YAZARLAR

Dirayet Dilan Taşdemir: Kürtler hafızası çok güçlü bir toplumdur

HDP milletvekili Dirayet Dilan Taşdemir’e göre “tek adam rejiminin inşası ve kadın özgürlüklerinin gasp edilmesi” AK Parti iktidarının iki karakteristik özelliği. “AKP-MHP ittifakının Kürt düşmanlığı üzerine kurulduğunu” söyleyen HDP milletvekili, “Kürtler çok politik ve hafızası güçlü bir halktır” diyor.

Kürt siyasal hareketinde ve tabii Halkların Demokratik Partisi(HDP)’nde kadınların sözünün ağırlığı herkesin malumu. HDP, Türkiye’de ilk kez kendilerinin hayata geçirdiği eş başkanlık uygulamasını cumhurbaşkanlığında da yapmak istiyor. Yani “Eş Cumhurbaşkanı olmalı” diyor. HDP’nin Kadın Meclisi Sözcüsü Dirayet Dilan Taşdemir ile seçim gündemini konuştuk. HDP Ağrı Milletvekili, sosyolog ve arkeolog Taşdemir, kadın ve toplumsal cinsiyet eşitliği konularında uluslararası çalışmalarda yer almış, HADEP Kadın Kollarında çalışmış, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinde kadın politikaları alanında danışmanlık yapmış bir isim.

KCK operasyonlarında tutuklanarak 5 yıl cezaevinde kalan Taşdemir, 7 Haziran ve 1 Kasım 2015 seçimlerinde Ağrı’dan milletvekili seçildi. Taşdemir’e göre “tek adam rejiminin inşası ve kadın özgürlüklerinin gasp edilmesi” AK Parti iktidarının iki karakteristik özelliği. “AKP-MHP ittifakının Kürt düşmanlığı üzerine kurulduğunu” söyleyen HDP milletvekili, “Kürtler çok politik ve hafızası güçlü bir halktır” diyor. Sözü Dirayet Dilan Taşdemir’e bırakalım…

'AKP SİYASETİN BİTMİŞ BİR POZİSYONDA'

Kadınların talepleri neler 24 Haziran sonrasına dair?

Bu dönemin iki karakteristik özelliği var: tek adam rejiminin inşası ve kadın özgürlüklerinin gasp edilmesi… Kadına, çocuklara yönelik her türlü şiddet, kadın haklarının gasbı, kadın kurumlarının OHAL gerekçesiyle kapatılması ve kadın özgürlüğünün yok edilmeye çalışılması… Toplumun her kesiminden kadınlar bunları görüyor ve yaşıyor. HDP kadın mücadelesini yürüten bir partidir. Onun için Figen Başkan, Sebahat (Tuncel) tutuklandı. “Makul kadın” ölçütü dayatılarak kadınlar, kadın özgürlüğü hedef haline getirildi. Her dönem olduğu gibi bu dönemde de kadın mücadelesini büyüten politikalarımız olacak. Yine tüm mekanizmalarımızda eşit temsiliyet uygulanacak. Milletvekillerimizin yarısı kadın olacak. Bizim Cumhurbaşkanı adayımız kazandıktan sonra önümüzdeki yıllarda Eş Cumhurbaşkanlığı sistemini de kadınların mücadelesi ile getireceğiz.

Hendekler sürecinin ardından tabanının HDP’ye küstüğü iddiası vardı ancak 11 Şubat’taki kongrede engellemelere rağmen HDP kitlesi Ankara’ya gelerek adeta partiye sahip çıktığını gösterdi. 24 Haziran seçiminde de böyle bir sahiplenme bekliyor musunuz?

Halkın HDP’ye küstüğü, sırtını döndüğü AKP’nin Kürdistan’da yürütülen savaşın meşrulaştırılması için yarattığı algı operasyonlarının bir parçasıydı. Halkımızın eleştirileri olabilir. Biz eleştiriye açık ve halka özeleştiri veren bir partiyiz. Bu süreçte alanda, pratikte çalışan 10 bin arkadaşımız tutuklandı. Konsept HDP’yi çöktürmekti. Partiyi kapatmadılar. Parti kapatmalarına karşı çıkan bir partinin parti kapatacak noktaya vardığını göstermemek için bunu gündemlerine almadılar. Bu yüzden HDP’yi işleyemez noktaya getirme politikası geliştirdiler. Biz son iki yılda 3 kongre, 3 ayda bir de atama yapmak zorunda kaldık. Seçtiğimiz arkadaşlarımıza ertesi sabah operasyonlar yapıldı. Tutuklamakla, rehin almakla, ağır yaptırımlarla karşı karşıya bırakmakla ne Kürtler ne de kadınlar taleplerinden ve HDP’de siyaset yapma çizgisinden vazgeçerler. Kongrede de HDP çoğulculuğuna inanan herkes sözünü söyledi, bütün bu baskılara karşı güçlü bir mesaj verdi. Bu süreçte şunu da yaşadık, arkadaşlarımız tutuklandıkça yeni insanlar bu sürecin parçası oldular ve siyaseti halk yürütmeye devam etti. Erken seçim kararı öncesinde planladığımız ve eş başkanları halkla bütünleştirme kararıyla yola çıktığımız bölge gezileri yaptık. Orada halkın inanılmaz coşkusunu, sahiplenmesini, öfkesini gördük. Öfkelerinde ülke sorunlarının çözüleceğine dair bir umut da vardı. 7 Haziran’da da AKP siyasetine karşı ciddi bir öfke vardı. 24 Haziran seçimi öncesi ise AKP siyaseten bitmiş bir pozisyonda.

'HERKESİN İTİRAZI VAR VE BUNLAR YAN YANA GELEMEYECEK İTİRAZLAR DEĞİL'

CHP’nin cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce ilk günden bu yana HDP’nin cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş’ın serbest bırakılması için çağrı yapıyor. Kürt seçmende nasıl karşılık buluyor bu açıklamalar?

Toplumda şöyle bir yaklaşım var: 16 yıldır bir zorbalık sürecinden geçiyoruz, antidemokratik uygulamalardan hepimiz nasibimize düşeni alıyoruz. İnşa edilmek istenen Türkiye’nin geleceğine dönük herkesin bir kaygısı, itirazı var ve bunlar yan yana gelemeyecek, beraber mücadele edilmeyecek noktalardaki itirazlar değil. Biz esnafı geziyoruz. Sadece kendi seçmenimizle değil tüm partilerin seçmenleriyle görüşüyoruz. MHP seçmeninden “Bizi bunlardan kurtarın. Ne yapıyorsanız yapın, gidin anlaşın” sözünü duyduk ve CHP’li seçmenden çok daha fazla bu yönde talep var. Tabanda ciddi bir sıkıntı olduğunu düşünmüyorum. Bence bazı eleştirileri bizden çok CHP tabanı kendi parti yönetimine iletiyor. Siyaseten dün bunu yapmadınız da niye bugün yapıyorsunuz gibi bir yaklaşımımız yok. Samimiyetin ölçüsü bir sonraki pratiktir, adımdır. CHP bugün bunu söylüyorsa bunun bir konsepti olmalı, ortaklaşılması gereken bir takım söylemler olmalı. Bugün bu söylemleri olumlu buluyoruz ve bu tavırda ısrarcı olunması gerektiğine, bunun bir siyaset biçimine dönüşmesi gerektiğine inanıyoruz.

Meral Akşener de geçen hafta Demirtaş’ın dışarıda olması gerektiğini söyledi. Peki bu Kürt seçmen için yeterli mi? Geçmişte merkez sağ partileri desteklemiş Kürt seçmen Meral Akşener’e ve partisi İYİ Parti’ye oy verir mi?

Kürtler çok politik bir halktır ve hafızasız bir halk değildir. Sadece seçim döneminde oya talip olan ve onun üzerine söz üreten partilere dönük tavırları açık ve nettir. Kimlik, statü, dil gibi önemli talepleri var ve bu yüz yıldır devam eden bir problem. Bu problemin çözümüne dair ne sundukları önemli. Sadece günü birlik boş söylemlerle birine oy verme beklentisinin kendisi çok apolitik bir tutum. Kürtler hafızası çok güçlü olan bir toplumdur. Her siyasi parti gider kendi propagandasını yapar ve 24 Haziran’da da cevabını alır. Bizim böyle bir gündemimiz, tartışmamız yok parti olarak.

'KURUMSALLAŞMAK İSTEYEN FAŞİZMİN KÜRTLERE SUNABİLECEĞİ BİR ALAN YOKTUR'

Bir iddia periyodik aralıklarla dolaşıma sokuluyor. Erdoğan’ın Kürt seçmenin aklını çelmek için hamleler yapacağı ve ikinci turda Kürt seçmenin oyunu alacağı öne sürülüyor. Kürt seçmen son üç yılda yaşananlardan sonra Erdoğan’a güvenir mi?

Bu iddianın iktidara yaradığını ve iktidara hizmet aracı haline geldiğini düşünüyorum. Realitede bir karşılığı yok ama bu bakış açısının tarihsel bir arka perdesi var. Kürtleri sürekli sınayan, onlardan yana kaygı duyan ve hesap yapan bu üstten, egemen tavır, çok oryantalist bir yaklaşım. Kara propagandayla bir algı yaratılmak isteniyor. 7 Haziran’da da yaptılar. O tarihte “Bunlar anlaşacak!” diyenlerin iktidarın kuyruğuna nasıl takıldığını herkes gördü. Biz 7 Haziran’dan bu yana halka verdiğimiz sözün arkasında durduğumuz ve mücadelesini verdiğimiz için bedel ödüyoruz. Hiçbir siyasi partinin 10 bin yöneticisi, belediye başkanı, aktivisti cezaevinde değil. Kürtler 3 yıldır neler yaşadığını, nasıl bir zulümle karşı karşıya kaldığını biliyor. Kurumsallaşmak isteyen faşizmin Kürtlere sunabileceği bir alan yoktur.

Birileri Selahattin Demirtaş’ın içerideyken mağdur olduğu için daha fazla oy alacağını ve bu nedenle çıkarılabileceğini öne sürüyor. Bırakılacağına dair umudunuz var mı?

Bu sorunun sorulması bile nasıl bir hukuksuzlukla karşı karşıya olduğumuzun göstergesi. İki yıla yakın bir zamandır cezaevinde ve somut bir delil yok. Mahkeme süreçlerini takip ediyorsunuz. Bütün adımların AKP iktidarının talimatlarıyla ve siyasi kararlarla atılmış olduğunu biliyoruz. İşin vahameti bunun herkesçe kanıksanmış olması. Evet bu bir siyasi operasyon, HDP’yi tasfiye etme girişimiydi ve Selahattin Demirtaş tek adam rejimi karşısında durabilecek tek siyasetçiydi. Başına o nedenle bunlar geldi. Bunu herkes de biliyor. Bunun hukuki bir süreç olmadığı çok açık ve net. Biz çıkması için tüm girişimlerde bulunduk ve bunun siyasi bir karar olduğunun farkındayız. Hiç kimse bu hukuksuzluğu olağan karşılamazsa ve buradan bir itiraz, tepki yükselirse eminim başkaları da şapkasını önüne koyup düşünecektir. O açıdan bu sahiplenmenin kendisi verilecek karardan daha önemli. Bugün 10 bine yakın arkadaşımız Selahattin Demirtaş ile aynı pozisyonda ve Selahattin Başkan şahsında bunu zorlayabiliriz. Onun özgürlüğü, hukuksuz biçimde tutulan, aralarında milletvekilleri, belediye başkanları, il-ilçe başkanlarımız ve parti üyelerimizin de olduğu on bin arkadaşımızın özgürlüğe kavuşmasına vesile olabilir.

'HERKESİN ELİNDE TELEFON VAR VE HERKES KENDİ HABERİNİ ÜRETİYOR'

Artık ana akım bile değil. Biz egemen medya diyelim. Egemen medya HDP’ye çok uzun zamandır ambargo uyguluyor. Kamuoyuna nasıl ulaşacaksınız?

Ülkede ana akım medya diye bir şey yok. Tek bir partinin, AKP’nin yayın organları var. Haberlere bakıyorsunuz, Cumhurbaşkanı ile açıp AKP ilçe başkanıyla kapatıyorlar. Gerçi Cumhurbaşkanı bütün gün birkaç yerde konuştuğu için kimseye fırsat vermiyor ama… Bu içler acısı hale direnen birçok gazeteci tutuklandı, ağır bedeller ödedi veya ödüyor, işlerinden oldular ve OHAL gerekçesiyle yüzlerce kurum kapatıldı, ciddi sansür uygulanıyor. Ancak bütün bu baskı ortamına rağmen herkesin elinde bir telefon var ve herkes kendi haberini üretiyor. Her birey doğal haberci pozisyonunda artık. Biz sosyal medya kanallarının zorluyoruz. Ev ev gidiyoruz, insanlarla temas ediyoruz. Bu konuda yaratıcı bir partiyiz. Bu, hukuksuzluğu normalleştirdiğimiz anlamına gelmesin. Hepimizin vergileriyle kurulmuş TRT’nin erken seçim yapılacağının netleştiği 17 Nisan ile 6 Mayıs tarihleri arasında kime ne kadar yer verdiği geçen hafta haberlere yansıdı. AKP-MHP ittifakına 37 saat 40 dakika ayırmış TRT, muhalefet partilerine ve bu partilerin cumhurbaşkanı adaylarına 3 saat 13 dakika. Tabii bu partiler içinde biz yokuz. HDP de yok, Selahattin Demirtaş da yok. Türkiye halklarının, CHP, İYİ Parti, SP seçmeninin de buna karşı koyması gerekiyor.

.

'BAHÇELİ DEMEK Kİ MAFYADAN MEDET UMUYOR'

Devlet Bahçeli, Alaattin Çakıcı gibi sayısız suçunun yanı sıra Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hakaret ettiği gerekçesiyle hakkında çok sayıda dava açılmış bir organize suç örgütü liderini kahraman diye anarak neden af tartışmasını açtı? (Söyleşi yapıldığında Bahçeli cezaevlerinde isyan çıkabileceğine dair şu iddiasını henüz ortaya atmamıştı: Gezi olaylarından çok daha korkunç ve çok daha gaddar olur. Cezaevindekiler kader kurbanı olmaktan çıkıp FETÖ’nün, PKK’nın kurbanı haline gelir, seçime 1 hafta 10 gün kala bir talimat ile isyan başlatırlar ise ne olur? Cezaevleri, Afrin’de atılan bombalardan daha tehlikeli bir bombadır.)

Siyaseten tükenmişliğin ifadesi. Demek ki mafyadan medet umuyor. Partinin bugünkü siyaset yapma biçimini, nereden beslendiğini, nereye hitap ettiğini, kendisini de siyaseten nerede ifade ettiğini gösteriyor. Bunu MHP’liler düşünsün. Bir partinin siyasi vaadi cezaevindeki mafya liderlerini bırakmak olabilir mi? Bu ülkeyi kim yönetiyor, hangi mekanizmalarla yönetiliyor? Demokratik mekanizmaların, hukukun üstünlüğünün olduğu bir ülkede mafya lideri cezaevinden tehdit mesajı yollayabilir mi? Böyle bir kişinin dışarıda sözcüsü olabilir mi? Bir siyasi parti liderini haddini aşarak pervasızca tehdit edebiliyor (Çakıcı, Bahçeli’nin af açıklamasının hemen ardından cezaevinden HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli’yi tehdit etti). Bir partinin genel başkanı da onun özgür olması gerektiğine inanıyor. Siyasi vizyon bu! Bu aslında ittifakın neden kazanmaması gerektiğinin en iyi özeti. Bir mafya, çete sistemi mi isteniyor yoksa demokratik, adil, şeffaf bir yönetim biçimi mi? Bir tarafa Selahattin Demirtaş’ın vaatlerini, söylemlerini koyun bir tarafa da bunlarınkini. Kim vatan hainidir kim değildir anlaşılır.

AK Parti iktidarı, muhalefet partileri tarafından Filistin’de yaşanan katliamı seçim malzemesi olarak kullanmakla suçlanıyor.

Biz parti olarak mazlum Filistin halkının yanındayız, İsrail Hükümetinin şiddet politikalarını kınıyoruz. AKP iktidarı tüm mağduriyetlerden nemalanmaya çalıştığı gibi bugün de Filistin halkının ödediği ağır bedeller üzerinden siyaset yapmaya çalışıyor. Samimiyse üç gün yas ilan etmekle, miting yapmakla bu sorun çözülmez. Ticari ilişkilerinizi bitirin, tavır koyun ve Filistin halkının yanında durun! Bu mesele, göreceksiniz seçim boyunca mitinglerde çok kullanılacak, “Van Minüt(One minute!)” benzeri açıklamaları çok sık duyacağız.

'BU KİŞİLERİN KÜRT TOPLUMUNDA KARŞILIĞI YOK'

Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesud Barzani’ye referandum yaptığı için AK Parti iktidarından edilen hakaretlere dair “hataydı” açıklaması AK Parti milletvekili Orhan Miroğlu’ndan geldi. Bu tip açıklamalarla Kürt seçmenin gönlünü almak mı hedefleniyor?

AKP’nin Kürt siyasetini belirleyen bu kişilerin dönem dönem yaptıkları bu açıklamaların amacı, AKP’nin zulüm, inkâr ve asimilasyon politikalarını hoş göstermektir. Bunu söyleyen kişilerin de rolü, görevi bu. Bu kişilerin Kürt toplumunda bir karşılığı yok. Bir gün sokağa korumasız çıkamayan, kahvehaneleri dolaşamayan insanlar bunlar. AKP-MHP ittifakının kendisi Kürt düşmanlığı üzerine kurulmuştur. Kürt düşmanlığının bu kadar egemen kılındığı bir partide iki üç kişinin bu söylemi yumuşatması mümkün değil. Herkes kimin nerede durduğunu biliyor.