YAZARLAR

Helva kavurma vakti geldi

Öğrenmişti aslında Aykut Hoca hayatın futboldan ibaret olmadığını. Ama iş yine bir büyüğün başından geçince eskiye döndük. Hayat yine sadece futbol ve onun üstünden kurulacak sözde başarı oldu. O sebeple tribünden atılanlar normal geldi ona.

Bu topraklar insan üstünde ilginç etkilerde bulunuyor. Klasik söylemler var ya hani onun gibi. Mesela “Türkiye’de yaşamaya alışmış biri İsveç’te yaşayamaz” gibi. Ya da her birimizin komplo teorisyeni olması gibi. Ama son yıllarda görüyoruz ki bu toprakların havası iyi gelmiyor bize. En iyimizi bile bozdu artık bu hava. Siyasetçilerin ayrıştık dediği var ya gündelik hayatta görünen çok daha vahim. Çünkü nefret etmeye başladık bizim gibi düşünenden.

Bütün bu ortama rağmen bazı insanların yüzü suyu hürmetine dönüyordu dünya aslında. Ya nostaljiye tutunuyorduk Baba Hakkılara, Lefter’lere ya da Metin Oktay’lara. Ya da Süleyman Seba’nın büyüklüğünü gördüğümüze seviniyorduk mesela.

Tutunduğumuz dallardan biri de Aykut Kocaman’dı. Çünkü onun saygısına saygı göstermemek olmazdı. Onun gibiler olduğu için dediği gibi “Futbolda her zaman umut vardı.” Lakin gördük ki bu kirli hava onu da bozdu. İster 3 Temmuz süreci deyin, ister ülkenin genel hali. Ne derseniz deyin ama bir dal daha kırıldı tutunduğumuz.

Aykut Kocaman’ın ne futbolculuk ne de teknik adamlık kariyerine laf edecek durumda değilim: Kendimi orada görmem. Değil Aykut Kocaman, bir başka insanın karakterine dair yorum yapmak benim işim değil. Böyle düşünüyorum. Lakin gördüğüm olaylar üstünden bir analiz yapabilecek durumdayım.

O sebeple de Aykut Kocaman’ın sözleri üzerinden gidecek bu yazı. Amacım da ne bir yargılama ne de hedefe Aykut Kocaman’ı oturtma. Göstermek istediğim şey Türk futbolunun artık bitiş noktasına çok yaklaştığı.

3 Temmuz sonrasında en çok psikolojik yıpranmalardan birini yaşan insan kuşkusuz ki Aykut Kocaman’dı. Hatta o süreçten sonra 17 aylık bir inzivaya çekilen sonra da Konyaspor’la anlaşan Kocaman, kendisinden tam da beklediğimiz gibi şöyle demişti bir röportajında: “Ben Mevlana’nın 7 kuralına inanıyorum: Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol. Şefkat ve merhamette güneş gibi ol. Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol. Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol. Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol. Hoşgörülükte deniz gibi ol. Ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol."

Futbolda en çok Aykut Kocaman’a yakışan felsefelerden biriydi bu. Kariyeri boyunca bunu gösterdi zaten. Daha fazlası da vardı. Göründüğünün aksine içine kapanık biri de değil aslında Hoca. Ama işiyle konuşulmak istediği için hep susarken ya da futboldan konuşurken görüyorduk onu. Ama yine kendisinin de dediği gibi ‘İnsan her türlü davranabiliyordu. Ve hep bir açıklaması vardı.’ Aslı tehlikeli olan da buydu. Çünkü her şeyi kabul anlamına da geliyordu aslında bu cümle.

Lakin her şeye rağmen umutvardık o tarihlerde biz de. Hatta çok önemli bir beyanatta daha bulunmuştu Kocaman. “Bütün hayata futbol olarak bakıyordum bu zamana kadar. Bu kadar yoğunlaşma verimsizliğe de yol açıyormuş ayrıca, yaşayarak öğrendim.” Böyle düşünen futbol adamları varken neden umut olmasındı ki?

Ama unuttu Aykut Hoca bunu. Türkiye’nin üzerinde özellikle de İstanbul’daki puslu hava hafıza erozyonuna neden oldu. Öğrenmişti aslında Aykut Hoca hayatın futboldan ibaret olmadığını. Ama iş yine bir büyüğün başından geçince eskiye döndük. Hayat yine sadece futbol ve onun üstünden kurulacak sözde başarı oldu. O sebeple tribünden atılanlar normal geldi ona. "Her statta yaşanıyor" deyip geçebilmişti. Kan arayıp durmuştu boşu boşuna. Halbuki biliyoruz, en çok Aykut Hoca tahammül edemiyordu bunu yapanlara. Çünkü hayatta futboldan kazanmaktan daha fazla şey olduğunu yaşayarak öğrenmişti Aykut Hoca. Her şeyi bırakıp kendisi ‘yeter’ demeliydi. Derdi de. Çünkü "Rakibimizi elle atılan bir golle yenmek istemezdik. Üzgünüm" diyecek cesarete sahip olan da oydu. Ama dedik ya bu topraklar artık iyilikle, mantıkla, sağduyu ile yan yana duramaz hale getiriyor insanları. Bu yüzden kırıldı umudumuz.

Artık ya oturalım ve diyelim ki, “Hayatta futboldan daha önemli şeyler var. Futbol sadece onu güzelleştiren bir eğlencedir." Ya da hep birlikte helvasını kavuralım.


Onur Salman Kimdir?

Basına 2006 yılında Cumhuriyet gazetesinde stajyer olarak adım attı. İki aylık staj ve Cumhuriyet’in spor ekindeki yazılarda sonra Eurosport Türkiye’de spiker ve editör olarak çalıştı. 2009 yılında Radikal gazetesine editör olarak geçerken, Eurosport’ta da yarı zamanlı spikerlik yapmaya devam etti. Medya macerasına 2012-2016 yılında Hürriyet’te devam etti. 2016 yazından beri Gazete Duvar’da çocukluk hayalini sürdürüyor. Köken Eurosport olunca tahmin etmesi kolay. Asıl ilgi alanı ‘başka sporlar.’