Kürt meselesi: Sıkıldık
Yurttaşın biri, bazıları, “Kürdüm Kürdüz bir sözümüz var” diyor. “Sus” diyoruz hemen. Yahut “yahu biz kardeşiz gel hele şöyle yamacıma” diyoruz. “Sözüm var” diyor yurttaş, “Kürdüm ben”. “Dur devamını getirme, gel bir soluklan hele hemşehrim” diyoruz. Bıkkınlık verici.
Hakikaten sıkılmadınız mı? Dön baba dönelim, dönüp dönüp aynı yere geliyoruz. Düşünce üretemiyoruz. Örnek alamıyoruz. Soru soramıyoruz. Öneri geliştiremiyoruz. Performans ölçemiyoruz. Bağırmadan tartışamıyoruz. Yüz yüze bakamıyoruz. Yıl olmuş 2018.
Selahattin Demirtaş’ın demokratik siyaset dediği yerde, Hatip Dicle gerilla savaşı olasılığından söz ediyor. Bir gün önce kampanyaların özgürce yürütülmesinin başat görevi olduğunu söyleyen İçişleri Bakanı, bir gün sonra sosyal medya denetiminden, ne idüğü belirsiz “üçüncü gözden” bahsediyor.
“Sıfır baraj” diye çıkılan yolda, HDP’ye “baraj yalnızca sana var” deniyor. Eşitlikçilik diyen, bireysel özgürlüğü ıskalıyor. Kamu desteği isteyen, devlet aygıtında reform gereksinimini unutuyor. Herkeste, hepimizde kerameti kendinden menkul bir bilgiçlik had safhada.
Adam yazmış: “Arkadaşlar, liberallik ahmaklıktır, konu tartışmaya kapalı.” Bu iletiyi aktardığım Dr. Baran Alp Uncu, dönüp ardındaki rafa uzanan güngörmüş bir eczacı gibi, uzanıp çantasından Norberto Bobbio’nun “Liberalizm ve Demokrasi” kitabını çıkarıp, uzatıyor.
Bobbio, 1909’da doğmuş, 2004’te ölmüş. Kabaca yirminci yüzyılı baştan sona yaşamış yani. Tüm ömrünü Torino’da geçirmiş. Hukuk, siyaset felsefesi, Mussolini’ye direniş, köşe yazarlığı (“La Stampa”) ne ararsan var. Siyaseti de denemiş, onu becerememiş. Acaba Torino gibi bir yerden ayrılmayı neden hiç düşünmemiş?
Etrafıma bakıyorum, binalar yıkılıyor, binalar yapılıyor. Süregiden yıkımın tam ortasındayız. Yalnızca Kadıköy’de son beş senede Gezi Parkı’ndaki toplam ağaç sayısının herhalde beş yüz katı ağaç yok olmuştur. Ağaçlar yok oluyor, toprak da kazılıp, beton oluyor. Bir ara geceleri kirpi görür olmuştum sürekli.
Demek ki kirpicikler buralarda arka bahçelerde halen dahi yaşıyorlarmış. Yuvaları kazılınca, gözlerini kırpıştırarak sözcüğün tam anlamıyla saklanacak delik arıyorlar. Bobbio, talihli bir kirpiydi belki. Acaba, avuçlarını gözlerine bastırıp “anlatamıyorum” diye yakındığı hiç olmuş muydu?
Evirip çeviriyorum kitabı elimde. 1988’de yazılmış. Yani 79 yaşındayken. Yani annemin şimdi olduğu yaşta. Annem gazete dahi okuyamaz oldu. Oysa Bobbio o yaşta bu kitabı yazmış. Pırıl pırıl bir zihin ve o denli berrak bir üslupla. Dr. Uncu’ya soruyorum “kitabın Türkçesi varsa, Selahattin Başkan’a ulaştırsak mı?” diye.
“Sağ ve Sol-Bir Politik Ayrımın Anlamı” kitabının Türkçesi varmış. Belki okumuştur zaten Demirtaş. Sevgili İrfan Aktan’a yazılı verdiği söyleşide beş yüzün üzerinde kitap okuduğunu aktarıyor içeride. Okumaya, yazmaya zaman ayırabildiği için tutsaklığı bir fırsata çevirmiş. Belki okumuştur Bobbio’yu da.
Kürtlerin değil, Türkiye’nin şansı Demirtaş. En etkin katkı sunabileceği dönemde tıkmışız Edirne Cezaevi’ne. Adam cumhurbaşkanı adayı. Oy verirsiniz, vermezsiniz başka. Cumhurbaşkanı adayı, hakkında mahkeme kararı yok. Tutuklu, cezaevinde. Neden? Kaçma şüphesi var.
Bobbio, Torino’dan kaçmayı hiç düşünmemiş tevekkeli. Bireysel özgürlükler, toplanma hakkı, örgütlenme hakkı, basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü, yasa önünde eşitlik, laiklik, çoğulculuk, ademimerkeziyetçilik. Zor değil, yenilik değil, keşif, icat değil. Yıl 2018.
Yurttaşın biri, bazıları, “Kürdüm Kürdüz bir sözümüz var” diyor. “Sus” diyoruz hemen. Yahut “yahu biz kardeşiz gel hele şöyle yamacıma” diyoruz. “Sözüm var” diyor yurttaş, “Kürdüm ben”. “Dur devamını getirme, gel bir soluklan hele hemşehrim” diyoruz. Bıkkınlık verici.
Yıl 2018. Elli yaşına gelmek üzere bir hariciyeci ıskartası başlık atmış: “Kürt meselesi”. Altını dolduracak. Ne desin adam? Diyecek yeni bir şey kaldı mı? Tutunmaya çalışıyoruz. Bir umut. Muharrem İnce’nin “Kürt meselesini mecliste, samimiyetle ve cesurca çözeceğiz” demesine.
Bir başka doktor, Dr. Erhan Keleşoğlu’na dönüyorum. “Her iki blok da”, Cumhur ve Millet, “özünde devletçi” diyor. “HDP ise ‘iki ulus’ temelinden yola çıkıyor” diye ekliyor. Önce hararetle tartışıyoruz. Sonra susuyoruz bir süre. Neden sonra Dr. Keleşoğlu “gelecek kasvetli” diyor. Kasvet? Susuyoruz.
Anlaşılan kim kazanırsa kazansın, devlette reform niyeti yok, olmayacak. Neden? Sorma, öyle. Yahut bilgiççe, bıyık altından gülerek: “kolay mı?” Öyle ya yirmi yıl memurluk da yapsanız, veya bir o kadar yıl sosyal bilim hocalığı, siz bilemezsiniz. “Kolay mı?” Onlar bilir. Biz öğrenemeyiz. Yazmış adam: “Konu tartışmaya kapalı.”
Tartışmaya kapalı ne çok konu var canına yandığım memleketinde. “Palombella Rossa” filmindeki haliyle Nanni Moretti gibi Norberto Bobbio ile Torino sokaklarında kol kola bir yürüyüş yapsam. Derdimi anlatsam. Bir ağacın altındaki banka otursak, parkta oynayan çocuklara baksak.
Belki elini dizime koyardı Bobbio: “Bak ben doksan yaşımı geçtim, sen daha elli değilsin, çocuk sayılırsın bana göre.” Gülerdik belki bu sözü üzerine kahkahayla. Sonra kaybolurdu Bobbio’nun hayaleti. Kaybolduğu bankta, bir kitabı kalırdı. Uzanıp, alırdım.
Bobbio’nun kitabı 1988’den, Moretti’nin filmi 1989’dan kalma. Ben 1988’de Saint Joseph’ten mezun oldum, otuz yıl olmuş. Ben mezun olduğumda doğan çocuklar otuz yaşına gelmiş, vay anam. At başlığı: “Kürt meselesi.” O da cumhuriyetle aynı yaşta. Yok 1978’den beri. Hayır, 1984’ten. Pekiyi, nasıl derseniz.
Siz daha iyi bilirsiniz. Ama her şeyi daha iyi bilirsiniz. Şu komşumuzdaki Helenik kardeşlerimizin Hz. İsa’dan işte bin yıl önce kurduğu uygarlıktan tutun, hadi işte kuş uçuşu iki bin yıl sonra yine bizim buralara gelin. Bunca zamandır bizim buralarda bu işlere kafa yorulmuş. Bir biz mi öğrenememişiz?
Sizi bilmem, ben hakikaten sıkıldım. Eski deyimle “ikrah geldi” hatta. Bu denli zor olmamalı. Bu denli kalın kafalı olmayabiliriz. Bu denli hışırlık fazla. Yetişir. Şu güzel ülkede insanca, cumhuriyetimizin eşit yurttaşları olarak, iyi günde, kötü günde, güler yüzle, erdemle, yan yana değil iç içe yaşamayı becerebilsek artık.
Aydın Selcen Kimdir?
1969 İstanbul doğumlu ve Saint Joseph Lisesi ile Marmara Üniversitesi İngilizce Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunudur. 1992-2013 arasında Dışişleri Bakanlığı'nda meslek memuru olarak çeşitli görevlerde bulundu. Son olarak 2010-13 tarihleri arasında Erbil Başkonsolosluğu görevinde bulundu. Merkeze döndüğü gün "memuriyetten istifa etti." Genel Energy petrol şirketinde bir buçuk yıl siyasi danışmanlık yaptı. 2015'den beri bağımsız olarak özellikle Irak ve Suriye konularında yazıyor. Galatasaray kongre üyesidir. Alaz adında bir kızı var.
Kürt yurttaşların derdine Diyarbakır'dan bir bakış 06 Ekim 2021
Soçi'nin ardından dış politikada dağınıklık sürüyor 03 Ekim 2021
Almanya seçimlerinden bize bakan sonuçlar 29 Eylül 2021
Erdoğan'ın görkemli New York seferi 26 Eylül 2021 YAZARIN TÜM YAZILARI