YAZARLAR

Daha güzel bir ülke için... Batsın bu zihniyet!

MESAM'da neler oluyor? Orhan Gencebay ne istiyor, anlayan var mı? Açıklamaların satır aralarına sinmiş yönetimin yıllardır 'belli siyasi, etnik ve dini' aidiyete sahip kişilerin elinde olduğuna dair imalar ipucu veriyor aslında. Belli ki, son yıllarda hayli etkili olan 'yerli' ve 'milli' hücum borusuyla, 'ben de isterem' diyenler tarafından 65 milyon doları bulan yeni bir 'havuza' daha sefer düzenlenmek isteniyor.

Yıl 2014... “Yav bu ne yaa, vallaha maşallah maşallah!” İstanbul 31. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen 'borsa manipülasyonu' davasının iddianamesinde yer alan bu sözler, Orhan Gencebay'a aitti. Savcının iddianameye koyduğu telefon görüşmesi, Mehmet Nureddin Çevik ile Gencebay arasında geçiyordu. Çevik, "Vallaha Olmuksa'da uçuyoruz Orhan abi" diyordu. İşin organize olduğuna dair yeterli delil bulunamayınca ceza davası beraatle bitti. Ancak SPK işlem yasağı getirdi.

Olabilir, ünlü isimler borsada oynadı diye suçlanamaz.

Yıl 2016... "12 Eylül'den Allah razı olsun!" Bu sözler de Habertürk'ten Kübra Par'ın sorularını yanıtlayan Orhan Gencebay'ındı. Ecevit-Demirel koalisyonunda kaosun yaşandığını, darbenin memleketi de kendisini de rahatlattığını söylüyordu.

Olabilir, fikrini açık açık söyledi diye kimseyi itham edemeyiz.

Yıl 2017... "Kendi gözlerimle gördüm. Helal olsun dedim bizim çocuklara!" Esenyurt'da Ersa İnşaat'ın yaptığı Samsun Towers'ın televizyonlarda dönen reklamındaki bu sözleri de yine Orhan Gencebay söylüyordu. Proje hiç bitirilemedi, mağdur yüzlerce kişi soluğu mahkemede aldı. Olayın arkasından, piyasanın ‘Ferrari Osman’ lakabı ile tanıdığı dolandırıcı Osman Görgülü çıktı.

Olabilir, kimse reklam yüzü olduğu şirketin faaliyetinden sorumlu tutulamaz.

Yıl 2018... "Burada sahtecilik vardır. Belki hapislik bir durum bile olabilir. Ülkemiz böyle saçmalıklarla muhatap olamaz." Bu sözler de, Türkiye Musiki Eserleri Sahipleri Meslek Birliği’ne (MESAM) atanan kayyıma sevinen, ardından genel kurulda yeniden Arif Sağ ve ekibinin seçilmesi üzerine sinirlenen Orhan Gencebay'a ait. Açıklamalarında birliğin 'belli dini ve siyasi görüşe sahip' olanların egemenliğinde bulunduğunu savunuyordu. Açıkça 'Kürtler, solcular, Aleviler egemen' diyordu yani.

Bu olmaz işte. Kimse nefret suçuna varacak açıklamalar eşliğinde arkasına aldığı siyasi güce güvenerek ihbarcılık yapamaz, hapis tehdidinde bulunamaz. Yasa böyle demiyor mu?

Öyleyse yıllardır beraber çalıştıkları, yönetiminde yer aldıkları insanların etnik ve dini kimlikleri yeni akıllarına gelmediğine göre, bu kavga nereden çıktı? En son "MESAM'da yıllarca hiçbir huzur hakkı lafı etmeden hizmet vermiş biriyim" demesinin ardından 3 bin 550 TL huzur hakkı aldığına dair makbuz yayınlandı. Elbette Gencebay için öyle büyük para değil lakin, olay sorunun perde arkasına dair önemli ipuçları da veriyor.

TELİF HAVUZU

Malum, Türkiye'de telif haklarını takip eden MSG, MESAM, MÜYORBİR, MÜYAP var. Ancak meslek birlikleri yasasından dolayı çoğunlukla beraber hareket ederek telifleri topluyorlar. 1986'da kurulan MESAM en etkililerinden. Uzun yıllar telif kavgasını verdi. Toplanan telifler belli kriterler çerçevesinde sanatçılara dağıtılıyor. Elbette dağıtım geçmişten beri tartışma konusu. Mahkemelerin iyice uzmanlaşması ve telif yasalarının nispeten güçlenmesi eskiye nazaran telif havuzunu da büyüttü. Kuşkusuz yeterli değil ama ortada işleyen ve daha iyi işledikçe ciddi gelir toplayabilecek bir mekanizma bulunuyor.

Telif ekonomisinin potansiyeli hakkında fikir vermesi bakımından hayli uzun ve ayrıntılı olan 2018 yılı tarifesini kısaca özetleyelim: Pansiyonlardan 5 yıldızlı otellere kadar turizm tesisleri 70-290 TL, kafe, restoran gibi eğlence yerleri büyüklükleri oranında 1500-6600 TL arası, gazino, bar, kulüpler 8000-16000 TL arası, plajlar 400-1900 TL arası, hastaneler 700-1000 TL, spor salonları ve merkezler 2000-2800 TL, uçaklar 3000-4200 TL arasında değişiyor. Televizyonlarda 300 binden 5.4 milyon liraya, radyolarda da 80 binden 600 bin liraya kadar telif alınıyor. Özellikle dijital platformlar hayli kârlı. İnternetten dinleme şarkı başına minimum 0.22 TL. D-Smart, Bein gibi platformlarda da yıllık tarife 8.2 milyon TL. GSM şirketleri de yine iyi anlaşma yapılan kurumların başında geliyor. Anlaşmalar tek tek her işletmeyle ve kurumla yıllık olarak yapılıyor.

Tüm bunlar toplandığında şu anda yıllık telif miktarının 60-65 milyon doları bulduğu belirtiliyor. Daha sıkı bir denetim ve uygulama ile 300 milyon dolara kadar da çıkabileceği tahmin ediliyor. Tabii bir de yurt dışı anlaşmaları, YouTube gibi kanallar var. Dolayısıyla ortada para biriken, daha fazla da birikebilecek bir 'havuz' söz konusu.

PEKİ NE İSTİYORLAR?

Bu tablo karşısında Gencebay ve tayfası ne diyor, net anlaşılmıyor. Yolsuzluk mu yapılıyor, haksız mı dağıtılıyor, neyi iddia ediyorlar bilmiyoruz. Fakat cümlelerinin arasına sıkıştırdıkları "sürekli yurt dışına geziye gidiyorlar", "huzur hakkı alıyorlar" türünden imalara bakınca, sorun toplanan parada düğümleniyor anlaşılan. Ve kulislerdeki iddia, geçen yıldan beri Saray davetlerinde yetkili kulaklara MESAM'da toplanan paraların fısıldanıp durduğu. Belli ki, yöntem etkili olamayınca iş el yükseltip 'siyasi görüşe' getirilmiş. E, son yıllarda spor federasyonlarından vakıflara, sendikalara, medyaya kadar nereye baksak başarının yolunun da en kestirme buradan geçtiği belli değil mi? Hükümetine bağlı 'yerli' ve 'milli' sanatçılar dururken tüm temsiliyetler de 'yerli' ve 'milli' terazisinde tartılmak zorunda çünkü.

Gel gelelim mesele sadece Orhan Gencebay da değil aslında. "Erdoğan için yalan da söylerim" diyen İbrahim Tatlıses veya özgürlük anlayışı "baharı örgütlemekten yere tükürmeye" düşmüş Yavuz Bingöl veya bir diğeri... AKP'nin belki de bu ülkeye verdiği en büyük zararın; yani emeğin, alın terinin, yeteneğin getirdiği kazancı yeterli görmemenin, birileri parayı götürürken kenardan izlemeyi 'ahmaklık' saymanın, herkesin bir şekilde parayı götürdüğünü düşünmenin 'ünlü' yansımalarıdır sadece. Satürn'ün haleleri misali Saray'ın etrafına konumlanmış 'birinci halka', 'ikinci halka' olarak anılan ihaleci-inşaatçı güruhun kamunun 'para havuzu'nda yüzmeyi en kolay ticaret görmesi de böyledir.

'Ekonomik akıl' buraya kilitlenmiş vaziyette işte. Bir yerde para birikiyorsa eğer, oraya sefer düzenlemek mübah görülüyor artık. Ve 'vatan haini, bölücü, solcu, Gezici vs.' bağrışları da akınların hücum borusu oluyor.

Türkiye'nin en zor sınavı bu olacak belki de. Sadece bir siyasi anlayıştan değil, 'ben de isterem' diyen bir ahlak anlayışından da kurtulmak; daha adil, daha iyi bir ülke için batsın bu zihniyet demek gerekecek sonunda!