YAZARLAR

Gökyüzü eliyle Şükriye Erden’e

Sen kuşları merak etmeye devam et yine de. Onlar göğün meyveleridir. Her baharda yeniden kanat alıştırırlar.

.

Sevgili Şükriye ablam,

Nasılsın, iyi misin?

Evvela buradan oraya kadar çok çok selam eder, güzel günler dilerim. Dilerim iyisindir. Beni soracak olursan, herkes gibiyim. Burada havadis yoktur. Orada havadis varsa lütfen yaz.

Gönderdiğin mektubu herkes gibi ben de aldım. Ellerin dert görmesin. Yazdığına göre özgürlük denen şey direnerek elde edilen bir şeymiş. Faşizmin aynasında yansıyan şey, yenilgi imiş. Dönmemek üzere gidenlerin yenilgisi.

Faşizmin bekçilerinin üstünü çizdiği bütün sözcüklerini okuduk. Hiçbirini silememişler. Dünyayı cehenneme çevirebilirler ama güçleri sözcükleri silmeye yetmez. Özgürlüğü müjdeleyen sözcüklerin üstü değil, altı çizilir çünkü.

Buradaki zindan oradaki zindandan biraz daha geniş. Dev bir garnizon. Yine de “hiçbir şey anlamamış yaşamaktan” dizesindeki kişi benim sanki. Sürekli bir dehşet çığı içinde geçip giden yıllar. Hep sevgi dolu bir bilgiye inandım. Bu yüzden egemen olan nefret bilgisini anlamayı reddettim.

Ama artık yarım asra merdiven dayayan biri olarak diyebilirim ki gördüğüm en büyük mucize, haklı olanların yenilmezliğiydi. Şurada Cizre’nin bir bıçakla kesilmiş rüyası, Sur’a düşen dağın gölgesi, Soma’da yan yana ölüp yan yana yatanların gecesi, Sivas’ta yanan bir saatin yelkovanı var. Ama direnenler yediveren gül gibi yeniden dirildiler hep.

Demek direnen yenilmiyor. Sana bu mektubu getirecek göğün uzun bir düşe benzemesi gibi bir bilgi bu. Duvarlardan dönen, demirlerden artan, nemden yansıyan, karanlıktan türeyen şey hep bu bilgi işte. Ellerinle daha çok konuşacaksın belki, kapılar dopdolu bir boşluğa açılacak belki, yerden soğuk bir ışık yükselecek, güvercinler her zamanki gibi yadırgayarak bakacak, dikenli teller bir gülün kokusunu saklayacak belki. Sense hülyanın yorgun dizlerine bakacaksın. Ne kadar da haklı olduğunu düşüneceksin. Baharın erken gelişine sayılacaksın.

Mektubun ortalarında yazdığın gibi, kuzularının arasına dalan kancıl çakalların böğürtüsü yavaş yavaş kesiliyor işte. Bir vebaydı, uzun sürdü. Geçiyor.

Geniş bir aydınlığa gülümseyen kuşları düşünüyorum demişsin. Biraz canını yakabilir bu, ama onlara da yapmadıklarını bırakmadılar. Kuşun yuvasına, ayının inine, yılanın deliğine, balığın suyuna, ağacın köküne, dağın yamacına, “Kuzey ırmaklarının köpüklü enseleri”ne, zeytine, zeytinin dalına, dalın yaprağına, yaprağın damarına da dadandılar. Bu kâbusu bir daha görmemeliyiz.

Sen kuşları merak etmeye devam et yine de. Onlar göğün meyveleridir. Her baharda yeniden kanat alıştırırlar.

Mektubuma son verirken çok çok selam eder, kuzuların için çırpınan kalbinden öperim. İlk ilkyazda bir kırkikindiye sarılman dileğiyle.


Selim Temo Kimdir?

27 Nisan 1972’de Batman’ın Mêrîna köyünde doğdu.2000 yılında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Etnoloji Bölümü’nden mezun oldu. 1997’de Yaşar Nabi Nayır Şiir Ödülü, 1998’de Halkevleri Roman Ödülü’ne değer görüldü. Yüksek lisansını (“Cemal Süreya Şiirinde Bedenin Yazınsallaşması”) ve doktorasını (“Türk Şiirinde Taşra: 1859-1959”) Bilkent Üniversitesi Türk Edebiyatı Bölümü’nde tamamladı. 2009’da Mardin Artuklu Üniversitesi’nde yardımcı doçent olarak çalışmaya başladı. 2011’de, Exeter Üniversitesi’ndeki (İngiltere) Centre for Kurdish Studies’de konuk hocalık yaptı. Hrant Dink Vakfı tarafından “dünyada, geleceğe dair umudu çoğaltan kişiler”den biri sayılarak “2011’in Işıkları” arasında gösterildi. Radikal gazetesinde başladığı köşe yazarlığına (Kasım 2013-Kasım 2014), Ocak 2017’den beridir Gazete Duvar’da devam ediyor. Dört Türkçe iki Kürtçe şiir kitabı, bir romanı, iki antolojisi, 12 çocuk kitabı, yedi roman-öykü çevirisi, iki şiir kitabı çevirisi, bir çevrimyazısı, bir gazete yazıları ve iki edebiyat kuramı kitabı yayımlandı. 6 Ocak 2017’deki 679 sayılı KHK ile üniversiteden ihraç edildi. Amed’de yaşıyor.