Oyların güvenliği için müşabirim, müşabirsin...
Sandık güvenliğinin yalnızca sandık başlarında bulunmakla değil, aynı zamanda seçim sürecinde yaşananları kayıt altına almak ve bunları kamuyla paylaşmakla olabileceğini ifade eden örgütlenme, müşabiri, sandık güvenliği için müşahitlik yapan ve aynı zamanda da tanık olduklarını haberleştirerek kamuyla paylaşan kişi olarak tanımlıyor. Yani müşabir gazeteci değil; müşahit olarak tanık olduklarını, Adil Seçim Basın Merkezi’ne bildiren ve böylece kamuyla paylaşılmasını sağlayan kişi.
Seçim giderek yaklaşıyor. Türkiye, son 16 yılına damgasını vurmuş olan AKP iktidarı döneminde özellikle son yıllarda başta ifade özgürlüğü olmak üzere tüm özgürlüklerin ortadan kaldırıldığı bir süreci yaşadı. Siyasi iktidarın başından beri içine yerleşmeye çalıştığı kapitalist formun yarattığı eşitsizlikler, işsizlik ve yoksulluk, son iki yılda yaşananlarla, KHK’larla, OHAL uygulamalarıyla daha da ağır bir biçim aldı. 24 Haziran’da yapılacak olan seçim işte bütün bunların son bulması ya da devam etmesine dair bir toplumsal kararın verileceği bir anı işaret ediyor. Elbette ki, 24 Haziran ertesinde bütün bunlar kendiliğinden ve bir anda düzelmeyecek. Bu denli ağır bir tahribatın giderilmesi, Türkiye’de zaten hep kırılgan olan demokratik kurumsallaşmanın gerçekleşmesi zaman alacak. Ancak 24 Haziran, eşitlik ve özgürlük fikriyatının yeniden yeşerebileceği, demokratik bir zeminin kurulmasına dair bu toplumun bir kararlılık göstergesi olacak. İşte bu yüzden de çok büyük önem taşıyor.
Bu denli önemli bir seçime giderken endişeler ise tükenmiyor. En önemli endişe kaynağı ise seçimin adil ve güvenli bir seçim olup olmayacağı üzerindeki şüpheler. Bu şüpheler elbette ki yersiz değil. 2002 yılında yüzde 34 oy oranıyla mecliste çoğunluğu elde ederek hükümeti kuran AKP’nin 16 yıllık iktidarı döneminde neredeyse her seçimde gündeme gelen “seçime hile mi karıştı?” endişesi özellikle son yıllarda giderek artmış durumda. 30 Mart 2014 yerel seçimlerinde ise bu endişenin yersiz olmadığı, birçok ilde, çeşitli partilerin seçim sonuçlarına itiraz etmesi, oyların yeniden sayılmasının gerekmesi ve bazı illerde seçimlerin yenilenmesine karar verilmesiyle açığa çıktı.
Seçime dair tüm bu endişe ve şüpheler doğal olarak 2005’ten beri Yüksek Seçim Kurulu tarafından kullanılan, ancak süreç içerisinde önemli değişikliklere uğramış olan SEÇSİS sistemini de tartışmaya açıyor. SEÇSİS çalışmalarına 1986 yılında başlayan bir sistem. Sistemin 1989’da Yüksek Seçim Kurulu'nca kabul edilmesinin ardından çevrimdışı olarak 2004’e dek kullanıldı. 2005’te yapılan iyileştirmelerle çevrimiçi ve “web” tabanlı çalışan, merkezi veritabanına sahip bir sistem haline geldi. 2006’da ilçelerden merkezi veritabanına taşınan seçmen bilgilerinin TC kimlik numarası ile ilişkilendirilmesi ve mükerrer seçmen kayıtlarının önüne geçilmesi için birtakım iyileştirmelere uğrayan sistem, 2008’de Ulusal Adres Veritabanı (UAVT) ve Adres Kayıt Sistemi (AKS) ile TC kimlik numarası üzerinden seçmenlerin adreslerinin ilişkilendirilerek adrese dayalı seçmen kütüğü uygulamasına başladı. 2010’da ise SEÇSİS Portal Sistemi ve sonrasında 2011’de Sandık Sonuçları Paylaşım Sistemi (SSPS) eklenen SEÇSİS hem yurttaşların seçmen ve sandık bilgileriyle seçim sonuçlarını internetten sorgulayıp görüntüleyebildiği, hem de seçim sonuçlarının siyasi partiler, haber ajansları vb. kuruluşlarla paylaşılmasına olanak veren bir yapı kazandı. 2014’te düzenlenen yerel seçimlerden başlayarak ise sandık sonuç tutanaklarının ilçe seçim kurullarında taranarak sisteme alınması ve seçim süreci boyunca partilerle, kesin sonuçlar açıklandıktan sonra ise kamuoyuyla paylaşılması sağlandı. İlçe seçim kurullarında taranarak sisteme alınan il/ilçe birleştirme tutanakları ve sayım döküm cetvelleri ise 2015’te sisteme dahil edilen Siyasi Parti Portalı (SİPPORT) üzerinden siyasi partilerle de paylaşılmaya başlandı.
Uzun süredir üzerinde çalışılan ve sürekli olarak yeni uygulamalar eklenerek geliştirilen bu sistem ile ilgili eleştiriler ise başından bu yana sürüyor. 2010’dan bu yana öncelikle sistem kodlarının kapalı olması, işleyişinin denetime kapalı olması, sistemin merkezi yapısının manipülasyon riskini artırması ve güvenlik açıkları olduğu gerekçeleriyle eleştirilerin hedefi olan sistem, seçmen kayıtlarının tutulmasında İçişleri Bakanlığı'nca yürütülen MERNİS’i, seçim sonuçlarının aktarılmasında ise Adalet Bakanlığı’nca yürütülen UYAP’ı kullanması nedeniyle, anayasaya göre YSK tarafından yürütülmesi gereken seçim sisteminin hükümete bağlı olan idareye devredilmesi ile de eleştiri oklarını üzerine çekti. Bu konularda muhalefet partileri tarafından verilen pek çok soru önergesinin tatmin edici bir biçimde yanıtlanmaması da bu eleştirilerin artmasına ve şüphelere neden oldu.
Bu şüpheler YSK kararlarının yargıya kapalı olması nedeniyle de güçlü bir zemin kazanmaktadır. Ayrıca 16 Nisan referandumunda alınan sonuçların, 2004 yılında ABD’li yazılımcı Clinton Eugene Curtis’in ABD Temsilciler Meclisi Adalet Komisyonu önünde verdiği yeminli ifadesini hatırlattığını eklemek gerekiyor. Curtis, ABD başkanlık seçimlerinde Bush’un lehine oyların artırıldığı iddiası üzerine verdiği ifadesinde seçim sonuçlarını dışarıdan fark edilmeyecek biçimde ayarlayabilecek yazılımların varlığını, 2000 yılının Ekim ayında bir kongre üyesinin isteği üzerine böyle bir program yazdığını, bu programın oyları yüzde 49 ve yüzde 51 olarak ayarlayarak seçime müdahale edilebildiğini, bunun sadece oyları birebir sayarak, eşleştirerek ortaya çıkarılabileceğini söylemişti.
Tam da bu noktada, 24 Haziran öncesinde siyasi partiler ve özellikle de Bilgisayar Mühendisleri Odası başta olmak üzere meslek kuruluşları YSK’ya doğrudan ulaşarak ve çeşitli etkinlikler düzenleyerek SEÇSİS’e ilişkin değerlendirmelerini ve taleplerini dile getirdiler. Tüm kamu bilişim sistemleri gibi SEÇSİS’in de tanımlanma, geliştirilme, uygulamaya alınma ve işletilmesindeki tüm bileşenler ve hizmet süreçlerinin dikkate alınarak kapsamlı bir biçimde denetime açılmasını, bu denetimin SEÇSİS ve sisteme veri sağlayan diğer kurum sistemleri için de yapılmasını, kamuoyunun her seçim öncesinde denetim raporlarıyla aydınlatılmasını içeren bu taleplerin elbetteki gerçekleşmesi mümkün olmadı. Bu nedenle şüphe ve şaibeler, ne gerçeklenebildi, ne de yalanlanabildi.
Sonuçta 24 Haziran’da da seçimlerde oy kullanımı bittiğinde ilçe seçim kurullarına ulaştırılan sandık sonuç tutanaklarındaki oy sayıları SEÇSİS’e girilecek, aynı zamanda tutanak da taranarak SEÇSİS’e kaydedilecek. Sisteme girilen bu veriler, eşzamanlı olarak siyasi partilerle paylaşılacak ve sistemde anında yapılan oy hesaplamalarıyla seçim sonuçları belirlenecek. Ancak seçim güvenliğine ilişkin bütün endişe ve şüpheler, siyasi partileri ve oy güvenliği ile ilgili yurttaş oluşumlarını 24 Haziran’da Adil Seçim Platformu adı altında bir araya getirdi. Adil Seçim Platformu, SEÇSİS sisteminin işleyişini doğrulamak amacıyla siyasi partilerin kurdukları sistemleri kullanarak sandık başlarından elde edilen verilerle YSK’nin SEÇSİS’ten aktardığı verileri karşılaştırarak doğrulama yapılmasını sağlayabilecek. Önemli bir emek gücü gerektiren bu işlem siyasi parti temsilcileri yanında oylarına sahip çıkmak isteyen gönüllülerin çabaları ile gerçekleşecek.
Bütün bunların yanında Adil Seçim Platformu içinde yer alan bir basın merkezi de oluşturuldu. Muhabir ve müşahit sözcüklerinin birleştirilmesi ile üretilmiş olan müşabirliği örgütleyen Adil Seçim Basın Merkezi, esas derdi sandık güvenliği olan bir basın merkezi olacak. Sandık güvenliğinin yalnızca sandık başlarında bulunmakla değil, aynı zamanda seçim sürecinde yaşananları kayıt altına almak ve bunları kamuyla paylaşmakla olabileceğini ifade eden örgütlenme, müşabiri, sandık güvenliği için müşahitlik yapan ve aynı zamanda da tanık olduklarını haberleştirerek kamuyla paylaşan kişi olarak tanımlıyor. Yani müşabir gazeteci değil; müşahit olarak tanık olduklarını, Adil Seçim Basın Merkezi’ne bildiren ve böylece kamuyla paylaşılmasını sağlayan kişi.
musabir.com sitesinde hem kendisini anlatan, hem de gönüllü kayıtlarını alan Adil Seçim Basın Merkezi, oyları ile aydınlık bir geleceğin yolunu açmayı uman herkesi, önce müşahit olmaya, sonra da müşabir olmaya davet ediyor. Ve diyor ki, müşabir yaptığı her şeyi “tanık olduklarının ana akım medyada asla görünmeyeceğini bilerek yapar”. O halde tanık olduklarımızı paylaşmak için müşabirim, müşabirsin, müşabir…