(250+250) + 100 = 'IRAK'?
Ülkenin 24 Haziran-8 Temmuz arasındaki on beş gününde 7 Haziran-1 Kasım arasını hızlı çekim yaşamamalıyız. Yeni olası askeri serüvenler bu senaryonun içinde. Cumhuriyet tarihimizin en uzun on beş günü olacak. On beş günün ardından Irak’a mı uyanırız, Fransa’ya mı?
“Etti mi dohuz” gibi bir formül oldu, farkındayım. Sözelciden bu kadar aritmetik çıkar, hoşgörünüze sığınıyorum. Düşünceyi tahrik etmesi bakımından, rakamları yuvarladım ama sanırım sözü getireceğim yeri anladınız. 25 Haziran sabahından bahsediyorum.
Sayın Muharrem İnce’nin adaylığının olumlu etkilerinden biri de bu oldu. Siyaset konuşuyoruz. Olasılık hesapları yapıyoruz. Yeniden meclisin ulusal egemenliğin gerçek ve tek tecelligahı olduğunu anımsıyoruz. Cumhur ile milletin berabere kalacağı durumda, Kürtlere yüzümüzü dönüp ne diyeceğiz, onu konuşuyoruz. Yahut, konuşuyor muyuz?
Sayın İnce BBC Türkçe’ye konuşuyor: "Kürt meselesini samimiyetle, parlamentoda, yalan söylemeyerek ve cesur adımlarla çözeceğiz." Ekliyor: “Kürtlerle kırk yıldır bir çatışma ortamı var.” Ve yineleyerek, soruyor: “Bunu nasıl çözeceğiz?” Sizi bilmem, bana bir nefes temiz hava gibi geldi bu sözler. Altını kalınca çizmek isterim: “Kürtlerle” diyor, “PKK ile” değil.
Sayın Selahattin Demirtaş, Edirne Cezaevi’nden keza BBC Türkçe’nin sorularını yanıtlıyor: “Sadece seçim dönemleri için değil tümüyle silahların susmasını ve demokratik siyaset yoluyla sorunların çözümünü savunuyorum. Demokratik siyaset sadece bir dönemin taktik yöntemi değil asıl ve stratejik mücadele biçimi olmalıdır.”
Düz koşullarda, “normal şartlar altında” diyelim ona, HDP’nin baraj sorunu yaşamayacağını öngörebiliyoruz. Ya bıraktırılırsa? Buraya hariciye günlerimden bir kıdemli büyükelçimizin sunturlu ifadesini alıntılayayım: “İstifham işaretinin çengeli zihnimin ucuna takıldı.” Açıp sözlüğe, “istifham” ne demekmiş diye baktığımı anımsıyorum.
Her renkten demokratın aklına takılan bu sanırım. Değerli siyaset bilgesi Sayın Nesrin Nas’ı çırpınır gibi HDP’nin “sıfır baraj” ittifakına alınması için uğraştıran kaygı buydu örnekse. Al takke, ver külah altmış sandalye HDP’den alınır, AKP’ye gider mi? Bu defa CHP sandıklara sahip çıkabilecek mi? Yalova’da oy çuvallarının üzerine oturup, sonunda haklı çıkan Sayın İnce Kürd'ün hakkını da yedirmez mi?
Vizyon adı altında “manifesto” açıklayıp, on altı yıldır ülkeyi yönetip de “OHAL kalkacak” bile diyemeyen bir baskın adaya karşı “Millet”+Kürtler, yani devlet aygıtını kullananlara karşı halkın referandumlaştırdığı bir seçim. “Stratejik” oy kullanma sorumluluğu gösterecek CHP seçmeni HDP’ye 7 Haziran’daki gibi barajı fersah fersah aştırır mı?
Güzel şeyler oluyor: Sayın Perinçek’in ıkına sıkına yüz bini bulamaması (yazının yazıldığı sırada) kimilerinin kendilerinde vehmettikleri o sözde derinliğin sığlığını gösteriyor. Yeni derinler de, o küçükler, o jöleliler, o kalınlar da 25 Haziran sabahı derinliklerinin ancak yarı bellerine gelen sığlığında uyanabilir. Rengarenk bir meclisimiz olabilir. Hayali bile heyecanlandırıcı değil mi?
Kim gelirse gelsin, HDP barajı aştığı takdirde, TBMM denetiminden kaçınılamayacak. Ters taklayla yuvarlanmakta olduğumuz “tezgah” bozulacağa benziyor işte. Ne demişti Sayın Erdoğan 24 Nisan 2018 tarihli AKP grup toplantısında: “Bunlar OHAL'in olmamasını tavsiye ediyorlar. Tezgah bozulacak o yüzden, size biz bu tezgahı bozdurmayız.”
O tezgahı yine 7 Haziran’da olduğu gibi HDP’nin barajı aşması dağıtabilecek. HDP’nin şimdiden muhalefeti ağırlık merkezi olmayı değil hükümetin ortağı olmayı hedeflemesi bence doğrusu. Sayın İnce’nin de iş 8 Temmuz’a taşındığı takdirde, HDP’siz bir yönetim düşünmediğini zamanı gelince duyurması, aynı biçimde.
Tuhaf belki ama Sayın Erdoğan kendi düzenlediği sahneyle, zamanında eleştirdiği ne varsa hepsini yaşıyor, daha da yaşayacağa benzer. Erken seçim, OHAL, askeri vesayet, koalisyon hükümetleri, TBMM denetimi. Şimdiden seçim ittifaklarının TBMM çatısı altına girilince dağılacağı ve başkanlık rejimi kağıt üzerinde başlasa da partiler arası görüşmelerle hükümetin kurulacağı bir dönem kapımızda.
Sayın İnce’ye düşen sorumluluk da ağır. Ülkenin 24 Haziran-8 Temmuz arasındaki on beş gününde 7 Haziran-1 Kasım arasını hızlı çekim yaşamamalıyız. Yeni olası askeri serüvenler bu senaryonun içinde. Cumhuriyet tarihimizin en uzun on beş günü olacak. On beş günün ardından Irak’a mı uyanırız, Fransa’ya mı?
Özcesi, 24 Haziran yeniden yön belirleme (“correction”?) referandumunda top yine Kürtlerin ayağında ve Kürtlerin (Alevilerin, LGBTI’lerin, marjinallerin vs.) mutlu olamayacağı bir ülkede hiçbir yurttaşın mutlu olamayacağını kavrayacak demokratik bilinçte. Tamam.
Aydın Selcen Kimdir?
1969 İstanbul doğumlu ve Saint Joseph Lisesi ile Marmara Üniversitesi İngilizce Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunudur. 1992-2013 arasında Dışişleri Bakanlığı'nda meslek memuru olarak çeşitli görevlerde bulundu. Son olarak 2010-13 tarihleri arasında Erbil Başkonsolosluğu görevinde bulundu. Merkeze döndüğü gün "memuriyetten istifa etti." Genel Energy petrol şirketinde bir buçuk yıl siyasi danışmanlık yaptı. 2015'den beri bağımsız olarak özellikle Irak ve Suriye konularında yazıyor. Galatasaray kongre üyesidir. Alaz adında bir kızı var.
Kürt yurttaşların derdine Diyarbakır'dan bir bakış 06 Ekim 2021
Soçi'nin ardından dış politikada dağınıklık sürüyor 03 Ekim 2021
Almanya seçimlerinden bize bakan sonuçlar 29 Eylül 2021
Erdoğan'ın görkemli New York seferi 26 Eylül 2021 YAZARIN TÜM YAZILARI