Yokyerler bir kimliksizlik hali
Yokyerler kimsenin olmayan herkesin gidebildiği bir kimliksizlik hali. Aynı zamanda bir empati durağı. Mekanı tanımlayan şey ne ise Yokyerler'de tersi bir durum söz konusu. Bir mevsimlik işçi ailesinin geride bıraktığı çadır direklerinden tutun yıkık bir viraneye kadar ne varsa, karakterinin de yıkımla birlikte yok olduğu ya da değiştiği alanlardır Yokyerler.
Deniz Aktaş'ın çalışmaları temel olarak insan ve mekan ilişkisi üzerine. Kentsel dönüşüm, yıkım, göç gibi temalar üzerinden ilerleyen sanatçı artSümer'deki sergisi "Yokyerler"de de Türkiye'nin son döneminden izler görebiliriz. Aktaş'la "yokyer" kavramını, mekan ve zaman kavramlarını, çizim ve temsil ilişkisini konuştuk.
Yakın zamanda işlerini, Kasa Galeri'de üç sanatçıyla beraber gerçekleştirdiğin İmkansız Uzam sergisinde ve karma sergilerde gördük. artSümer'le şu an yeni kişisel sergini açıyorsun. Yokyerler sergisine giden süreç nasıl işledi? artSümer'le çalışmaya nasıl karar verdin?
Pilot Galeri'deki Açık Şehir ve Kasa Galeri'deki İmkansız Uzam sergileri benim için önemli sergilerdir. Açık Şehir'de yıkımın izlerini görüyorduk. Sonrasında Kasa Galeri'de bir yıla yakın, üzerinde okumalar, tartışmalar yaptığımız bir sürecin sonunda, işlerin sergileme biçimi ve teknik boyutuna kadar konuştuğumuz "İmkansız Uzam" sergisini açmıştık. Bu iki sergi ile birlikte "yokyerler" düşüncesi kafamı kurcalıyordu. O sırada arkadaşım Erdal Duman'ın aracılığıyla artSümer'le iletişime geçtik. İyi bir diyalog süreciyle beraber sergi fikri gelişti. Bunu Aslı Sümer ile daha ileri bir aşamaya taşımaya birlikte karar verdik.
Uzun zamandır mekan ve zaman kavramları üzerine çalışıyorsun. Bu sergide mekan ve zaman sorularını nasıl ele aldın? Hangi düşüncelerden yola çıktın?
Yer ve mekan üzerine beni çeken bir şey var. Tam tarif edemiyorum. Gittiğim ve gördüğüm her yerde oluyor bu. Mekanların bir anlamının ve karakterinin olduğunu düşünüyorum. Organik bir bağ var yaşadığımız yerle aramızda. Zaman bu bağı hem güçlü kılarken, hem de unutturmaktadır. Zamanın tüketim evresindeyiz adeta. Yaşadığımız, nefes aldığımız mekanların giderek anlamını ve karakterini yitirdiği ya da bizimle olan bağının zayıfladığı kaybolduğu bir dönemdeyiz artık. Tanımsız ve nötr. Bir şeylerin yapaylaştığı ve doğallığını yitirdiği bir zaman. Yıkım ile doğa arasında kaybolan işler... Yıkımların, yıkıntıların, molozların, süprüntülerin ve hafriyattan sayılabilecek çer çöpün doğal yollardan oluşmadığını, doğal olanın tıpkı yaşadığı ve ürettiği coğrafyanın değişmez yazgısı gibi, sürekli bir tahribat ve yeniden inşa ile “doğallaştığını” görüyoruz. Bu tahribatın ve karmaşasının üstüne gidiyorum ve anlamaya, anlatmaya çalışıyorum.
Neden metruk binalar, yıkıntılar ilgini çekiyor? Yokyerler ismi burada nasıl bir anlam ifade ediyor?
Gördüklerim yaptıklarımın, yapacaklarımın yansımasıdır. Çevremize bakalım, ne görüyoruz? Yıkıntılar arasında bir yaşam alanı. Hep geriye dönüp baktığımda gördüğüm bir insana, bir hayata ait izler. Yokyerler kimsenin olmayan herkesin gidebildiği bir kimliksizlik hali. Aynı zamanda bir empati durağı. Mekanı tanımlayan şey ne ise Yokyerler'de tersi bir durum söz konusu. Bir mevsimlik işçi ailesinin geride bıraktığı çadır direklerinden tutun yıkık bir viraneye kadar ne varsa, karakterinin de yıkımla birlikte yok olduğu ya da değiştiği alanlardır Yokyerler.
Çizimlerin bir yandan metaforik anlamlar taşıyor. Ancak bir yandan da temsil barındırıyor. Sen çizimlerindeki temsil ve metafor ilişkisini nasıl görüyorsun?
Günümüz sanatının etrafında kümelendiği veya içine katmaya zorladığı, sanat piyasası ile beslenen bir süreçten bahsediyoruz. Bunun yanında başta Ortadoğu’nun yeniden ve yeniden şekillendiği atmosferde, teknolojinin takip edilemeyeceği kadar hızlı gelişmelerinin olduğu bir yerde temsil ve metafordan bahsetmek, hele hele sanat adına bahsetmek çok zor gibi görünüyor. Temsil ve metaforların sanat adına anlamsızlaştığı bu durumda, sanatçı yerine başka aktörler bu işi yürütüyor. Bir sanatçı olarak böyle bir çelişki yumağına girmek istemiyorum. Benim derdim bir şeyi temsil etmek değil, tam aksine tüm temsilleri yerle bir edecek soruların peşinden koşmaktır. Çözüm ve anlam üretmek benim işim değil. Ben soru ve sorunları çoğaltırım.
Serginin kurulumunu nasıl gerçekleştirdiniz? 21 parçalı a3 işlerden oluşan duvarla, diğer kısımları nasıl kurguladınız? Sence serginin anlattıkları bakımından nerede duruyor bu düzenleme?
Uzun zamandır üzerinde çalıştığım işler. Haliyle sergileme biçimini de galeri mekanını düşünerek tasarladım. Tuğla olan iş gidebildiği yere kadar gidecekti. Sergiye kadarki süre içerisinde 21 adet çıktı. Bir birimin tekrarlanan görüntüsü şeklinde kurguladığım işler parmak izi gibi birbirinin aynısı ama ayrıntıda birbirinden farklı. Fotokopi makinesinden çıkar gibi duruyor ama yakınına varınca çizim olduğunu görüyorsunuz. Havada duran yer çekimsiz bir tuğla. Günümüz dünyasına ait olmayan bir enkazdan çıkan tuğla. Tek başına ele aldığınızda bir anlam ifade etmeyebilir fakat birim tekrarıyla bir yapıya, bir barikata dönüşebilir. İşi yokyer yapabilmek için çerçevesiz sergilemeye karar verdim. O da onun geçiciliğini ve tek tipleşmesi üzerinden rahat okunmasını sağlayacaktı. Serginin geneline baktığınızda parça bütün ilişkisini görürsünüz. Bir mimari yapının malzemelerinin dolaşıma sokulduğunu fark edersiniz. Boş bir arazide karşınıza çıkan bir demir yığını, bir diğer resimde ise üzerinde bir zamanlar insanların yaşadığına kanıt sayılacak beton temellerin kalıntılarını görürsünüz. Sizi çevreleyen bu manzaraların gizlediği, sakladığı bir parçanın da serginin tamamlayıcı bir parçası olduğunu düşünüyorum.
Uzun süredir Diyarbakır'da yaşıyorsun. Diyarbakır'ın son dönemde yaşadığı yıkım, işlerini sence hangi açılardan etkiledi?
İnsan aldığı nefesten etkileniyorken yaşadığı, yani nefes alıp verdiği yerlerin yıkımından etkilenmemesi diye şey olamaz. Yerdeki taş etkilendi. Sokaktaki baş etkilendi. Yürüdüğün sokakların kimliksizleştiği bir alan Yokyerler'e en güzel örnektir. Buradaki güzel hiç de güzel olmayan bir örnektir.
Aynı zamanda sanatçı kolektifi olan Loading'de çalışmalarını yürütüyorsun. Sezon başında Loading'le ilgili bir röportaj yapmıştık. Bu süre içinde Loading ne durumda?
Sizin de bildiğiniz gibi Loading bağımsız sanat alanını işler hale getirdik. Sürekli hareket halinde olan, her zaman etkinlikler yapılan bir yer. Çok hızlı büyüyor. Bundan dolayı gelecek planlarımı yaparken Loading'i düşünmeden bir şey yapamıyorum. Şu an sadece Loading’in 2019 programını yapmaya çalışıyoruz. Arşiv çalışmalarına başladık. Yerelden sanatçılar ile sanatçı dosyaları yapıyoruz ve sürekli iletişim halindeyiz. Nisan ve mayıs ayının konuşmalarına hazırlanıyoruz.
Bundan sonraki çalışmaların ne üzerine olacak?
Gelecek konusunda ümitsizim, bundan dolayı plan yapmak istemiyorum. Çünkü tüm planlar bir değişimin gerçekleşmesi için önayak şeylerdir. Benim bir türlü beceremediğim plan kısmı sürekli duvara çarpıp duruyor. Bir sanatçının planı olması onu sanattan uzaklaştırır. Sürekli değişen bir "open mind" durumu söz konusu ve ben bundan hoşnutum.