Milos Forman: Uyumsuzların unutulmaz yönetmeni
Milos Forman, sinemada uyumsuz karakterlerin, düzene karşı çıkanların hikayelerini en iyi anlatan yönetmenlerden biriydi. Özellikle Amadeus ve Hair müzikallerini sinemaya uyarladığı, insanın aklını başından alan o müthiş filmleriyle asla unutmayacağımız bir isim olacak.
Guguk Kuşu'nun yönetmeni öldü. Dünya, hafta sonu 86 yaşında ölen Milos Forman'ı böyle andı. En ünlü filmi ona erken ve büyük bir başarı kazandıran Guguk Kuşu'ydu. Bir akıl hastanesinde hemşire Ratched'in baskıcı düzenine direnen McMurphy, bu dünyanın uyumsuzları için bir simge oldu. Jack Nicholson'ın da en iyi performanslarından biriydi ve beş Oscar kazanarak 1930'lardan beri kırılamamış bir rekoru egale etmişti film. Dünya belki de Milos Forman'ın kaçtığı sovyetik baskı rejimine karşı bir metafor olarak bu filmi zamanında çok sevdi. Ama çok sonra, Sovyetler artık bir umacı olmaktan çıktığında ve unutulduğunda bile her tür baskıcı, hizaya sokucu rejime ve toplumsal ilişkilere bir karşı çıkış olarak simgeleşti bu film. Aslında Forman'ın en iyi yaptığı şey de buydu; pırıltılı büyük filmler çekiğinde bile hep 'uyumsuzlar'ı anlatması.
Çekoslavakya'nın dahi çocuğu ülkesinin sinemasına yeni soluk katan bir isim olarak dikkat çekmişti. Hollywood da ondaki cevheri gördü ve 1970'lerde filmler çekmek üzere Amerika'ya gitti. Burada Guguk Kuşu ile kazandığı başarı onun yerini sağlamlaştırdı. Daha sonra çekeceği Amadeus'tan Larry Flint'e ve Hair'a farklı ve huzursuz karakterlerin birbirleriyle ve toplumla kurdukları inişli çıkışı ilişkiyi en iyi anlatan yönetmenlerden biri olduğu için belli ki bu kadar başarılı oldu.
Benim için Milos Forman, özellikle iki filmiyle iz bırakan bir sinemacı. Amadeus ve Hair. Ardından yazılanlarda çok da vurgulanmasa bile onun müzikli filmlerin en büyük isimlerinden biri olduğunu düşünüyorum bu nedenle. Amadeus, müzik tarihinin gelmiş geçmiş en büyük dehasını Wolfgang Amadeus Mozart'ı anlatıyordu. Sevilen bir tiyatro oyununun uyarlaması olan film, yerleşik düzenin hakimi saray bestecisi Salieri'nin, bu deli dolu çocuğa duyduğu kıskançlık üstüne kuruluydu. Ama daha çok Mozart'ın uçarı, adeta çocuksu kişiliğine odaklanıyordu. Gariptir, daha sonra iyi bir kariyer yapamayan Tom Hulce, kahkahalar atarak ortalarda gezinen sevimli, karısı Constanze'nin seslendiği gibi tam bir 'Wolfie'ydi. Sadece kısacık ömrüne sığdırdığı inanılmaz sayıdaki besteleri sayesinde değil, yaşama tarzıyla da bir uzaylı gibi gelip geçen Mozart'ın müziğinin neşesi, filmin de aslında acıklı sona doğru ilerleyen Viyana atmoserine tezat bir neşeye kavuşmasını sağlıyordu. Milos Forman'ın, Mozart'ın müziğinin temel taşlarını, başta operaları olmak üzere, en sevilen eserlerini ustaca kullanarak müthiş bir müzikal yarattığının söyleyebiliriz. Öyle ki, 1980'lerde bu filmi seyreden bizim gibi genç insanların Mozart'ı tanıyıp sevmelerini de sağlamıştı. Ama yaptığı daha önemli şey, müzik dünyasının bu en önemli ismini çok insani ve dokunaklı bir hikayenin kahramanı kılabilmesiydi. Öylesine etkili bir film oldu ki Amadeus, bugün yine, herhangi bir sahnesinden izlemeye başlayın kapılıp gidersiniz.
Tıpkı Hair gibi... İlginçtir, 1967'nin bu çok sevilen müzikalini 12 yıl sonra 1979'da çekmiş. İlginç olan şey, filmin o zaman yeterince beğenilmemiş olması. Çünkü artık çiçek çocuklar yoktu, film uzundu ve bir sürü dans sahneleriyle fazla da ilgi çekmemişti. Ama bana öyle geliyor ki zamana en çok direnen, hatta zamanla daha da değerlenen filmi oldu Forman'ın.
Hair, şimdi 50. yılını kutladığımız o 68 ruhuna, hippi kültürüne ve müziğe dair müthiş bir filmdir. Vietnam Savaşı'na katılmak üzere küçük kasabasından çıkıp gelen Claude Hooper Bukowski, Centrel Park'ta tanıştığı hipilerin dünyasına dahil olur. Orada özgürlüğü, aşkı ve politikayı tanır. Claude'un sevgilisiyle buluşabilmesi için bir günlüğüne yerine geçen George'un kendini savaşa giderken bulması belki de filmin en unutulmaz sahnelerinden biridir. Ama tabii ki ünü filmi de aşan sahne o muhteşem Aquarius şarkısının söylendiği, parktaki harikulade kareografidir. İnsanın aklını başından alan müzikler ve danslarla çiçek çocuklarının kaygısız, uyumsuz ama neşeli ve sevecen dünyasını bir parkın sınırları içinde anlatmayı bilen unutulmaz bir filmdir Hair. Filme esin veren o ünlü müzikali de onlarca yıl yaşatan, sound track albümleriyle, bizim gibi sonradan onu keşfeden nesilleri etkileyen sinematografisiyle klasikleşmiş bir film. Şarkılarının buruk coşkusu kadar, film karakterlerinin canlılığı, içerdiği aşk, dostluk ve düzene karşı çıkma kapasitesiyle izleyenleri yıllardır büyülemeye devam ediyor.
Uyumsuz karakterlerin, unutulmaz müzikallerin yönetmeni Milos Forman'ı çektiği onca film, inişli çıkışlı hayatı, soğuk savaş döneminin simgesi olan hikayesi ve bir çok başka şeyle anmak mümkün. Ama bence sadece bu iki filmi yapmış olsaydı bile sinemanın en büyük bir kaç ismi içinde ölümsüzlüğü yakalamış olurdu, ki zaten öyle oldu...