İktidarın vebali büyük değil çok büyük!
24 Haziran’da iktidarın dış politikası da oylanacak. Suriye, Libya, Irak halklarına, Suriye’deki Kürtlere de oy kullanma şansı verilseydi nasıl bir sonuç çıkardı acaba? AKP’nin dış politikasını en iyi onlar bilir.
SP Genel Başkanı ve cumhurbaşkanı adayı Temel Karamollaoğlu “Irak’ta, Libya’da, Suriye’de yaşanan acılarda da vebalimiz büyük” demiş. Eksik söylemiş. AKP’nin dış politikası Türkiye halkına da acılar getirdi ve belki de daha büyük acıların yaşanacağı sürecin başlangıcındayız.
Filmi biraz geriye saralım. Eski SP Genel Başkanı Mustafa Kamalak da 2012 yılında Suriye’yi ziyaret etmiş, Cumhurbaşkanı Beşşar El Esad ve Dışişleri Bakanı Velid El Muallim ile de görüşmüştü. Kamalak Şam’da görüşmeler sonrası düzenlediği basın toplantısında “Suriye’nin büyük bir komplo ile karşı karşıya olduğunu” söylemişti.
Gerçi Kamalak iktidar ve medyası tarafından eleştirilince “ziyaretimizin asıl amacı Ortadoğu’ya, İslam alemine Batılıların müdahalesini önlemek, biz Suriye’ye Esad’a destek için değil, akan kanın durması için gittik” gibi bir “düzeltme” de yapmıştı.
Kamalak’ın da Karamollaoğlu’nun da sözleri Erbakan’ın 2003 yılında yaptığı bir konuşmaya dayanıyor. Erbakan o konuşmasında Suriye’nin (ve devamında Türkiye’nin) potansiyel hedef ülke(ler) olduğunu savunmuştu.
Karamollaoğlu’nun Erbakan’ı hatırlatan sözleri SP’nin istikrarlı ve bölge halklarının hassasiyetlerini göz önüne alan bir dış politika görüşüne sahip olduğuna yorumlanabilir mi? Sonuçta iktidarda değiller.
Yine de SP liderinin sözlerinin gerçeği yansıttığını belirtmek gerek. Belki istenseydi de Suriye sürecinin önüne geçilemezdi ama fetihçi saikler ile çıkılan yolda bölgesel güç olma hayali ve fırsatçılık bir araya gelince AKP gözünü kararttı ve Türkiye’yi büyük kumara soktu.
Suriye’de neler yapılmadı, neler yaşanmadı ki? Katliamlar, tecavüzlerde; insanların tarihleri, kültürleri, birikimleri, inançları ile yok edilmesi ve şehirlerin yerle bir edilmesinde; kısaca bir ülkenin bütün varlıkları ile yok edilmesinde iktidarın politikalarının katkısının olduğu yadsınamaz bir gerçek.
“İktidarın katkısı” ifadesi çok ağır gibi görünebilir. Anlatması maalesef zor. Ama daha dün Suruç’ta yaşanan olayı, bakış açısını, faillerin kendilerini savunurken karşı tarafı nasıl suçladıklarını, hangi refleksler ile hareket ettiklerini, güdümlerindeki basının olayı nasıl alçakça çarpıttığını unutmayalım. Herkesin gözü önünde yaşanan “basit” bir olay bile –basının da sayesinde- nasıl yaşandığı anlaşılamıyorsa onlarca iç ve dış aktörün yüzlerce vasıta ile sahada olduğu sekiz yıllık bir süreç haydi haydi anlaşılamaz.
Karamollaoğlu iktidarın “emperyalistlerin projesine hizmet eder hale geldiğini” söylerken çok haklı! İktidar Suriye’ye hiçbir zaman “iyi niyet” ile yaklaşmadı.
Davutoğlu 2012’de Suriye’ye gittiğinde “komşu, sizde yangın başlamış, söndürmenize nasıl yardımcı olabiliriz” düşüncesi ve söylemi ile gitmemişti. Tam tersi Obama – Clinton ikilisinden taşıdığı mesajla birlikte “zor durumdasınız, iktidarı Müslüman Kardeşler örgütüne teslim edin aksi halde bizi de karşınızda bulacaksınız” mesajını vermek üzere gitmişti.
Bu ziyaret AKP’nin Suriye’deki sürece yaklaşımının özetiydi aslında.
AKP “insani dramlar” yaşanmaması için Türkiye sınırına yakın yaşayan Türkmenleri feda ile başladı Suriye pratiğine. Türkiye’ye durup dururken ilk göçenler bir grup Türkmen’di. Sonrasında ülkenin çeşitli yerlerinde yaşanan gösteri ve olaylarda Türkmenler kullanıldı. Bu süreçte Suriye’deki Türk “misyonlarının” katkısı büyüktür.
Suriye’nin çeşitli bölgelerinde yaşayan Türkmenler bugün Davutoğlu – Erdoğan ikilisinin politikalarının faturasını ödüyor.
AKP iktidarı sürecin başında Türkmenleri harcamakla kalmadı, Kürtleri de gözüne kestirdi. “Esad’a karşı olsun isterse Kürt olsun” mantığı ile harekete geçti ve Kürt silahını Şam’a çevirmek istedi. Ama asıl hedef Suriye otoritesi diye bir şey kalmayınca Kürtleri istediği gibi “çekip çevirmekti.” Bu yaklaşım Kürtler için hiç de iyi niyet taşımıyordu. AKP iktidarına “Hayır” demeleri Kürtlere pahalıya mal oldu. Kürtler AKP ile anlaşsaydı hangi şartlar ile anlaşırdı ve nasıl bir sonuç çıkardı ortaya bilinmez.
Ama bugün iktidar “Suriye’de terörist, düşman Kürt” miti yaratmayı başardı ve bunu seçimlerde kullanmayı düşündü.
Suriyelilere seslenilen bir videoda şöyle deniliyor: Bizim askerlerimiz SİZİN İÇİN Suriye’de şehit oluyor ama siz kendi ülkenizi savunmak yerine burada eğleniyorsunuz.
Bu sözlerin sahibi askerlerin gerçekten de Suriyeliler için şehit düştüğünü düşünüyor. Oysa Suriyeliler iktidarın umurunda değil. Tek amaç Kürtleri mümkün olduğunca “etkisiz hale getirmek” ve Suriye’de hakimiyet alanları ve bu alanlarda yaşayan örgütler vasıtası ile pazarlık gücünü arttırmak.
İktidarın yaptıkları bunlarla sınırlı kalmadı.
- Suriye’de laik anlayışın kaldırılması ve yerine dinci bir anlayışın hakim olması hedeflendi.
-Suriye’ye mezhepçi yaklaştı. Sadece Alevileri, Şiileri, ya da diğer mezhep ve din mensuplarını değil kendi Sünni anlayışının dışındaki Sünnileri de dışladı ve bu kitleleri hiçe saydı. Bunun getirdiği sonuç Suriye’de belli bölgelerde yaşanan katliamlar, tecavüzler oldu.
- Mezhepçi ve ırkçı yaklaşım Suriye ile sınırlı kalmadı. Türkiye’de yaşayan Alevilerin bir kısmı “Suriye’deki iktidara ortak” olarak gösterildi, "Düşman Kürt miti"ne dönüldü. Düşman miti iktidarların her zaman işine yarıyor. Sanal da olsa bir düşman, kitleleri kontrol etmekte hayli yardımcı oluyor.
Ancak Kürtler sanal değil gerçek ve iktidar Kürtleri gerçekten düşman olarak görüyor. Daha doğrusu Kürtlerin toplumun düşmanı olduğuna kendisini ve toplumun bir kısmını inandırmış durumda. Kürtler ile ilgili bugünkü algının oluşmasında ise iktidarın pratikteki sorumluluğu büyük. Kürtlerin ABD ile işbirliği yapması, bunun çeşitli siyasi görüşlere göre değerlendirilmesi ayrı konu ama milliyetçi cenah ile birlikte dillendirilen “Amerikan botunun Suriye’de olmasının” müsebbibi de bu politikalardır. Ama iktidarın en büyük becerilerinden biri “uyguladığı politikaların olumsuz yanlarını başkalarına yükleyebilme” becerisi.
Neresinden bakılırsa bakılsın bugüne kadar uygulanan politikaların Türkiye ve Suriye halklarını getirdiği nokta ortada. İktidarın bu politikalarının önümüzdeki dönemde Türkiye halkına Suriye halkının bugün yaşamakta olduğu acıları yaşatmayacağının garantisi var mı?
24 Haziran’da iktidarın dış politikası da oylanacak. Suriye, Libya, Irak halklarına, Suriye’deki Kürtlere de oy kullanma şansı verilseydi nasıl bir sonuç çıkardı acaba? AKP’nin dış politikasını en iyi onlar bilir.