YAZARLAR

Beyoğlu’nda yeniden bahar

Beyoğlu’nda yeniden açılan sergi mekanları, kitapçılar semt için kötü bir yılın geride kaldığı izlenimi veriyor. Kalabalığından, pasaklı ara sokaklarından, yıkık dökük binalarından bıktığımızda bile buraya tekrar gelmek için birden çok sebep buluyoruz. Ve her defasında Beyoğlu’nu, tam da bunlar için sevdiğimizi fark ediyoruz.

Taksim camisi yükselirken AKM’nin yavaş yavaş, göstere göstere parçalanıp yıkılması inanılmaz bir siyasi gösteri aslında. Onlarca yıl boyunca her iki yapı için yapılan tartışmaların taraflarına verilen abartılı bir ödül ve ceza gibi… O kadar bariz ki, şimdi bundan konuşmak bir klişeye dönüşüyor.

Bu inşaatlar başladığı sırada içi dışına çıkmış bir meftaya dönüşen Beyoğlu hakkında uyanan karamsar kanaat baharla birlikte dağılmaya başladı. Semtin tekrar kendine gelmesi, siyasete direnen kültür dünyası adına iyi bir haber. Festivalleri, sergileri, yeni kültür merkezleri ve kitapçılarıyla Beyoğlu tekrar canlanmaya başladı. Ocak ayında Yapı Kredi ve İKSV’den söz eden yazımı şöyle bitirmiştim: “Gerek Yapı Kredi, gerek İKSV birer Beyoğlu kurumu. Hep orada oldular. Bulundukları semte değer kattılar. Hele en son Yapı Kredi’nin o dillere destan yeni binası, İstiklal Caddesi’ni sevenlerin umutsuzluğa kapıldığı günlerde bir deniz feneri gibi parıldamaya başladı. Beyoğlu tekrar hızlıca o parlak günlerine dönecek, o belli.”

Çok sürmedi, baharla birlikte Beyoğlu tekrar parlamaya başladı. Nisan ayında İstanbul Film Festivali eskiden olduğu gibi coşkulu geçti. Kazasız belasız, yine sinemaların önünde kalabalıklar ve yine yüzde 90’larda doluluk oranlarıyla başarılı bir festival oldu, bizi de her gün Beyoğlu’na çıkarttı. Bu ay, bir süredir kapalı duran Garanti’nin SALT Beyoğlu sergi mekanının tekrar kapılarını açmasıyla önemli bir adım daha atıldı. SALT’ın ruhsat sorunları nedeniyle birkaç yıl boyunca kapalı kalması garipliğinde kabahat kimin bilmiyorum ama neticede bu meselenin çözülmüş olması İstanbul kültür hayatı için önemli bir katkı oldu.

SALT Beyoğlu ikinci hayatına, maziyi anımsatan adıyla da manidar bir sergiyle başladı: Devamlılık Hatası. Aydan Murtezaoğlu ve Bülent Şangar’ın yaklaşık otuz yıllık kariyerinden seçilmiş işler yer alıyor sergide. Bir dönem birlikte işler de üretmiş Murtezaoğlu ve Şangar, Türkiye’de güncel sanatın kendini gösterdiği 90’lı yıllardan bu yana aktif ve beğenilen iki isim. Dolayısıyla sergi, Türkiye’de güncel sanatın mazisine de küçük bir seyahat gibi. Bu aynı zamanda SALT Beyoğlu’nun da mazisini oluşturuyor. Çünkü aynı yerde 2ooo’li yıllarda yine Garanti Bankası’nın desteğiyle açılan Vasıf Kortun’un yönettiği Platform, arşivi, sanatçı misafir programı, sergileriyle bir güncel sanat karargahı gibiydi. Daha sonra binanın tamamı SALT Beyoğlu adıyla bir sergi alanına dönüştü. Devamlılık Hatası’nı gezerken gedikli bir güncel sanat izleyicisi kendi kişisel tarihine de gidip geliyor. Hangi işi ilk nerede gördüğünüzü hatırlıyorsunuz. Bazı işlerin o ilk mekanlarında nasıl da etkileyici olduklarını fark ediyorsunuz ki bu güncel sanatın doğasında olan bir şey. Mesela Aydan Murtezaoğlu’nun 2007’de RadikalArt kapsamında sergilediğimiz ‘6.Filo/Balkonlar’ adlı işi, o zamanki gibi ışıklı bir sokak tabelasına yerleştirilmiş. Ama o zaman tam da fotoğrafın çekildiği Dolmabahçe sahiline nazır bir yerde, açık havada sergilenen o iş bu kez sergi salonunda ilk etkiyi bırakmıyor insanda. Ama dediğim gibi, görmesi ve hatırlaması gedikli güncel sanat izleyicisi için güzel bir duygu yaratıyor.

SALT Beyoğlu’nun birinci katında Robinson Kitabevi tekrar kapılarını açmış. İstiklal Caddesi’ndeki yeri kapandığında kitapseverlerin kurduğu insan zinciriyle buraya taşınan kitapçı, birkaç yıldır Yeniçarşı Caddesi’nde hizmet veriyordu. O yeri hala duruyor, tekrar döndüğü bu mekan ise İstiklal Caddesi’ne bir katkı olmuş. Tabii bir kültür merkezinin içinde bir kitapçı dükkanı ticari olarak çok da avantajlı değil. Bu nedenle olsa gerek o müthiş geniş ve güzel mekan tam doldurulamamış. Yayıncılık piyasası kitapçı raflarına sığamamaktan yakınırken boş rafları olan bir kitapçı dükkanı görmek insanı şaşırtıyor. Belki zamanla oradaki raflar da tıklım tıklım dolacak, Robinson her zaman olduğu gibi başka yerde bulamadığımız kitaplara kavuştuğumuz bir dükkana dönüşecektir.

İstiklal Caddesi’nde özlediğimiz bir başka kitapçı daha yeniden açıldı: Ada Kitap Kafe. İstanbul Barosu’na ait bina yıkılıp yeniden yapıldı ve Ada da oradaki yerini tekrar aldı. Binanın ‘tarihiymiş gibi’ yapan mimarisi ve cephesindeki insan boyunda yapılmış gözü bağlı, elleri terazili ve kılıçlı adalet heykelleri bir başka tartışma konusu… Adını ünlü müzik firmasından alan Ada ise ilk açıldığında büyük bir müzik ve kitap mağazasıydı. Şık kafesi şimdi iyice gelişmiş ve duruma hakim olmuş. Artık müzik satılmıyor, kitapsa ne yazık ki daracık bir alana sıkıştırılmış. Yine iyi ve güzel kitaplar var raflarında, haklarını teslim edelim, ama içinde gezmek ve bol çeşit görmek ne yazık ki pek zor.

İstiklal Caddesi üstündeki D&R birkaç hafta önce kapandı. Ama yeni bir yere taşınacağı, belki Demirören AVM’nin içinde tekrar açılacağı söyleniyor. Neticede Yapı Kredi Kitapçısı’nın muhteşem dönüşünü de hesaba katarak İstiklal Caddesi’nde kitap dünyasının iki adım ileri bir adım geri temposunda da olsa geliştiğini söyleyebiliriz.

Beyoğlu’nun kültürel birikimi ve buraya verilen önem gerçekten sağlam temellere sahip. O nedenle kötü zamanları kolayca arkasında bırakıp tekrar parıldayabiliyor. Akbank Sanat, SALT, Pera Müzesi, Arter, ANAMED, İstanbul Araştırmaları Enstitüsü, İKSV, Yapı Kredi gibi kurumlar Beyoğlu’na omuz verdiği sürece de işi kolaylaşıyor. Kalabalığından, pasaklı ara sokaklarından, yıkık dökük binalarından bıktığımızda bile buraya tekrar gelmek için birden çok sebep buluyoruz. Ve her defasında Beyoğlu’nu, tam da bu kalabalığı, ara sokakları ve eski binaları için sevdiğimizi fark ediyoruz. Çünkü bütün bunlar hafızanın işlediği ve hafızamızı tetiklediği ortak mekanlar. Dolayısıyla Beyoğlu, her zaman Beyoğlu…