İsrail Suriye'de kime karşı savaşıyor?
İsrail Suriye’ye saldırılarını meşrulaştırmak için özellikle İran söylemini kullanıyor. Oysa Hizbullah İran’ın bir uzantısı değil ancak İran ile birlikte hareket eden bir örgüttür ve Suriye İran ile işbirliği yapan ve bu kritik günlerinde İran’dan yardım alan bağımsız bir devlettir.
İsrail 2011’den bu yana Suriye’ye yönelik saldırılarını yoğunlaştırdı. Uluslararası hukuk açısından bu saldırıların somut bir gerekçesi yok. Zamanında alenen BM görevlilerini vurduğunda bile sessiz kalan “uluslararası toplum” da bu saldırıları İsrail’in “İran hedeflerini vurduk” açıklamaları üzerinden okuyor ve tiyatro bu şekilde sürüp gidiyor.
Oysa herkesin görebileceği kadar somut bir durum var ortada: İsrail 1973’ten beridir kendisine yönelik tek saldırı düzenlememiş olan Suriye’yi vuruyor.
Bu saldırılar İsrail – İran savaşının değil, İsrail - Suriye tarihsel savaşının devamıdır. Suriye’nin şimdilerde “başının yeterince kalabalık olması” İsrail’e altın fırsat yaratmış gibi görünüyor.
Biraz geriden alalım: Her ne şekilde başlamış olursa olsun Batı ve İsrail için Suriye’de yaşanan savaşı asıl büyüten nedenlerden biri Suriye’nin iç değil dış politikasıdır ve bu politikayı belirleyen tarihsel etkenlerden biri Lübnan’ın Suriye’den ayrılması ise diğeri de İsrail devletinin kurulmasıdır.
Suriye her ikisini de “kendisinden (Büyük Suriye’den) gasp edilmiş” topraklar olarak görür. Bu nedenle Lübnan ile sınırın işaretlenmesi çalışmaları birkaç yıl öncesine kadar başlamamıştı.
Diğer yandan Suriye “Ortadoğu’ya Batı tarafından sokulan bir hançer” olarak gördüğü İsrail ile Filistin ve Lübnan için dolaylı olarak, Golan için de doğrudan mücadele halinde.
Uluslararası hukuka ve BM kararlarına göre Golan Suriye toprağı. Ancak İsrail 1967 (6 Gün) savaşında ele geçirdiği ve 1981’de fiili olarak hakimiyet kurduğu Golan’dan BM kararları da dahil olmak üzere uluslararası toplum tarafından alınan kararlara rağmen çekilmiyor.
Suriye için ise Golan’ın geri alınması tüm zamanların en büyük hedefi. Her iki ülkenin Golan mücadelesi sadece yaklaşık 1800 kilometrekarelik Golan ile sınırlı değil.
Örneğin iki ülke 1999 – 2000’de ABD ara buluculuğunda yapılan görüşmelerde neredeyse anlaşmaya varmışlardı. Görüşmeler tamamlansaydı İsrail Golan’dan çekilecek, Suriye İsrail’i tanıyacaktı. Ancak küçük bir pürüz vardı: İsrail Golan’dan 1948 sınırlarına çekilmeyi kabul etti, Suriye ise 1967 savaşındaki ateş hattına kadar ulaşmayı istedi. Suriye’nin ısrarı Taberiye Gölü'ne erişim içindi ancak İsrail bu isteği kabul etmedi.
Ancak iki ülke arasındaki barış ve savaş ilişkilerinde asıl belirleyici olan İran ve İsrail’e karşı mücadele veren diğer örgütler oldu. Örneğin 2007’de dönemin Başbakanı Ehud Olmert Suriye Cumhurbaşkanı Beşşar Esad’a gönderdiği mesajda Suriye’nin İran ve bazı örgütler ile ilişkisini kesmesi halinde Golan’dan çekilebilecekleri mesajını gönderdi. Ancak Beşşar Esad bu isteği kabul etmedi.
Artık geçmişte olduğu gibi iki ülkenin aracılar vasıtası ile barış görüşmeleri yaptığı günler –en azından şimdilik- geride kaldı ancak Golan için ve Golan’da mücadele amansız bir şekilde sürüyor.
Suriye 1967 savaşında İsrail’e karşı kaybettiği toprakların bir kısmını 1973 savaşında geri aldı. Bugünkü BM ateşkes hattı ve tampon bölge o dönemde şekillenmiştir.
Sınırın Suriye tarafında eski Kuneytra il merkezi başlıyor. Burası 1973 savaşındaki çekilme sırasında İsrail ordusu tarafından tamamen yerle bir edilmiş. Harap hale getirilen hastaneler, kiliseler, camiler, okullar, evler Suriye yönetimi tarafından tarihe tanıklık için halen o şekilde korunuyor.
Sınırın diğer kısmında ise iki tarafın da kullanmaması gereken bölge başlıyor. Ancak İsrail bu bölgenin sularını tamamen kendisi için kullanıyor ve Suriye tarafına su vermiyor. Öyle ki Suriye tarafına akan nehirlerin yatakları bile çevrilmiş durumda. Taberiye Gölü zaten sadece İsrail tarafından kullanılıyor. Diğer küçük göller ise akarsu kaynakları kesildiği için kurumuş durumda. Bu bölgede Suriyeliler de yaşıyor ve tarımsal ürünlerini yılda birkaç kez BM gözetiminde kullanılan kapıdan Suriye tarafına geçiriyorlar.
İsrail’in Golan ile ilgili tasarrufları bunlarla sınırlı değil. İsrail 1973’te terk ettiği Kuneytra kenti bölgesine yerleştirdiği mayınların haritalarını BM kararlarına rağmen teslim etmiyor ve bu nedenle aradan onca yıl geçmiş olmasına rağmen her yıl çok sayıda patlama ve bunun sonucunda sakatlıklar yaşanıyor.
Kriz öncesinde yeni Kuneytra’da (Baas şehri) ziyaret ettiğimiz mayın kurbanlarının anlattıklarına göre bugüne kadar yüzlerce kişi tarlalarında tarım yaparken zamanla yüzeye çıkmış mayınların patlaması sonucu hayatını kaybetmiş.
Bu ayrıntılara eklenecek çok sayıda örnek iki ülkenin Golan davası ile sınırlı.
Ancak İsrail ve Suriye arasında Golan’dan öte bir varlık savaşı sürüyor. En büyük nedeni Suriye’nin İran ile yaptığı kader birliği olan bu savaş, ikiliden biri yok olmadığı sürece devam edecek.
Şuna dikkat etmek lazım: Suudi Arabistan, Körfez ülkesi ya da savaş yaşadığı Mısır, İsrail için hiçbir zaman gerçek tehdit olmadı. Bugüne kadar Arap Birliği'nde veya İslam Ülkeleri İşbirliği Teşkilatı’nda İsrail’e karşı alınmış tek somut karar yoktur.
Ancak İran ve Suriye birlikte ya da ayrı ayrı her zaman İsrail’e karşı savaşan örgütleri desteklediler.
Hamas, İslami Cihad, FHKC ve 20 kadar Filistinli örgüt Suriye tarafından korunuyor ve destekleniyor(du.)
Bu örgütler arasında zaman zaman İsrail’e yönelik saldırılar düzenleyenler, savaşanlar olduğunu biliyoruz.
Ancak bu örgütlerin toplamı bile İsrail tarafından Hizbullah kadar ciddi bir rakip ve tehdit olarak görülmüyor. Bu nedenle İsrail’in Suriye ve topraklarında yer alan hedeflere yönelik saldırıları ve buna karşılık “Direniş Ekseni'nin” İsrail’e karşı saldırıları da bitmeyecek.
İsrail’in 2011’den bu yana Suriye’de yönetime karşı savaşan birçok örgütü silah, mühimmat ve istihbari bilgiler ile desteklemesinin, Dera ve Kuneytra bölgelerindeki örgütlere mensup cihatçıları tedavi edecek kadar aleni destek vermesine neden olan kriter budur.
Bu örgütlerin Suriye içinde erimeye başlaması bugüne kadar “asıl tehdit” olarak görülen güçlerin varlığının daha da belirginleşmesine yol açtı ve bu durum İsrail için fazlasıyla rahatsız edici.
Trump’ın yeniden hedefe koyduğu İran ile mücadele küresel düzeyde elbette farklı anlamlar taşıyor ancak aynı İran ve devamında Suriye’nin oluşturduğu birliktelik İsrail için Suriye pratiğinde elle tutulur, yakın ve derhal müdahale edilmesi gereken bir güç.
Bu arada İsrail’in “İran hedefleri vuruldu” açıklamaları Suriye’de İran birliklerinin olduğu anlamına gelmiyor.
İran savaşın başından bu yana Suriye’de subay ve danışman düzeyinde bulundu sadece. Ancak “Direniş” adına savaşanlar İran askerleri değil Hizbullah ve Suriye ordusudur. Aksi halde İran birliklerinin üstelik İsrail sınırına iddia edildiği kadar yakın konuşlanması gizlenebilir mi?
İran Suriye savaşına müdahil ama İsrail ya da ABD’ye gerekçe yaratmamak için en baştan bu yana bunu (Rusya’nın 2015’ten sonra yaptığı gibi) doğrudan yapmadı.
Suriye de İran’ın resmi varlığının yaratacağı gerekçenin farkında. Bu nedenle savaş Suriye ve kontrolündeki “direniş” güçleri tarafından yürütülüyor.
Ancak tarafların hepsi kim ile, ne için savaştığının farkında ve saldırılar da, savunmalar da buna göre yapılıyor.
İsrail Suriye’ye saldırılarını meşrulaştırmak için özellikle İran söylemini kullanıyor. Oysa Hizbullah İran’ın bir uzantısı değil ancak İran ile birlikte hareket eden bir örgüttür ve Suriye İran ile işbirliği yapan ve bu kritik günlerinde İran’dan yardım alan bağımsız bir devlettir. Tıpkı ABD’nin Atlantik ötesinden gelip İsrail ile ve Suriye’deki bazı gruplarla işbirliği yapması gibi.
Bu nedenle İsrail’in (sadece) İran hedeflerini vurduğu haberleri çok daha geniş bir cephede süren tarihsel varlık savaşını anlatmak bir yana gizliyor.
İsrail bu saldırılarla bir yandan Golan’da diğer yandan Suriye içinde kendisine yönelik önemli askeri konuşlanmaların bulunduğu Dera, Kuneytra gibi yerlerdeki örgütler vasıtası ile durumunu tahkim etmeye çalışıyor. Yani savaş İran - İsrail savaşı değil İsrail – Suriye ve müttefikleri savaşıdır.