YAZARLAR

Rüyaları ayarlama enstitüsü: İskender Savaşır’ın ardından

Bir gün yaptığı rüya çalışmalarından bahsediyordu. Ona “rüyaları ayarlama enstitüsü kursanız ya” demiştim. İskender’ce bir kahkaha patlatmıştı. Halbuki ben çok ciddiydim. Yapsa, o yapardı. Şimdi belki gittiği yerde yapar. Duracak değil ya, İskender hoca bu!

Onunla ne zaman tanıştım hatırlamıyorum. Üniversitede olmalıydım ya da çiçeği burnunda bir mezun.

Bazı tanışmalar öyledir. Öncesiz ve sonrasız.

Sanki hep tanıyormuşsunuz da tarih düşmek gereksiz bir ayrıntıymış gibi…

Ama zihnim şu an rahat bırakmıyor beni. Ne zaman tanışmıştım?

Bir kongrede olmalı ya da bir eğitim toplantısında.

Hatırladığım çok net bir şey var ki rüyalardan bahsediyordu.

Edebiyattan giriyordu, felsefeden çıkıyordu, psikanalizin patikalarında ilerliyordu, sonra biraz mitoloji, biraz tarih, ahh tabii ki klasik müzik… Bir yudum kahve, bir yudum kola…

Şaşırıp kalmıştım. “Deli! herhalde”, demiştim.

Ne çok şey biliyor. Ne kadar içeriden, ne kadar yaşayarak, hissederek anlatıyor.

Zihnimin şimşek hızıyla harekete geçtiğini hatırlıyorum.

Anlattığı onlarca şey üzerinden, çağrışımlarımın coşmasını hatırlıyorum. Kalakalmıştım.

Sonra aradan yıllar geçti.

Ben de hayatın beni gıdıkladığı zamanlardan geçtim. Gerçi hayatın gıdıklaması hiç bitmez ya!

Ve kendimi çok kıymetli İskender Savaşır’la aynı çatı altında çalışırken buldum.

Onunla seanslarımızın aynı günlere denk gelmesi demek, mutfakta taze demlenmiş kahve bulmak demekti, seans aralarında şansım varsa sohbet etmek, son okuduğumuz kitaplardan bahsetmekti.

Kendisi psikoterapist kimliğinin yanı sıra önemli bir hocaydı da. Şimdiye kadar yüzlerce seminer, eğitim vermiş, birçok proje gerçekleştirmiş, çok kişiye yaşama dair, öğrenmeye, okumaya, bilmeye dair ilham vermişti.

Psikoterapiye, psikanalize karşı eleştirel duruşu bilginin tapu ve tabularından bizi uzak tutmaya yetiyordu.

Sözüm ona akademisyenlerden oldukça farklıydı.

Bir kere öğrencileriyle ilişki kurardı.

İşte bu ilişki kurma meselesi bilgiyle değil bilgelikle ilgili bir şeydir. Ve gerisi lafügüzaftır.

Siz dinledikçe o anlatırdı. Siz anlattıkça da dinlerdi.

Üstten bir dil değildi onunkisi.

Anlatmaya bu denli meraklı olması kendisini gösterme çabasından değil, paylaşma ve hem kendisinde hem de sizde olan merakı çoğaltma arzusundandı.

Ona göre bir psikoterapist hiçbir zaman maddi ve manevi geçiminin tamamını psikoterapiden sağlamamalıydı. Mutlaka beslenebileceğimiz başka yan dallar olmalıydı. İskender Savaşır’ın edebiyattan, müzikten, tarihten, dilbilimden beslenen düşünsel dünyası hem seminerlerini hem de psikoterapist kimliğini epey zengin kılıyordu.

Bize de bundan yararlanmak düşüyordu.

Kendisi aynı zamanda dilbilimciydi ama bence bir dil cambazıydı. Etimolojiye oldukça hakimdi. Hiç sıkılmadan saatlerce kelimelerin kökeninde dolaşabilirdiniz onunla. Zihninizdeki kilitli kapıları, duvarları yıkar; sayısız pencereler açardı. Zihniniz, ruhunuz havalanırdı.

“Kelimelerin Ana Yurdu ve Tarihi” isimli pek kıymetli kitabında birçoğumuzu dille tanıştırmıştı;

“Dilin, onu kullananların (söyleyenlerin, yazanların, okuyanların, çözenlerin) dışında bir gerçekliği yoktur. Yine de kullananlar ölür, kelimeler kalır. Şu fani dünyada, hayatımızdan bazı izler barındırabilecek şeyler içinde en kalıcı olanıdır dil. Üstelik hayatımızdan hangi izleri barındırabileceğine dair bir söz hakkımız da olamaz.”

Son yıllarda bu topraklarda yaşayan herkes gibi onlar da gün yüzü görmemişlerdi.

Sevgili eşi, Prof. İştar Gözaydın’ın 94 gün hukuksuzca tutuklu kalmasıyla İskender Savaşır, her hafta İzmir’e eşini ziyarete gitmişti.

Hayatını alan kanser hastalığının nüveleri de belli ki ilk o zamanlar atıldı.

Bir gün yaptığı rüya çalışmalarından bahsediyordu.

Ona “rüyaları ayarlama enstitüsü kursanız ya” demiştim. İskender’ce bir kahkaha patlatmıştı. Halbuki ben çok ciddiydim. Yapsa, o yapardı.

Şimdi belki gittiği yerde yapar. Duracak değil ya, İskender Hoca bu!

Başta çok sevgili eşi İştar Gözaydın’a, dostlarına, öğrencilerine ve tüm meslek camiamıza baş sağlığı ve sabır diliyorum.

İyi ki kesişmiş yollarımız.

İSKENDER SAVAŞIR KİMDİR?

1955 Ankara doğumlu. Hacettepe ve California Üniversitesi'nde psikoloji, Kansas Üniversitesi'nde dilbilim eğitimi gördü. İlk şiirleri 1978 yılında Oluşum ve Türkiye Yazıları dergilerinde yayımlandı. Daha sonra yayın yönetiminde de yer aldığı Toplum ve Bilim, Zemin, Defter ve McWorld dergilerinde yazı ve şiirleri yayımlandı. Bilgisayar Ansiklopedisi ve Ero Cinsel Yaşam Ansiklopedisi'nin yayın yönetmenliğini, Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi'nin yayın koordinatörlüğünü yaptı. İmago ve İçgörü psikoterapi merkezlerinde psikoterapist ve eğitimci olarak çalıştı.

2007-2011 yılları arasında Bilgi Üniversitesi’nin Psikoloji Bölümü kadrosuna “Psikolojiye Giriş” derslerini yeniden düzenlemek ve vermek üzere katıldı. 2011-2014 yılları arasında yine Bilgi Üniversitesi’nin bu kez Mimarlık Fakültesi’nde “Medeniyet Tarihi”, “Güzelliğin Tarihi” ve “Katedraller” üzerinde dersler verdi.

2012 itibariyle bir sosyal sorumluluk ve yayın faaliyeti olarak başlayan Dalgın Sular projesi, halen içgörüye dayalı dinamik psikoterapi ile ifade biçimleri kazandırmaya yönelik sanat terapilerinin perspektiflerini kaynaştırmaya çalışan bir arayış olarak varlığını sürdürmektedir.

İskender Savaşır 2012’de Moira Psikolojik Danışmanlık ve Eğitim-Adapazarı’nın bünyesine katıldı.

İskender Savaşır'ın Masaldan Sonra (Cumartesi, 1992), Tutku 2000 (1995), Kelimelerin Ana Yurdu ve Tarihi (2000) ve Modernliğin Vicdanı (Kanat, 2007) adlı kitapları bulunuyor.


Tuğçe Isıyel Kimdir?

Klinik Psikolog/Psikoterapist. Londra'da Middlesex Üniversitesi'nde ve Türkiye'de psikanalizle ilgili çeşitli eğitimler aldı. EFTA-Avrupa Aile Terapisi Derneği (European Family Therapy Association) tarafından sertifikalanan Aile ve Çift Terapisi eğitiminin temel ve ileri düzeyini tamamladı. Kurucusu olduğu Polente Psikoloji’de yetişkin, çift ve aile alanında psikoterapist olarak çalışmaktadır. Aynı zamanda “Psikanalitik Edebiyat Okumaları” isimli bir atölye çalışması yürütüyor ve çeşitli dergilerde inceleme, deneme, eleştiri türünde yazılar yazıyor. Ya Hiç Karşılaşmasaydık isimli kitabın yazarıdır. Tezer Özlü’ye Armağan kitabına yazılarıyla katkıda bulunmuş, İstanbul’un Sakinleri adlı öykü kitabını ise yayıma hazırlamıştır.