Politikacıların Dünya Çevre Günü kutlu olsun
5 Haziran politikacılar için bir gündür. Ama halk için çevre meselesi her gündür.
5 Haziran Dünya Çevre Günü gelince sadece o gün çevre konuşulur. Çünkü kalan 364 günde para konuşulmuştur, başka şeyler konuşulmuştur. Mesela yerli otomobile CEO atanması, imar barışının ekonomiye katkısı, yerli sondaj gemisinin bu saatten sonra bulacağı petrol gibi başlıkları sayabiliriz.. Ama halk için çevre meselesi 365 günün meselesidir ve her meselenin içinde vardır. 5 Haziran politikacılar için bir gündür. Ama halk için çevre meselesi her gündür.
Politikacıların çevresi halkın çevresinden tabii ki daha farklıdır. Bazı konularda çevre meselesi onlar için farklı, bizim için daha farklı.
Örnek verelim mi?
500 yılda bir olan felaket: En popüler laftır. 500 yılda bir olan felaketi bundan 10 yıl önce duymaya başladık. Aslında bilimsel olarak vardı ama siyasi araç olması oldukça yenidir. 2005’ten sonra bu tanım yaygınlaşmaya başladı. Örneğin 2009’da İstanbul’da yaşanan su baskınları için Silivri’yi ziyaret eden Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu “100 yılda, hatta 500 yılda bir tekerrür eden yağmurun buraya düştüğünü görüyoruz.” dedi. O gün su baskınından dolayı İstanbul’da 31 kişi ölmüştü. O zamanlar yılda bir ancak bu kadar felaket gündeme geliyordu. Ama artık herkes iklimin değiştiğini ve aşırı iklim olaylarından biri olan aşırı yağışların daha sık ve şiddetli olduğunu gözlemlediği bir dönemde hâlâ bu söz ifade edilebiliyor. 10 yıl evvel her yıl 500 yılda bir yaşanan felaket gerçekleşirken, şimdi neredeyse her hafta “500 yılda bir yaşanan felaket” yaşanıyor.
Tabi halk farkında. O kadar asfalt, beton dökmüş bir belediye başkanı, o kadar doğa tahribatı yapmış bir bakan, kömür yaktırmış bir politikacı ne diyecek?
Ağaç Dikmek ve Taşımak: Sakın “ağaç dikme şenliği” filan düzenlemeyin. Öncelikle fidan dikilir, ağaç dikilmez. Bunu herkes biliyor. Ayrıca ağaç dikmek neo-liberal bir söylemdir. Bir politikadır. Belediyenin tesislerini kapatılıp bedavaya fidan yetiştirmek varken İtalya’dan koca ağaçların ithal edilmesi, onların da hemen kuruması demektir. Ankaralıların aklına 10 metre boyundaki ağaçların önünde fidan diye fotoğraf çektiren eski belediye başkanı gelir. Her yıl ağaç ithalatına 100 milyon euro para harcaması gelir. İstanbullular içinse ayrı bir kabustur. Ağaç dikmek demek ithalat demektir. Sadece 2001 yılında ağaç ithalatında konuşulan yolsuzluk 1 milyar dolar idi. Yani bedava ağaç üretiminden milyar dolarlık yolsuzluğa bir sektördür.
Ağaç dikme lafını yerseniz, ağaç taşımayı ve derin budama lafını da yersiniz. Siyasetçiler “ağaç dikme” söylemini büyüttüler ve ağaç taşıma lafında çığır açtılar. Mevcut ormana havaalanı (3. Havalimanı) yapıp eski havalimanına (Atatürk Havalimanı) park yapma sözü verdiler. Bir başka örnek olarak, 80 yaşındaki ağaçların gövdelerinin kesilip “derin budama yaptık” denildiğine şahit olduk.
Artık halkımız bunlara inanmıyor, haberiniz olsun.
Yerli Otomobil: Yerli otomobil tartışması yapmayın. Benzinli otomobiller daha ortalıkta yokken elektrikli otomobillerin trafiğe çıktığını, 20. yy’nin başında benzinli otomobillerden daha fazla elektrikli otomobilin ABD sokaklarında gezdiğini biliyoruz. Yani sizler elektrikli otomobilden ilk tasarımından 2, sokaklarda gezmesinden 1,5 asır sonra, benzinli otomobilden ise bir asır sonra otomobil geliştirmekten mi bahsediyorsunuz? Bu arada yerli otomobilin yakıtına karar verdiniz mi? Benzinden elde edilen elektrikle mi çalışacak, yoksa kömür, doğalgaz ile elektrik elde eden şebekeden mi şarj edilecek?
Halk artık yerli otomobili konuşmuyor; otomobilsiz bir dünyayı konuşuyoruz. 2025’te Hamburg’da kent içine otomobillerin yasaklanacak olmasını, 2025’te Hollanda’da petrol yakan otomobillerin satışının yasaklanacağını, İskoçya’da insan dışkısı ile çalışan belediye otobüsleri konuşuyor. İnsanlar toplu taşımanın ücretsiz olduğu kentleri geçtik, toplu taşımayı ücretsiz yapan Estonya’yı konuşuyor.
Yerli Kömür: Bu konu artık çok net. Yerli kömür demek, temiz kömür demek tam bir seri yalan. Türkiye ne zaman yerli dedi, bir yerli kömür kapasitesine karşılık 2 ithal kömür kapasitesi ekledi. Öyle ki yerli kömür diyerek bugün yerli kömürden çok daha fazla elektrik ithal kömür santrallerinde geliyor. O yüzden yerli demek ithal demek.
Yenilenebilir Enerji: Sakın yenilenebilir enerjiye önem verdiğinizi söylemeyin. Rüzgar, güneş ya da jeotermal yatırımı yapınca değil, kömür, doğalgaz santrali yapmayınca iyi bir şey yapıyorsunuz. Bunu artık öğrenin. Öyle “yenilenebilir enerjiye kredi verdim” deyip bütün kömür santrallerine para aktarmaya devam ederseniz, “hem kömür santrali yapıyoruz hem yenilenebilir enerji santrallerin yapıyoruz” derseniz inandırıcı olmazsınız.
Şimdi kalkıp “enerjiyi nereden elde edeceğiz?” diye sormayın. Mesele enerji değil, bağımlılığınız. Artık ülkede enerji ihtiyacı söylemenin daha fazla AVM için olduğunu biliyoruz. İkincisi, daha fazla enerji tüketelim diye enerji verimliliği mevzuatının engellendiğini biliyoruz. Üçüncüsü ise enerjimizi boşa harcadığımızı bu ülkede her alanda görüyoruz. Sonra “aaa jeotermal projesine niye karşı çıkıyorlar”, “rüzgar yapacaktık ama köy dibinde istemiyor” lafları ile karşılaşırsınız.
Sürdürülebilir Kalkınma: Burada sürdürülebilirlik meselesi doğanın, toplumun ve ekonominin gözetildiği bir model değildir. Öyle olsaydı kalkınmacılar ya da sürdürülebilir kalkınmacılar daha fazla kömür, petrol ve gaz tüketimini, daha fazla beton ve asfaltı önermezdi. Tamam büyüme demiyorlar ama aslında söyledikleri şirketlerin kârının sürmesi. Sürdürülebilir kalkınma ve sürdürülebilir ekonomi kavramlarının bu ülkede şirketlerin kârlarının sürdürülebilmesi olduğunu biliyoruz.
Her hafta olan felaketlere “500 yılda bir oluyor” demeyin. Fidan dikin ama İtalya’dan getirdiğiniz ağacı oradan söküp yüzlerce euro’ya ithal etmeyin. Yaşlı ağacın zor büyüyen koca koca dallarını kesmeyin, var olduğu topraklardan sürmeyin. Yerli otomobil diye 2 asır geriye götürmeyin, yerli kömür diye dünyanın kömürünü yakmayın. Bütün bunları da paketlemek için sürdürülebilir ve kalkınma gibi iki yalanı birleştirerek üçüncü bir yalan oluşturmayın.
Bize mesela ağaç kesmeyi yasaklamış Arnavutluk ile, petrol yakan otomobilleri yasaklayan Hollanda, otomobilleri şehir içine sokmayacak Hamburg’la, toplu taşımayı ücretsiz yapan Estonya, son kömür santralini 2 yıl önce kapatan İskoçya ile gelin. Biz 365 gün bunları hayal ediyoruz artık.
5 Haziran Dünya Çevre günü kutlu olsun sevgili politikacılar.
Not: 6 Haziran Çarşamba günü Ekolojik Yıkımla Mücadele Haftası etkinlikleri çerçevesinde Samsun’da olacağım. Katılmak isteyen Samsunlular için detayları şurada bulabilirsiniz..