'Girişimci'
Bilal Erdoğan’ın girişimcilik kavramına olumlu bir içerik yüklediği anlaşılıyor. Oysa biz bugünün muktedirlerinin ve onların etrafını saran destek çemberindekilerin girişim deyince ne anladığını -burada yalnız birini konu ettiğimiz- sayısız örnekten pek iyi biliyoruz.
Anadolu Ajansı’na göre Bilal Erdoğan, “Peygamber Efendimizin Allah’ın mesajını insanlara ulaştırarak çok iyi bir girişimcilik örneği gösterdiğini” söyledi.
Geçen gün de, adının önünde “Prof. Dr.” sıfatı bulunan bir “kozmik” şarlatan, televizyondan, “25 Haziran’da istediğimiz sonuca ulaşmamış olursak,” diye konuştu, “Belgrad ormanına gömdüğümüz talim şeylerimizi alıp sokağa çıkarız.” Hakkında soruşturma açılınca da, ormana gömdüğü şeyin “öfkesi” olduğunu ileri sürdü!? Öfkesiyle talim yapıyormuş.
Şahısla ilgili literatür son derece geniş (aktardıklarıma link vermiyorum, kopyalayıp yapıştırarak arama yapar, çok isteyen; hemen de bulur). Zira kendisi, vaktiyle “Kafkasya ve Azerbaycan’da” çalışmalarını sürdürürken, “SSCB’nin çağdaş dünyaca bilinmeyen yönleriyle ilgili stratejik ve kozmik araştırma merkezlerinde eğitimde bulunarak ekstrasens ve bioenerjist unvanını aldı[ğı]” gibi, dört ülkeden (Rusya, Avusturya, Azerbaycan, Türkiye) “bilim adamları öncülüğünde 1990 yılında kurulan ‘Bilim ve Buluş Adamları Derneği’nin genel sekreteri”, ayrıca siyah kuşak judo, tekvando, şiatsu hocasıdır ve, “kitaplarında ve katıldığı programlarda saç dökülmesi, alerji, alçak ve yüksek tansiyon, ülser, verem, varis, romatizma, vitiligo, astım tedavisi, nasır, nezle grip faranjit larenjit öksürük nasıl geçer, basur tedavisi hemoroid, prostat, parezit tedavisi, ishal, kabızlık, egzama, sivilce, cilt bakımı, kozmik beden temizliği, cilt lekeleri maskerleri cilt beyazlatma, diş beyazlatma, yüzdeki tüyler, kadın ve erkek kısırlığı, adet düzensizliği, yüz maskesi, depresyon, unutkanlık halsizlik, uykusuzluk, panik atak, kilo alma, göbek eritme, mide şişkinliği, gastrit tedavisi, migren mide yanması, ısırgan otunun faydaları, hazımsızlık gibi hemen hemen bütün sağlık problemleri hakkında bitkisel çözümler alternatif tedaviler sunmuştur.”
Azıcık araştırınca marifetlerine dair geniş bir döküm elde edilebiliyor; uzatmak hakikaten yer-zaman kaybı. Peki niye bu şahısla ilgileniyoruz? 25 Haziran günü seçimden bunun gibilerin istediği sonuç çıkmazsa bizi öldüreceklerini iddia ettiği için mi?
Hayır, Bilal Erdoğan’ın sözünü ettiği girişimciliğin, başka bir düzeyde, bu kimsenin şahsında vücut bulup bulmadığını merak ediyoruz. Zira girişimcilik öyle rastgele kullanılacak laf değil. Hele bir peygamber için sarf edilmesi, o güne kadarki evrensel din kültürünü altüst edebilecek bir girişim.
GİRİŞİMCİYİ MUHAFAZAKÂRSA DAHA ÇOK SEVİYORUZ
Kozmik kandırıkçıya dönelim. Ekşi Sözlük’te biri anlatıyor (azıcık düzeltme yaptım): “Bu adam yıllar önce yaşadığım ile konferans vermeye gelmişti. O zamanlar lisedeydim, duyurusu yapılınca bir şekilde sınıftakilerin çoğu gitme kararı aldı. Onların aklına uyup, ‘en kötü ihtimalle ne olabilir ki’ diye peşlerine takılmıştım ben de. İlk önce sözü vali -tam hatırlayamıyorum, belediye başkanıydı belki de- alıp, ‘bizim insanımız muhafazakârları sever, hele muhafazakâr bilim insanlarını daha da çok sever’ diye övgüler dizmişti kendisine. (…) Sonrasında anlatmaya başlamıştı, yok kar tanesine bakıldığında görülen kozmik büyü, yok namaz kılınca bedende oluşan kozmik enerji vs. derken…”
Burada, kozmik uyanığınki türünden girişimciliklerin mülkî erkân tarafından takdir ve takdim edilişindeki kolaylık ve rahatlığı görüyoruz - ki, bu aynı zamanda pervâsızlık, aynı zamanda cehaletin yetkililer eliyle ülke çapına yayılışı, aynı zamanda kof, feci, ruh sakatlayıcı, kötürüm edici bir ideolojik faaliyet demek. Kendini matah bir şey olarak pazarlayabilen uyanığın antibiyotik yerine yatarken sarımsak tavsiye etmesine, “tansiyon diye bir şey yok, hani tansiyon organın?” diye sormasına, üç yüz elli liraya yeşim bileklik satmasına, yabancı parfümlerdeki domuz yağı yüzünden bunları kullanan kadınların depresyona girdiğini iddia etmesine benzemez yani. Yetkilinin yukarıdan dayatışı, tekil hilebazlık girişimiyle kıyaslanamaz.
Örnek olayımızı şöyle tarif etmemiz mümkün yani: Bir devlet yetkilisi veya yöre halkının seçtiği belediye başkanı, uydurukçu-kandırıkçı bir uyanığı “muhafazakâr bilim insanımız” diye tanıtıyor, “insanımız”ın bu canlı türünü sevdiğini vurguluyor. Yani aslında bizi onu sevmeye çağırıyor. “Hele” bilim insanıysa, muhafazakârı daha çok severmiş halkımız.
Buradaki muhafazakâr tipi, aslında yalnız bir “tip” olmanın ötesine geçiyor, bir “karakter” zenginliğine ve derinliğine ulaşıyor: Öncelikle yalancı, uydurukçu ve çıkarcı. Kendine tamamen yalana dayalı bir etkinlik alanı oluşturmuş, bundan menfaat temin ediyor. Sonra, iktidar sahipleriyle arası iyi; muhtemelen yalanı bilinmesine rağmen, yönetilenleri zaptetmeye ve iktidar sürdürmeye yarayacak bir “muhafazakârlık” cilası nedeniyle onlar tarafından tutuluyor, sunuluyor. Daha sonra, iktidar sahipleri ve destekçileri nezdinde itibarını artırmak, naylon sıfatlarına bir de “harbî adam” payesi ekleyebilmek için, asarız keseriz diye esip savuruyor. Bunun ardından, tutumu fazla damdan düşme, şapşalca ve güncel bakımdan gayrimünasip bulunduğu için tepki görüyor; suçlanacağını ve muktedirlerce kollanmayacağını sezdiği anda herkesin gözü önünde çark ediyor, “öyle demedim” manevrası sırasında cibiliyet dalında birkaç seviye daha aşağı düşüyor.
Parçanın ana fikri önemli esas: Bunlardan ötürü yüzü kızarmayacak, konumu, ilişkileri değişmeyecek. Onu insanımızın sevdiği muhafazakâr bilim insanı diye takdim eden yetkilinin de yüzü kızarmayacak. Çünkü yerli-millî alışkanlık: bir haltı zaten bile bile yiyorsan, yediğin halt yüzüne vurulduğunda yüzün kızarmıyor. Bu, memleketimizde, muktedirlerce makbûl görülen girişimciliğin ayrılmaz parçasıdır.
GİRİŞİMLERİN DİNE ETKİSİ
Bu uyanıklık dümenleri toplumumuz için alışılmadık, bilinmedik, nadir rastlanan vaziyetlerden değil. Maalesef. Ancak bütün bunlar dinin bariz etkinliği altında olduğu varsayılan bir kültürel alanda cereyan edince, iş günlük tüketilen fıkra gibi bir şey olmaktan, failler birey, fiillerinin tesirleri bireysel olmaktan çıkıyor. Ve nedense, böyle haller bahsettiğimiz ortamda mütemadiyen, mütemadiyen ve mütemadiyen cereyan ediyor. Bu uyanıklık, uydurmaca-kandırmaca zihniyeti, hakim kültürün yapısal unsuru. Birileri bir vakit, dine göre iş yapma yerine dini işine gelene uydurmayı din kültürünün orta yerine damardan zerk etmiş. Yine maalesef.
Bizi yönetenlerin tavırlarında da, maruz kalanın veya sadece izleyenin bile derin bir teessür ve utanca kapılmasına yol açan bu pişkinliği, türlü renklere ve kokulara bürünebilen bu yapısal riyakârlığı sık sık tespit edebiliyoruz. AKP’nin seçim bildirgesinde “bağımsız yargı”, “hak hukuk adalet” falan var.
Bilal Erdoğan’ın peygambere “girişimcilik” atfetmesi, işte tam da bu yüzden pek tehlikeli ve isabetsiz bir ifade. Erdoğan’ın burada girişimcilik kavramına olumlu bir içerik yüklediği anlaşılıyor. Oysa biz bugünün muktedirlerinin ve onların etrafını saran destek çemberindekilerin girişim deyince ne anladığını -burada yalnız birini konu ettiğimiz- sayısız örnekten pek iyi biliyoruz.
Kim bilir, eğer sadece günümüzün muktedirlerinin dinden anladığı şeyi açığa vurmuyorsa, Bilal Erdoğan belki de dünya çapında İslâmcılığın sürüklendiği yeri görüyor ve kendisi ön alarak, sadece siyasî ideoloji kimliğiyle İslâmcılığı değil, 1400 yıllık bir dinî kültürü de “girişim projesi” olarak tarif etme atılımını başlatıyor. Pekâlâ kabaca insanlara sunulmuş “güzel ahlâk öğretisi” olarak da tarif edilebilecek dini dünyevî tahakküm aracı haline getirip muktedirlerin hizmetine sunmuş “âlimlerin” izinden gitmesinde yeni bir taraf yok. Burada fazladan şöyle demiş göründü bana: Madem asıl kaynak olarak bu izi esas alıyoruz, adını koyalım.
İktidar derdine düşmüş Türk-İslâmcı ne kadar farkında, ölçemiyorum; dünyanın her yerinde İslâmcılığın tükenişi konu ediliyor. 1980’lerde başlayan yükseliş dönemi zaten çoktan beridir durmuş, “duraklama devri”ne İslâmcılar kendi kendilerini sokmuşlardı. Dünyada ne olup bitiyor, izleyen, kafası çalışan, aklı eren ve asıl önemlisi, en azından kendine karşı dürüst her İslâmcı, yelpazenin bir ucunda DAİŞ’in, öbür ucunda Malezya’nın, Erdoğan+AKP iktidarının yer aldığı İslâmcı âleminden hayırlı bir yere çıkışın olmadığını görüyor. Süreç başladı, giderek hızlanıyor.
İslâmcılığın tükenişini daha geniş ele alacak, konu edeceğiz önümüzdeki günlerde. Bol bol. Şimdilik şöyle bağlayayım: 2018 yılı Mayıs sonu itibarıyla, 80 milyonluk karmaşık ve önemli bir ülkede muktedir birileri, Allah’ın mesajını insanlara iletmeyi “girişimcilik” olarak niteledi.
Burada çöken sadece bir topluma ve bir döneme özgü ideoloji olarak İslâmcılık da değil. Çok daha fazlası. Sanırım bunu da bol bol konu etmek gerekecek. Ortam müsait olursa.