YAZARLAR

Golan hesapları: Kaostan lütfa, tampondan petrole

Golan’ın sunduğu stratejik pozisyon ve zenginlikler için İsrail’in yapmayacağı şey yok. Buna El Kaide ve cihatçı grupların desteklenmesi ve kullanılması dahil. Golan’daki BM misyonu, İsrail’in silahlı gruplarla iştigalini BM Güvenlik Konseyi’ne açıkça rapor etmişti. İsrailli yetkililerin ardı ardına gelen ifşaatlarıyla da bunlar sır olmaktan çıktı.

Çok faktörlü ‘dehşet dengeleri’ üzerine oturan Suriye krizi olmasaydı ABD, Tel Aviv’deki büyükelçiliğini Kudüs’e taşıyabilir miydi?

Yine Suriye krizinin sunduğu bahaneler olmasaydı Amerikalılar, işgal altındaki Golan’ı İsrail toprağı sayma girişiminde bulunabilir miydi?

Yine aynı bahaneler olmasaydı ABD, İran’la nükleer anlaşmadan bu kadar pervasızca çekilebilir miydi?

Suriye’deki savaş sayesinde İsrail’in tüm bölgesel muhatapları birbirine girmiş durumda. Dünyanın katledilmelerini kahretmeden sessizce izlediği Gazzelilere dayatılan ‘soykırım’ politikası bir kenara, statüsü bir barış anlaşmayla belirlenmesi gereken Kudüs’teki oldubittiye bile ortak bir tepki üretilemiyor. Halklar lidersiz, halklar perişan.

Geçen hafta Paris’te vakti zamanında Hafız el Esad’ın yönetiminden kaçmış iki Suriyeli ile konuşurken biri “ABD, Suriye’de neyi hedefliyor” diye sordu. “Parçalamak mı, nedir derdi?”

“Malum Ortadoğu’ya yeniden dizayn vermek için yapılan müdahaleler ters sonuçlar verdi. Şimdi bu sonuçlardan yeni çıkarlar devşirmek, bilhassa İsrail’in etrafındaki güvenlik çemberini genişletmek, işgal altındaki toprakların fiili statüsünü değiştirmek, İsrail saldırganlığını kanıksatmak ve buna dokunulmazlık kazandırmak için uğraşıyorlar” dedim. İkisi de hak verdi.

***

ABD istediğini alıncaya kadar Suriye’yi felç etmeye dönük fırsatları kaçırmayacak.

Peki, koparmak istediği nedir? “ABD’nin niyeti Suriye’yi parçalamak mı” sorusu spekülasyona açık bir konu ama ne yapılmak istendiğine dair kısa vadeli bir iki tespitte bulunmak mümkün:

Suriye’nin 1967’de kaybettiği Golan (Colan) üzerindeki meşru taleplerden tamamen vazgeçmesi;

İran’ın asimetrik savaş unsurlarını tamamen çekmesi,

Tahran’ın Şam üzerindeki nüfuzunun bitirilmesi,

Suriye üzerinden beslenen Hizbullah’ın izole edilmesi ve Filistinli örgütlere desteğin kesilmesi.

Eş-Şark’ul Evsat gazetesine göre İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu, 9 Mayıs’ta Moskova’da Rusya lideri Vladimir Putin’le buluşması sırasında, bundan böyle İran’a karşı kırmızı çizgilerini sadece güney bölgelerini değil bütün Suriye topraklarını kapsayacak şekilde genişlettiğini bildirdi. Bu buluşmadan sonra İsrail, Humus’un güneybatısındaki Dabaa Üssü'nü altı füzeyle vurdu. Güya hedef Hizbullah’ın silah deposuydu.

İran ve Hizbullah bahanesiyle Suriye’nin savunma kapasitesini çökertmeye çalışan İsrail, Golan civarında da El Nusra (Golan Kurtuluş Komitesi) dahil silahlı gruplara kalkan oluyor.

ABD de benzer bir yaklaşımla Dera’da silahlı grupların elindeki bölgelere yönelik operasyonun önüne kırmızı çizgi çekiyor. Ordunun 25 Mayıs’ta Dera’da silahlı grupları teslim olmaya çağıran bildirisinin ardından ABD Dışişleri, Suriye’ye sert ve uygun yanıtların verileceği tehdidinde bulundu. Tehdidin gerekçesi Rusya, ABD ve Ürdün arasında sağlanan ‘gerilimin düşürülmesi’ mutabakatı. Mutabakat Trump ile Putin’in kasımdaki Vietnam buluşmasında teyit edilmişti.

Malum Şam’ı tehdit eden Doğu Guta’ya yönelik operasyon nedeniyle hesapları bozulan ABD, 14 Nisan’da Fransa ve Britanya ile birlikte ‘kimyasal silah’ kullanıldığı iddiasıyla Suriye’nin askeri tesislerini vurmuştu. Şam’ın güneyinde Filistinli mültecilerin kaldığı Yermuk Kampı’nın 21 Mayıs’ta IŞİD’in elinden tamamen kurtarılmasından sonra sıra Dera’ya gelince ‘Amerikan hassasiyeti’ yeniden nüksetti.

***

ABD’nin çoğu İsrail’le ilintili taleplerini dikte ettirebilmek için elinde üç tane ciddi koz var:

- Fırat’ın doğusunda Suriye’nin petrol rezervlerinin yüzde 90’ını barındıran fiili ‘kurtarılmış bölge’.

- Ürdün-Irak-Suriye üçgenindeki Tanaf Kampı.

- Ürdün’den beslenen Dera cebi.

Bu kozlara İsrail’in himayesinden yararlanan cihatçı grupların bulunduğu Golan hattı da ilave edilmeli. Bunlar Suriye’nin toprak bütünlüğünü yeniden tesis etmeye yönelik bütün operasyon planlarının önündeki engeller olarak duruyor.

Bütün mesele savaştan güçlenerek çıkmış bir Suriye ile karşı karşıya kalmamak. (Buna ilaveten toprak bütünlüğünü sağlamış bir Suriye’de İran ve Hizbullah’ın pozisyon elde etmesi İsrail için senaryonun en felaketi.)

İsrail’in İran bahanesiyle yaptığı saldırılarla kendisini ortaya koyan stratejisi esasen İsrail Askeri İstihbarat Şefi Tümgeneral Herzi Halevi’nin 19 Haziran 2016’da Herzliya Konferansı’nda söylediği şu söze uygun olarak gelişiyor:

“İsrail, Suriye’deki durumun IŞİD’in yenilgisiyle sona ermesini istemiyor. Süper güçlerin bölgeden çekilerek İsrail’i Hizbullah ve İran’ın karşısında yalnız bırakması İsrail’i güç bir duruma sokar. Kendimizi böyle bir pozisyonun içinde bulmamak için elimizden geleni yapmak zorundayız.”

Peki, elinden gelen nedir?

- Suriye ordusunun Golan’da silahlı grupların bulunduğu bölgelere yaklaşmasını önlemek yani onlara fiilen kalkan olmak.

- İran ve Hizbullah’ın varlığını öne sürüp Suriye ordusunun tesislerini imha etmek.

- Silahlı gruplara para, silah, mühimmat desteği sağlamak.

- Uluslararası toplumu maniple etmek.

***

Dera’dan evvel İsrail’i alarm durumuna sokan bölge Golan. Amerikan elçiliğinin taşınmasının hemen ardından Florida’dan Temsilciler Meclisi Üyesi Ron DeSantis, Golan Tepeleri’nin İsrail toprağı sayılması yönünde bir öneriyi Dış İlişkiler Komitesi’ne sundu. Suriye’deki gelişmeler ve İran’ın sınırlara yaklaşması nedeniyle bu talebin yerinde olduğunu savunan DeSantis önerisinin Suriye’deki Amerikan askerlerinin bütçesiyle ilgili tasarıya iliştirilmesini istedi.

İsrail İstihbarat Bakanı Israel Katz da, Reuters’a demecinde, Golan’ın ABD ile İsrail arasındaki gündemin ilk sırasında yer aldığını belirtti: “Bu tür bir hareket için mükemmel bir zaman. İranlılara vereceğiniz en acı yanıt Golan Tepeleri’nde İsrail’in egemenliğini tanımaktır.”

1800 kilometrekarelik bir alana sahip olan Golan 1967’de Altı Gün Savaşları sırasında İsrail’in eline geçti. Suriye 1973’teki Tişrin Savaşı ya da Yom Kippur Savaşı’nda, bugün insandan arındırılmış ve açık savaş müzesine dönüştürülmüş olan Kuneytra’yı kurtarabildi. İsrail Golan’ı 1981’de ilhak etti. BM Güvenlik Konseyi’nin Golan’ın işgal altında olduğunu teyit edip İsrail’e çekilme çağrısı yapan üç kararı var. 1967’deki 242 no'lu karar açıkça İsrail’e işgal ettiği topraklardan (Golan, Batı Şeria ve Sina) çekilmesi çağrısı yapıyor. 1973’te alınan 338 no'lu karar 242 no'lu kararın yerine getirilmesini istiyor. 1981’de kabul edilen 497 no'lu kararda ise “İsrail’in işgal altındaki Golan Tepeleri’nde kendi yasalarını, yargısını ve yönetimini dayatma kararı geçersizdir” deniliyor.

Şimdi Trump’ın dümeninde ABD bu üç kararı çiğneme eğiliminde. Bir lütuf muamelesi yapılan Suriye krizinin gölgesinde bunun olması da çok sürpriz sayılmaz.

***

1967’den beri BM kararlarını hiçe sayan İsrail işgal altındaki bu bölgeyi birkaç nedenle önemsiyor:

- Birincil motivasyon topraklarını genişletmek. İsrail buraya 1970’lerden itibaren 20 bin Yahudi yerleşimciyi getirdi. İsrail’e direnen Çerkesler Suriye’nin diğer bölgelerine göç etmek zorunda kaldı. Araplar da öyle. Evlerini terk edenlerin sayıları 140 bini buluyordu. Bölgenin sakinlerinden Dürzilerden yaklaşık 20 bini hâlâ Golan’da yaşıyor. Onların önemli bir kısmı da Suriye’ye bağlılıklarından vazgeçmeyip İsrail vatandaşlığını reddetti.

- İkincil motivasyon güvenlik. Buraya Suriye ile İsrail arasında bir tampon bölge muamelesi yapıyor. Düşmanını her an vurabilecek mevziler edinen İsrail, buradan Suriye’yi dikizliyor.

- Üçüncüsü Golan’ın sunduğu nimetler. Karlarla kaplı Şeyh Cebel’in sularının yüzde 80’i bugün İsrail’in kontrol ettiği bölgeye akıyor. İsrail için bulunmaz bir su kaynağı. Ayrıca Golan’ın toprakları verimli. Yazının girişinde atıf yaptığım Suriyeli “Biz Şam’da yaşarken bütün yiyeceğimiz Golan’dan gelirdi, peynirimiz, yağımız, sebzemiz” dedi.

- Ve Golan’ın derinliklerindeki bir diğer zenginlik: Petrol. İsrail’in Şubat 2013’te lisans verdiği Genie Enerji şirketine bağlı Afek, Aralık 2014’te Golan’da sondaj çalışmalarına başladı. Kasım 2015’te Afek’in baş jeoloğu Yuval Batov, Channel 2 News’e yaptığı açıklamada, Golan’da buldukları petrolün rezerv büyüklüğüne dair kesin rakam veremese de durumu şöyle aktardı: “350 metre kalınlığında bir tabakadan bahsediyoruz. Dünyada tabaka ortalaması 20-30 metredir. Yani (Golan’daki) 10 kat daha büyük. Büyük bir miktardan bahsediyoruz.”

İsrail belirlenen 10 yerde sürdürdüğü kuyu açma çalışmalarını hem petrol hem su rezervlerine ulaşmak için yapıyor.

“İran’ı engelliyorum” diyerek gözlerden uzak büyük bir petrol operasyonunu güvenceye alıyor.

**

Golan’ın sunduğu stratejik pozisyon ve zenginlikler için İsrail’in yapmayacağı şey yok. Buna El Kaide ve cihatçı grupların desteklenmesi ve kullanılması dahil. Golan’daki BM misyonu, İsrail’in silahlı gruplarla iştigalini BM Güvenlik Konseyi’ne açıkça rapor etmişti. İsrailli yetkililerin ardı ardına gelen ifşaatlarıyla da bunlar sır olmaktan çıktı. Alenen dillendirilen yardımlardan biri 3 binin üzerinde yaralı savaşçının İsrail’de tedavi edilmesiydi. Bunların dışında Wall Street Journal geçen haziranda İsrail’in Golan’daki silahlı grupları 2013’ten itibaren maaşa bağladığını yazdı. Gazeteye konuşan örgüt üyelerine göre maaş dışında sınırdaki örgütlere silah ve mühimmat satın almaları için yıllardır para verdi, ayrıca doğrudan yiyecek, yakıt ve ilaç yardımı yaptı. İsrail ordusu bu işler için 2016’da özel bir birim de kurdu. İsrail’in el verdiği örgütlerden Fursan el Colan’ın sözcüsü Mutasım el Colani “İsrail cesurca yanımızda durdu. İsrail’in desteği olmadan ayakta duramazdık” diyordu. Örgütün komutanı Ebu Suheyb ise İsrail’den her ay 5 bin dolar aldığını söylüyordu. Fursan el Colan dışında Liva Usud el Rahman gibi dört örgüt daha İsrail’den yardım alıyor. Bunların toplam savaşçı sayısı 800 civarında. İsrail’in bu şekilde yürüttüğü Golan siyasetine verdiği isim de hayli ironik: “İyi Komşuluk”.

Bu politikanın nihai amacı yaklaşık 40 kilometre derinliğinde bir ‘tampon bölge’ oluşturmak. Bu tür bir tampon bölge gerçekten kurulduğunda top mermilerinin atış menziline giren Şam asla huzur bulamayacak.

İsrail ya da ABD’nin Suriye’deki salvolarını basitçe İran’a indirgemek tam da saldırgan cephenin inanmamızı istediği fotoğraftır. Görülmesi gereken asıl hesap çerçeveden taşan kısımlarda: Petrol, su, çalınmış toprağın önüne bir de tampon ve İsrail’in karşı konulamaz bir ‘Leviathan’ olarak kanıksanması.


Fehim Taştekin Kimdir?

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1994’te başladı. Yeni Şafak, Son Çağrı, Yeni Ufuk, Tercüman, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Muhabirlik, editörlük ve dış haberler müdürlüğü yaptı. Ajans Kafkas’ın kurucu yayın yönetmeni olarak Kafkasya üzerine çalışmalar yürüttü. Kapatılıncaya kadar İMC TV’de “Doğu Divanı”, “Dünya Hali” ve “Sınırsız” adlı programların yanı sıra MedyascopeTV ve +GerçekTV’de dış politika programları yaptı. BBC Türkçe’nin analiz yazarları arasında yer alıyor. Al Monitor ve Gazete Duvar’da köşe yazılarına devam ediyor. Kafkasya ve Orta Doğu üzerine saha çalışmaları yürüttü. “Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal”, “Rojava: Kürtlerin Zamanı” ve “Karanlık Çöktüğünde” adlı kitaplara imza attı.