Kore baharındaki 'parlamayan' yıldız
Trump kendi hesabına ‘yaramazları ancak büyük sopa yola getirir’ diye sonuç çıkarıyor olabilir. Düğümlerin ancak böyle çözüleceğine inananlar aynı sertliği İran gibi ülkeler için de istiyor. Bu bir stratejiye dönüşürse çok tehlikeli bir gidişatın önünü açabilir.
Biri ‘büyük’ diğeri ‘küçük’ iki buton arasındaki didişmeler yüzünden dünya ‘nükleer savaş çıktı çıkacak’ diye nefesini tutmuşken bölünmüş Kore’nin liderleri nefesimizi tutarak izlediğimiz başka bir şey yaptı: Kim Jong-un ve Moon Jae-in 27 Nisan’da barış için buluştu. Liderler düzeyinde üçüncü buluşma olsa da tarihi bir adımdı. Askeri bölgedeki karşılaşma, kucaklaşma, gülümseyen ve gülümseten pozlar tarihe geçecek nitelikteydi.
2000 ve 2007’de Koreli liderler Kuzey’in başkenti Pyongyang’da buluşmuş, iki devlet 1972’den bu yana üst düzeyde 5 ortak açıklama yayımlamıştı. Sonuncu buluşma Kuzey’den bir liderin Güney’e geçmesi bakımından bir ilk ve öncekilere göre daha umut verici.
İnsanlığı gülümseten bu adımın getirdiği krediyi ‘Büyük Roket’ Donald Trump’a yontanlar çok. Hatta İngiliz gazetesi Telegraph’a yazan Daniel McCarthy gibi Batılılar, Nobel Barış Ödülü’nün Trump’a verilmesini önerdi. Sürecin diğer bütün aktörlerini de fotoğrafa eklersek benim oyum Moon’adır.
Evvela halkına barış vaat etmiş ve Kuzey’e uçup muhataplarıyla görüşmüş iki selefinden farklı olarak Moon’un kökleri kuzeyde. Bu da onu daha hassas ve barış için daha fazla adanmış kılıyor. Ailesi, Amerikalılar tarafından ‘Noel Kargosu’ adı verilen operasyonla Hungnam’dan alınıp güneydeki Busan’a tahliye edilmiş. Moon savaşın son yılı 1953’te Busan’a komşu Geoje kentinde doğmuş, mülteci kampında yaşamış, inanılmaz yoksulluklar içinde büyümüş ve büyük bir dirayetle okuyup avukat olmuş. Sicilinde iki önemli ayrıntı dikkat çekiyor: Amerikan himayesinde terör rejimi inşa eden Park Chung Hee diktatörlüğüne karşı öğrenci hareketinin lideri ve insan hakları savunucusu.
İkinci olarak 2017’de iktidara gelirken en önemli vaat olarak halkın önüne barışı koymuş bir lider.
Üçüncüsü tüm Güney Korelilerde 70 yıldır yerleşmiş hissiyatı o da taşıyor: “Amerikalılar Seul’u korumak için asla Los Angeles’ı feda etmez.”
Trump büyük düğmesine basıp Pyongyang’ı vurduğunda kuzeydeki kardeş de misilleme olarak Seul’u vuracak. Her Amerikan-Kuzey Kore geriliminin Güney’e yaşattığı korku bu.
***
Gerçi Kim geçen kasımda ABD’nin her kentini vuracak ağır savaş başlığı taşıyabilen kıtalararası balistik füze geliştirdiklerini duyurarak oyunun kurallarını biraz değiştirdi ama bir savaşın bedelini sadece Kuzey değil 25 bin Amerikan askerinin üslendiği Güney’in de ödeyeceğini herkes biliyor.
Bu hissiyatla hareket eden Moon, Trump ile Kim arasındaki restleşmenin tehlikeli sonuçlarından kaçınmak için yegâne seçenek olarak barış stratejisine asıldı.
Moon’un manevralarından en önemlisi Kuzey Kore’yi Kış Olimpiyat Oyunları için Güney’e davet eden jestiydi. Amerikalılar buna çok bozuldu.
Öncesinde Kim yeni yıl konuşmasında, "Bütün ABD, nükleer silahlarımızın menzili içinde ve bir nükleer düğme her zaman masamda duruyor" demiş, Trump da 3 Ocak’ta şu tweetle karşılık vermişti:
“Benim nükleer düğmem seninkinden çok daha büyük ve güçlü."
Bu gerilimi fırsata çeviren Moon, Kış Olimpiyat Oyunları’na Kuzey Kore’yi davet etti. Kim, Güney’e saldırılardan sorumlu tutulan ve yaptırım listesinde bulunan eski askeri istihbaratçı General Kim Yong Chol başkanlığında yedi kişilik heyeti törene gönderdi. Heyette Kim’in kız kardeşi Kim Yo Jong da vardı. Heyet, 25 Şubat’taki törende ABD Başkanı Yardımcısı Mike Pence ve Trump’ın kızı Ivanka’nın hemen arkasında oturtuldu. Moon tören başlarken önce İvanka’nın, ardından Kim Yong Chol’un elini sıktı.
Moon ibrenin yönünü gerilimden müzakereye çeviren temaslarını sürdürdü ve başardı.
Halbuki Trump, Moon’un izlediği politikadan rahatsızdı. Moon’u 3 Eylül’deki tweetinde appeasement (düşmana ödün vererek savaştan kaçınma) taktiği gütmekle suçlayıp artık bunun işe yaramadığını anlamaları gerektiğini savunmuştu. 19 Eylül’de BM Genel Kurulu’ndaki konuşmasında da ABD’yi tehdit ederse Kuzey Kore’yi haritadan sileceklerini söylemişti.
Yine de Moon restleşmeler arasında taraflarla diyalogdan şaşmadı. Pyongyang ile işe yarar tek diyalog kapısı olan Pekin’i de devrede tuttu. Çin’in yapıcı katkısı olmadan bu işlerin ilerlemesi zor. Rusların da bu işte tuza vardır ama niteliğine vakıf değiliz. 27 Nisan öncesindeki diplomasi trafiği perde arkasındaki aktörlere dair de fikir veriyor: 25-28 Mart’ta Pekin’de Kuzey Kore-Çin zirvesi, 10 Nisan’da Moskova’da Kuzey Kore-Rusya Dışişleri Bakanları toplantısı, 17-18 Nisan’da Mar-a-Lago’da Japonya-ABD zirvesi. Bu buluşmaları Koreliler zirvesi izledi.
Trump’ın tweetleriyle Kuzey Kore’yi yerle bir etme tehdidinin Kim’i barışçıl sürece girmeye mecbur bıraktığına dair peşin hükümler var. Beri tarafta, Kim’in 2016’dan bu yana 6 nükleer deneme yapıp füze menzilini Amerika’yı vuracak şekilde uzatarak eşit müzakere koşulları yarattığını düşünenler de var. Güçler arasındaki dengesizlik büyük boyutta olsa da ‘zorun oyunu bozduğu’ önermesi her iki taraf için de geçerli olabilir.
***
Tarihi zirvede imzalanan deklarasyonun tarafları bir barış anlaşmasına götürüp götürmeyeceğini kestirmek boyumuzu aşıyor. Bundan önceki denemeleri başarısız kılan Kore Yarımadası’nın nükleer silahlardan arındırılması meselesiydi. Kuzey’in şartı bölgedeki donanma gemilerinde nükleer silah bulunduran ABD’nin kara ve deniz unsurlarıyla adayı terk etmesi.
Japon İmparatorluğu’nu atom bombasıyla yenilgiye uğrattıktan sonra bölgeye çöreklenmiş, işgal valisi atamış, eski koloni ordusunda yer almış işbirlikçi Korelilerle düzen kurmaya çalışmış, bağımsız ve birleşik Kore için savaşan güçleri bastırmış, izlediği politikalarla adanın bölünmesinde birinci dereceden rol almış, iki halk arasında düşmanlığı kalıcılaştırmış, İkinci Dünya Savaşı’nda Avrupa’ya atılan bombaların toplamından daha fazla Kuzey’e bomba atmış, sulama tesislerinin yüzde 70’ini imha etmiş, yıllardır da abluka ve ambargolarla ülkeyi nefes alamaz hale getirmiş olan ABD’nin çekilmesi şartı yerinde bir taleptir. Tabii ki ‘liderlerine tapınan sersefil halk’ ve ‘korkunç diktatör’ nitelemelerinden geçilmeyen bültenleri okumaktan Korelilerin niye bu hale geldiğini (diktatör güzellemesi yapma hatasına düşmeden) sormaya da vakit kalmıyor.
Barış gelecekse nükleer silahlarla birlikte ABD’nin nükleer ve konvansiyonel varlığına da son verilmesi gerekiyor. Çünkü Amerikan güçleri varlığını korurken Pyongyang’ın kolayca nükleer programını çöpe atacağını beklemek fazla naiflik olur.
Tarafların bu konuyu nasıl ele aldıklarını ve ne tür adımların atılacağını şimdilik bilmiyoruz. Belki bu mesele Kim ile Trump’ı bekleyen tarihi zirvede ciddiyetle ele alınacak. Ayrıca bu buluşma öncesi konu 9 Mayıs’ta Japonya, Çin ve Güney Kore liderlerinin Tokyo zirvesinde de gündeme gelecek. 10 Mayıs’ta Moon’un ABD’ye uçup Trump’ı bilgilendirmesi bekleniyor.
Bu trafik Trump’ı ciddi bir karar sürecine sokabilir. İkna olması gereken sadece Kim değil. Amerikan silah üreticileri barışı sevmez. Bakalım ‘Önce Amerika’ sloganı o vakit neyi gerektirecek. Trump tweetleriyle savaş vaat ederken borsada tırmanışa geçen ABD’nin en büyük 5 silah üreticisi Kim ile Moon’un el sıkıştığı gün 10.2 milyar kaybetmiş. (Lockheed Martin yüzde 2.5, Northrop Grumman yüzde 3.4, General Dynamics yüzde 3.8, Raytheon yüzde 3.6 ve Boeing yüzde 1 gerilemiş.)
Her halükarda sürecin rotasında çok sert virajlar dursa da müzakerenin silahların önüne geçmesi son derece olumlu.
Bu arada Trump kendi hesabına ‘yaramazları ancak büyük sopa yola getirir’ diye sonuç çıkarıyor olabilir. Düğümlerin ancak böyle çözüleceğine inananlar aynı sertliği İran gibi ülkeler için de istiyor. Bu bir stratejiye dönüşürse çok tehlikeli bir gidişatın önünü açabilir. Sandıkları gibi Koreliler zirvesi büyük sopalının küçük sopalıyı hizaya getirdiğine dair genel geçer bir örnek teşkil etmeyebilir. Her zaman sopaları masadan kaldıran başka sopalar olabilir, irili ya da ufaklı.
Fehim Taştekin Kimdir?
İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1994’te başladı. Yeni Şafak, Son Çağrı, Yeni Ufuk, Tercüman, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Muhabirlik, editörlük ve dış haberler müdürlüğü yaptı. Ajans Kafkas’ın kurucu yayın yönetmeni olarak Kafkasya üzerine çalışmalar yürüttü. Kapatılıncaya kadar İMC TV’de “Doğu Divanı”, “Dünya Hali” ve “Sınırsız” adlı programların yanı sıra MedyascopeTV ve +GerçekTV’de dış politika programları yaptı. BBC Türkçe’nin analiz yazarları arasında yer alıyor. Al Monitor ve Gazete Duvar’da köşe yazılarına devam ediyor. Kafkasya ve Orta Doğu üzerine saha çalışmaları yürüttü. “Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal”, “Rojava: Kürtlerin Zamanı” ve “Karanlık Çöktüğünde” adlı kitaplara imza attı.
Rusya niye ‘Türkiye işgalci’ dedi? Ve Suriye’de birkaç senaryo… 18 Kasım 2024
Dünya barışını fanatikler sağlayacak: 'Tanrı Orta Doğu’yu Korusun!' 14 Kasım 2024
Erdoğan, Trump’ı yine tongaya düşürür mü? 11 Kasım 2024
Trump döndü, ABD iç savaştan sıyırdı... Ya dünya? 07 Kasım 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI