Ekonomik kriz iktidarı yıkar mı?
Orta sınıfın güvenlik ihtiyacı OHAL’den beter uygulamaların meşruiyetini doğurur. Herkes ekmeğinin en büyük parçasını güvenliğe teslim eder. Guatemala, Meksika, El Salvador gibi biraz zenginlerin kamera hendekleri ve pompalı tüfeklerle çevrili sitelerinde, yoksulların kolla indirilip kaldırılan bariyerlerle çevrelediği gecekondu mahallelerinde yaşanır hayat.
Çok bin yıl önceydi. Erich Maria Remarque’un kitabını okuyordum, ‘İnsanları Seveceksin’i. İki dünya savaşı arası Almanya’da geçiyordu roman. Hiper-enflasyon günleriydi. Marketlerde sürekli olarak hoparlörlerden fiyatlar okunuyordu. Markete girdiğinizde, mesela 1 milyon mark olan ekmek, alıp çıkana kadar 2 milyon marka çıkıyordu. Eğer hızlı koşamazsan 3 milyon mark. Şaşkınlıkla okuyordum. Sonra bu kadar hızlı olmasa da 1-2 milyon liraya ekmek aldığımız günlerde, işin roman kısmı kalmadığından olacak çoktan alışmıştık. Sonra 200 bin lira zam geliyordu mesela ve hiçbir zaman Remarque anlatımı gibi tat vermiyordu zam, -belki de okumayıp yediğimizden dolayı olmalı- ama çok da takmıyorduk, demiştim ya, insanın en güçlü ve en zayıf tarafı alışkanlık -ve zeytin de çok ucuzdu o zamanlar, yoksul tarifiydi zeytin ekmek- bastırıyorduk milyon liraları, alıyorduk ekmekleri, ancak tarihinin hiçbir zamanında dolar karşılığında bu kadar zavallı kalmamıştı lira ve akçe ve mecidiye ve her ne bu toprak parası varsa… Ve zeytin de çok pahalı zaten…
Peki bu ekonomik kriz iktidarı yıkar mı? Her gün avuç içlerimize yerleştirilmiş hoparlörlerden, cep hücrelerimiz telefonlarımızdan takip ettiğimiz doların yükselişi, Erdoğan iktidarının düşüşünün bir göstergesi mi? Yani her gün biraz daha yoksullaşıyoruz fakat "Yoksuluz ama reis yok" diyeceğimiz günler gelecek mi? Yüzümüzün, ilk bakışta görünmediği, arkası uzun bir koltuk edinip, sessiz ve sakin, ekonomik krizin bir iktidarı nasıl tuzla buz ettiğini mi seyretmeli?
Öncelikle ekonomik krizin iktidarı otomatikman yıkacağı beklentisi hiç doğru değil. Eğer muhalefet örgütlenmezse, krizden isyan değil, derin suç, çeteler ve yozluk çıkar. Hatta ekonomik kriz ile artan suç, iktidarın muhtaç olduğu şiddet ihtiyacını da karşılar. İşine gelir iktidarın. Nasıl ki 7 Haziran’dan sonra, iktidar, kendisini şiddet tekeli üzerinden yeniden yapılandırdıysa, bu sefer de devlet destekli, teşvikli, indirimli, müsamahalı ve belki taze affedilmiş ‘organize suç’un yarattığı ‘terör’ün hakkından gelmek için ‘demir yumruğunu’ kullanacaktır.
Orta sınıfın güvenlik ihtiyacı OHAL’den beter uygulamaların meşruiyetini doğurur. Herkes ekmeğinin en büyük parçasını güvenliğe teslim eder. Guatemala, Meksika, El Salvador gibi biraz zenginlerin kamera hendekleri ve pompalı tüfeklerle çevrili sitelerinde, yoksulların kolla indirilip kaldırılan bariyerlerle çevrelediği gecekondu mahallelerinde yaşanır hayat. Bira kamyonlarının silahlı korumalarla -ki hak ettiği budur biranın- muhafaza edildiği günler kapımızın eşiğindedir yani...
Bu, hemen herkesin sandığı gibi ekmek bulamamaktan, açlıktan ve yoksulluktan da olmaz. Tam aksine dört çeker Hummer, manken gibi manita ve kimin daha güçlü olduğunu göreceği, metaforlu aptal cümlelerle süslü çete iktidarının sidik yarışlarından türer. Suçu ortaya çıkartan yoksulluk değil, zenginliğe, daha çok iktidara özenen yoksulluktur. Yoksulluğundan başka kaybedecek bir şeyi olmayanların, iktidar gibi ve mutlaka iktidarla ya da onun eteklerindeki memurlar sürüsüyle birlikte hareket etmesidir bu. Paramiliter ağlarla ördük anayurdu dört baştan olur yani ve zaten olmuştur da…
Yazının başına, romana, yani 1930’ların Almanya’sına dönersek, işçi devriminin kıyısından dönmüş bir ülkede ekonomik kriz, karşı devrimi, dünyanın yaşadığı en büyük felaketlerden biri Nazizm’i yükseltti. Hadi işçi devrimi demeyelim ama sadece İstanbul tarihinin değil, Konstantinopolis’in en büyük isyanı, Gezi’nin beşinci yılında, bu karşı devrim günlerinde, dehşetli bir ekonomik kriz bile, oturduğumuz yerden hiçbir iktidarı yıkmaz ve hatta onu besler. Tabii ki burada benzerlik olarak, faşist bakterinin üreyeceği ortamdan söz ediyorum. Bok böceği gibi yayılacaktır faşizm…
Yani örgütlenmezsek ekonomik kriz, seçimler filan, davul tozu, minare gölgesi…