YAZARLAR

Beyaz Toros – iki

Bir zamanlar Davutoğlu Van’da beyaz Toros’la tehdit etmişti ve ben bunları yazmıştım ve gene Ali Bozan'ın yaptığı “Bu bir Toros değildir” adlı "limuzin" gelmişti aklıma. Davutoğlu’nu görmek ve soru sormak mümkün olsaydı keşke demiştim. “Tehdit ettiğiniz araç tam olarak bu mudur?” Şimdi Davutoğlu da yok siyaset sahnesinde.

Zihnimiz mukayeseyi hiç unutmuyor. Siyasal iletişim denen şey de birilerinin zihninin toplamı olduğuna göre, orası da unutmuyor. Sonra birileri karşılığında öfkeleniyor. O öfke de başka bir mukayese yaratıyor. Böyle böyle hep beraber, mis gibi bir mukayese döngümüz oluyor. Gençken öğrenildiğinde hevesle kullanılan o tabir gibi; fasit daire.

Bugünlerde, gene “90’lar” denen şeyi duymaya başladım. Şey, çünkü dönem değil, 10 yıl değil, duygu değil, durum değil, şey. Her eşyanın 90’ları güzel bu aralar. Pantolonların, şarkıların, müzik çalarların, fabrikaların, pasajların, edebiyat dergilerinin, meyhanelerin, birahanelerin, caddelerin, semtlerin, şehirlerin, havanın daha güzeli 90’lardaymış. Bir tek Kürtlerin 90’ları, o tuhaf şey bahse değer olunca, hop gene mi 90’lar?

Bir araba markasının, kendi başına şeyleştiği görülmüştür elbette. Gene mi 90’lar denilen dönemin Toros’unu bilmeyen yoktur demek istiyor deli gönül. Ama var. Bu yüzden, bir kere daha Abdülkadir Aygan’a bağlanıyoruz.

“[Neşe Düzel:] Toplu cinayet olaylarına karıştınız mı?

[Abdülkadir Aygan:] Bir kez üç kişinin birden öldürüldüğünü gördüm. Diğer cinayetler hep tek tek ya da iki ikiydi. Mesela birini yakalayıp JİTEM’e getirmişler, sorgusu yapılıyor. Ertesi gün başka birini daha alınıp getiriyorlar. Bu durumda ikisi aynı anda öldürülebiliyor. Zaten üçten fazla infaza imkânlar da müsait değildi.

Anlamadım, ne müsait değildi?

Araç olarak elde bir Toros araba vardı. Arabaya, bagaja kaç kişiyi sığdıracaksın? Çünkü personel de binecek arabaya. Ama ben gene de bir tane toplu cinayete tanık oldum. Abdülkerim Kırca 1993’ten sonra Diyarbakır JİTEM Grup Komutanı oldu. Bazı cinayetleri bizzat gözümüzün önünde kendisi işledi. Sağlık-Sen Diyarbakır Şubesi’nin üç üyesi Necati Aydın, Mehmet Ay ve Ramazan Keskin JİTEM’de sorgulandıktan sonra Silvan yolunda bir araziye götürüldüler.

Aman Tanrım!

Gençler yan yana dizildiler. Elleri ve gözleri arkadan bağlandı. Sonra komutan Kırca gençlere diz çöktürttü ve tam enselerinden birer el ateş etti. Kurşun beyinlerini delip geçti, alınlarının ortasından oluk oluk kan fışkırdı. Sonra da bize ‘gömün bunları’ dedi. İki arabayla oraya gitmiştik. Yedi, sekiz kişi bu olaya tanık olduk.” (Taraf, “Abdülkadir Aygan: “Cem Ersever Ankara’ya bir bavul C4 götürdü”, 28 Ocak 2009)

Aygan’dan Ali Bozan’a bağlanıyoruz:

“Toros’un sadece bir araba olmadığını, kaybedilme ya da gözaltına alınma anlamına gelen, bölgede alakalı-alakasız herkesin canını ve beynini incitmiş kanlı canlı bir Toros canavarını anlatıyorum. Abdulkadir Aygan, Neşe Düzel’le röportajında günde kaç kişiyi alıp infaz edebildikleri sorusuna, Toros’un fiziki yapısıyla ilgili serzenişte bulunuyordu. Çalışmam kontrgerillanın arzusuna bir meydan okumadır.” (Nihan Bora, Radikal, “Yersizliğin Koordinatlarını Bulanlar”, 6 Haziran 2009) İstanbul Depo’daki “Yerolmayan” sergisine “Bu bir Toros değildir” isimli dijital baskı işiyle katılmıştı. Çorak arazide giden bir beyaz Toros var, önde iki kişi oturuyor. Ama Aygan’ın söylediğinden hareketle, beyaz Toros “limuzin” oluvermiş. Uzamış. Artık daha çok kişi sığabilir!

Ali Bozan’ı yazılarda direkt yahut doğrudan çok andım, ondan dinlediğim şeyleri çok söyledim. Bir zamanlar Davutoğlu Van’da beyaz Toros’la tehdit etmişti ve ben bunları yazmıştım ve gene Ali Abi’nin yaptığı limuzin gelmişti aklıma. Davutoğlu’nu görmek ve soru sormak mümkün olsaydı keşke demiştim. “Tehdit ettiğiniz araç tam olarak bu mudur?” Şimdi Davutoğlu da yok siyaset sahnesinde.

Beyaz Toros’la alakalı şahsi hikâyeleri, tanıklıkları bir kalem geçeyim. Konuya dair pek yakın zamanda Toplum ve Kuram dergisinin 10. sayısında (Bahar 2015) Adnan Çelik’in makalesi yayımlandı “Savaş ve Bellek: Doksanların Zorla Kaybetme Fenomeni Olarak Beyaz Toros” ismiyle. Metne dijital olarak erişmek de mümkün, herkese hassaten tavsiye ederim Çelik’in bu “kara kehanet”ini. Kaynakçadaki dökümü aktarmak isterim ama; son dönem üretilen edebiyat eserleri, filmler ve güncel sanat işlerindeki beyaz Toros izlerinin dökümü.

Romanlar: Amed Çeko Jiyan, Varjabed ve Berbang jî Şahid e. Kemal Varol, Haw.

Yavuz Ekinci, Rüyası Bölünenler ve Tene Yazılan Ayetler

Filmler: Evrim Alataş, Min Dît. Özcan Alper, Gelecek Uzun Sürer. Kâzım Öz, Bahoz. Sedat Yılmaz, Press. Fırat Yavuz, Toros Canavarı.

Güncel Sanat: Ali Bozan, “Bu bir Toros Değildir”. Ahmet Öğüt, “What a Lovely Day”.

Buyurun, küçük bir döküm. Bizi korkuttukları beyaz Toros’lar. O, bolca diskur ürettikleri “90’lar”dan. Hop, gene mi 90’lar ya? Bir Toros almaz mıydık? Yıllar evvel yazılan yazıya biraz dokunuyorsun, sana oluyor güncel yazı. 2010’lar da bu mu demek acaba?


Mehmet Said Aydın Kimdir?

1983 Diyarbakır. Kızıltepeli. Türk Dili ve Edebiyatı okudu. Üç şiir kitabı var: “Kusurlu Bahçe” (2011), “Sokağın Zoru” (2013), “Lokman Kasidesi” (2019). “Kusurlu Bahçe” Fransızcaya tercüme edildi (2017). “Dedemin Definesi” (2018) isimli otobiyografik anlatısı üç dilli yayımlandı (Türkçe, Kürtçe, Ermenice). Türkçeden Kürtçeye iki kitap çevirdi. BirGün ve Evrensel Pazar’da “Pervaz” köşesini yazdı, Nor Radyo’da “Hênik”, Açık Radyo’da “Zîn”, Hayat TV’de “Keçiyolu” programlarını yaptı. Editörlük yapıyor.