştı ve üstünde arma vardı, bir soylu arması. Belki sadece salak bir gömlek markasıydı ama amblemdeki üç siyah da sol kolları havada askıdaki armaya bakar gibiydi.

Sonra kurtarıcıyı gördüm. Carlos Marighella’nın bir kitabıydı. Halk üniversitelerini anlatıyordu ve biraz da şehir gerillası. Yağmuru kendi haline bıraktım ve bilmiyorum evsizler yine yer değiştirdi mi…


Metin Yeğin Kimdir?

Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah... CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200'e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye'de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; dünyada Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10'dan fazla kitaba sahip. Dünyanın farklı yerlerinde yoksullarla birlikte evler inşa etti, bir sürü farklı işte çalışarak yazılar yazdı, filmler çekti. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti. Türkiye ve birçok ülkede öğretim üyeliği yaptı... Ve dünyayı değiştirmeye çalışmaya devam ediyor hâlâ...