Peki tamam eyvallah
Umudu kimse vermez, veremez bize. İlham bulmak için bile o umudu içimizden üretmemiz gerekir. İnsanın onuruna, güzel günler umuduna kastedilen bir düzende ise umut, başlı başına bir direniştir artık. Selahattin Demirtaş’ın şahsında bulduğum budur. Umutsuzluğu tükürerek, acıya rağmen bulunan umut. Üzerine titrenen, sıfırdan yeniden yeşertilen umut.
Kelimelere sözlüklere bile sığmayan anlamlarını veren ne? Hayat. Üzerinde mutabakat sağladığımız kullanım. O kullanım dediğin de hayat tecrübesinden başka bir şey değil. Kelime yerini bulduğunda, cuk oturur. O kadar ki düzinelerce cümleyi yan yana getirsen o minicik kelimeye sığışanları aktaramazsın. Hele de ünlem sayılabilecek tek kelimeler. Onlar bir kainattır.
Peki misal, hiç de içine sinmeyen bir şeylere razı gelişi, “İstediğim bu değildi ama öyle olsun bakalım” halini tarif eder. Gönülsüz bir evettir. İnsandan azaltır bir şeyleri.
Tamam dediğinde oysa gerçek anlamda onay verirsin. “Ha şöyle” dersin. Kendini özne hissedersin. Bildirdiğin bir karardır ve her zerresiyle senindir.
Bazen tamam dediğinde ve o tamam eşliğinde misal, sol elini şöyle bir kaldırdığında “Hele bir durun artık. Yetti bu kadarı” demiş de olursun. Bunca şeyin beş harfe, iki heceye, tek bir kelimeye sığması mucizedir ama tam da böyledir işte.
Son günlerde sosyal medyada yaygınlaşan T A M A M etiketi tam da kelimenin bu iki anlamını içeriyor.
Her şey Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın partisinin grup toplantısındaki "Şayet bir gün milletimiz 'Tamam' derse, ancak o zaman biz kenara çekiliriz" sözlerinin ardından sosyal medyada muhalif parti liderleri ve adaylarının da aralarında bulunduğu 2 milyona yakın "Tamam" etiketli mesajın paylaşılmasıyla başladı. Etiket Türkiye ve dünya listesinde "TT" (Trend Topic) olarak, en üst sırada yer aldı.
Bütün bunların içinde benim için en anlamlısı yaklaşık 1.5 yıldır Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan HDP’nin eski Eş Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş'ın Twitter paylaşımı oldu: "Ketılda arıza vardı, onun için geciktim. T A M A M"
Mizah, üzerinde çalışılıp öğrenilecek, sonradan edinilecek bir şey değil. Kişiliğinizin, hayata bakışınızın içinde varsa var. Selahattin Demirtaş, mizahı hem kişisel hayatının hem siyasi mücadelesinin parçası kılmış bir lider. Yok yere, en haksız ve keyfi şekilde rehin tutulduğu cezaevini, yine umudun merkezi kılabilen istisna bir kişilik. Mizah, acının en dibinden geçenlerin, öfkesini diri tutup kine teslim olmayanların harcı. Zekâyı ve iradeyi kaderle birleştirebilenin, en hakiki okulu hep hayat bilenin kudreti. Ne mutlu bundan nasiplenebilen bizlere.
Sosyal medyada kampanya halini alan bu mesajlara AK Parti'den tepki gecikmedi elbette. Parti Sözcüsü Mahir Ünal, yine Twitter hesabı üzerinden yaptığı açıklamada, şunları söyledi: "Cumhurbaşkanımıza FETÖ’nün, PKK’nın ve küresel efendilerinin neden düşman olduğunu biliyoruz. Mesela Twitter’da TAMAM başlığını ele alalım; tweetlerin çoğu FETÖ’nün ve PKK’nın etkin olduğu ülkelerden atılıyor. Çoğu bot hesaplar. Yunanistan’ı da anlayabiliriz. Ya içeridekiler. Muhalefeti itham altında bırakmak gibi bir kastım asla söz konusu olamaz ama muhalefetin Cumhurbaşkanımıza düşmanca saldıran Türkiye karşıtı güçlerle dilini, söylemini ayrıştırması gerekmez mi? Sandığın ne anlama geldiğini anlamayan klavye kahramanları, 24 Haziran gecesi görüşürüz."
Bu iç mihrak, dış mihrak söylemi de zaten kendi içinde tamam denen şeylerin başında geliyor. “Yeter artık, tamam” anlamındaki tamam. Demirtaş’ın durduğu, teslim olmadığı yer tam da bu kutuplaştırma çizgisi. Dünyayı güzelleştirme, özgür, adil ve eşit yaşama vaadi.
O zaman Turgut Uyar’ın unutulmaz şiiri Acının Tarihi’ni yâd etmenin de tam vaktidir. Bir yokluk, yoksunluk, eksiklik halini, bunun kabarttığı öfkeyi anlatan şair, hayatın en ince güzelliklerinin daha da belirgin kıldığı bu olmayana isyan halini önce bir zirveye taşır.
ben şimdi diyorum ki bir bak şu alanlarasokaklara köprülere kiremitsiz damlara
taşlara sopalara aman vermez silâhlara
şehir haritasına trafik lâmbasına kan içinde adamlara
kan içinde adamlara
kan umutsuzluktur
ona kendini hazırla
ne kadar yalnız olduğumuzu hep hatırla
açlıkları yoklukları kırımları
-örneğin sensiz olmak ömrümün bir akşamında-
bir bölgeden birine giden orduları uçaklarla
yalanlar ihanetler karmakarışık limanlar
iki şeyin apansız karşı karşıya geldiği dünyada
Özelde ve genelde savaşın ve ihanetin kapanmaz yarasıdır taşınan. Bir ülküde, bir aşkta, bir dostta yanılmanın katlanılmazlığıdır. Ama hayat bu işte; tam da kaybettiğin yerden çoğaltır seni. Devamı ve sonu budur şiirin. Büyüsü de…
ben şimdi diyorum kibuna inanmak gerek
bir susam gibi boyuna sulamak umutsuzluğu
ve direnmek
hep direnmek devam etmek adına
diyorum ki acılığı eksilmesin ağzımızdan
boyuna tükürmek için
boyuna
Umudu kimse vermez, veremez bize. İlham bulmak için bile o umudu içimizden üretmemiz gerekir. İnsanın onuruna, güzel günler umuduna kastedilen bir düzende ise umut, başlı başına bir direniştir artık.
Selahattin Demirtaş’ın şahsında bulduğum budur. Umutsuzluğu tükürerek, acıya rağmen bulunan umut. Üzerine titrenen, sıfırdan yeniden yeşertilen umut.
Ha bir de eyvallah var değil mi? Artık söylenecek söz kalmadığında ettiğin söz. Bir tevekkül hali. Kemâle eriş. Ve hınzır bir umut. “Sen öyle bil, dahası var” itirafı.
Eyvallah değişmeyen her şeye. Selam olsun umudu çoğaltanlara. Selam ve şükran olsun Demirtaş’a.