YAZARLAR

Denize gömülenler

Göçmenlerin trajik yolculuğuna eşlik etme cesareti gösterebilmiş az sayıda gazeteciden biri Wolfgang Bauer. Suriyeli Amar Obaid’in hikayesi, bizi istatistiklerden kurtarırken gerçek trajediyi görmemizi sağlıyor

Belki bir yerlerde görmüşsünüzdür, BM sadece geçen hafta denizde ölümden kurtarılan göçmen sayısının 2 bin 200 olduğunu açıkladı. Hala günümüzün en yakıcı insanlık meselesi göçmenler. Afrika ve Ortadoğu yaşanmaz coğrafyalara dönüştüğünden bu yana insanlar can havliyle kendilerini Batıya atmaya çalışıyor. En büyük can pazarı da Akdeniz’de yaşanıyor.

UNHCR, yani BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin verdiği rakamlar dehşet verici. Yıl başından bu yana Avrupa’ya varan göçmen sayısı 45 bin 12. Varamayanların, yani denizde kaybolan ve boğulanların tahmini sayısı ise bini aşkın, tam olarak 1,137 kişi. 2017’de 172 bin kişi denizi aşmış, 3 bin 139 kişi hayatını kaybetmişti. 2016’da 362 bin kişi denizi aşarken 5 bin kişi ölmüş. 2015’te göçmen sayısı bir milyon, kayıp sayısı ise 3,700!

Gelenlerin çoğu Ortadoğu’dan. Afrika’da göç en az bu kadar büyük bir trajedi. Orada daha çok kıta iç göç söz konusu. Ülkesini terk edenlerin ancak yüzde onu Avrupa’ya ulaşabiliyor. Ve belli ki Batılı ülkeler buna şükrediyor!

Kıtalar arası göç, milyonlarca insanın yer değiştirdiği, bir nevi günümüzün kavimler göçüne dönüşmüş durumda. Avrupa refahını paylaşmamak için göçmenleri engellemenin bin bir yolunu arıyor ama nedense göçün sebeplerini ortadan kaldıracak tedbirler konusunu kimse yeterince konuşmuyor. Belki de artık bu imkansız olduğu için böyle…

Rakamlarla bu kadar haşır neşir olmanın da meseleyi yeterince anlatmadığı ortada. Gerçek insan hikayelerine bakmak, istatistiği değil trajediyi görmek lazım. Orada da iş gazetecilere düşüyor. Milyonlarca insanın yaşadığı bu yolculuğu, tüm risklerine rağmen onlarla birlikte yaşayacak ve aktaracak birilerinin çıkmamış olması garip…

Geçenlerde çıkan bir kitap sayesinde öğrendim ki en azından deneyenler olmuş. Ayrıntı Yayınları’ndan çıkan Denize Gömülenler’de, Alman gazeteci Wolfgang Bauer birlikte yola çıktığı göçmenleri anlatıyor.

Wolfgang Boer, Çek fotoğrafçı Stanislav Krupar ile birlikte kendilerini iki Kafkasyalı olarak tanıtıp kimsenin cesaret edemediğini yapıyor. Anlatmaya “Saftık. Yolculuğumuzda en büyük tehlikenin deniz olduğunu düşünmüştük” diye başlıyor…

Onları bu yolculuğa katan, Suriye iç savaşı için haber yaparken tanıştığı Amar Obaid. Humuslu toprak sahibi bir ailenin çocuğu olan Amar, savaş başlayınca ailesiyle birlikte Mısır’a göç ediyor. Burada ticaretle uğraşıyor ve iyi bir hayat yaşıyor. Fakat Sisi darbesinden sonra işler değişiyor. Suriyelilere düşman gözüyle bakılmaya başlanıyor. Ticaret yapamaz, iş bulamaz hale geliyorlar. Geri de dönemedikleri için belirsiz, karanlık bir geleceğin baskısı altında ezilmeye başlıyorlar. Amar 50 yaşında olmasına rağmen bu sıkışmışlıkta kurtulmak için Avrupa’ya kaçmaya karar veriyor. Daha sonra ailesini de yanına aldıracak. Wolfgang ve Stanislav da bu yolculukta ona eşlik ediyor…

Mısır’da adeta turizm acentaları gibi her yere yayılmış kaçakçı çetelerinden en iyi referansları olan birini seçip anlaşıyorlar. Kendilerini İskenderiye’ye götürecek minibüse bindiklerinde o karanlık dünyaya da adım atmış oluyorlar. Yolcularına hiçbir açıklama yapmayan, o minibüsten diğerine indirip bindiren, geminin kalkacağı tarihi ha bire değiştiren bu arada kaçakları sık sık en berbat apartman dairelerine doldurup bekleten çeteler, kendi aralarında da büyük bir rekabet içinde. Daha gemiye binmeden bir başka çete tarafından kaçırılıyor, ancak onlar kendi aralarında alış verişi tamamlayınca yolculuğa devam edebiliyorlar. Daha sonra Akdeniz’e açıldıklarında da kaptan onları kaçıracak, yükünü Mısır sahil güvenliğine teslim etmekle tehdit ettiği çeteden daha fazla para koparmak için bir türlü Avrupa sahillerine yaklaşmayacaktır… Herkesin para koparmaya, dolandırmaya çalıştığı, horladığı, hatta dövüp sövdüğü bir çaresizlik haline mahkum gemilere binen ya da binemeyen o milyonlarca insan.

Wolfgang ve Stanislav, daha kendilerini gemiye götüren sürat motorunun içindeyken yapılan bir baskın sonucu Mısır polisi tarafından yakalanır. Hep birlikte atıldıkları küçücük koğuşu, kendi tabiriyle ‘başaramayanların hapishanesi’ni şöyle anlatıyor Wolfgang Bauer: “Önce otuz sekiz kişiydik. Sonradan gelenlerle altmış kişiden fazla olduk. Gelen her grupla oda sıcaklığı da artıyor. Omuz omuza uyuyoruz. Suriye’nin orta direği buraya toplanmış: Orada karısı ve iki küçük oğluyla bir tekstil fabrikasının Daraalı sahibi. Öbür tarafta Darayyalı çikolata fabrikatörü ve iki kızı. Eskiden Suriye televizyonunda kameraman olarak çalışan bir diğeri, birçok mühendis ve öğretmen. Kıyıda ailelerin birçoğu birbirinden ayrılmış, parçalanmış.”

Sonra ne mi oluyor? Gazeteciler deşifre oldukları için ülkelerine dönüyor. Suriyeliler ise tekrar bir kaçakçı bulup tekrar aynı paraları ödeyip şanslarını tekrar deniyorlar. Evet batan gemilerden, boğulanlardan haberleri var, ama nasıl olsa çoğu Avrupa’ya varabiliyor. Onlar da şanslarını deniyorlar, zaten başka seçenekleri de yok. Neyse ki biraz paraları var ve para bitene, ömür bitene ya da Avrupa’ya varana kadar denemeye devam ediyorlar, bıkmadan usanmadan…

Birlikte yola çıktıkları Şamlı halı tüccarı iki kardeş, Alaa ve Hussan şanslarını denizden denemeye devam eder. Neticede çok uzun ve tehlikeli bir yolculuğun sonunda, gemileri batmak üzereyken İtalyan sahil güvenliği tarafından kurtarılırlar. Oradan da kaçak yollardan Alpleri aşıp İsviçre’ye akrabalarının yanına ulaşırlar. Amar ise İstanbul’a ‘sınır dışı edilir’. Orada iki kez sahte pasaportla şansını dener. Afrika üstünden Almanya’ya uçar ve bu ülkeye sığınır.

Wolfgang Boer’in anlattığı hikaye, bir avuç Suriyeli’nin denize gömülmek pahasına atıldıkları bir serüven değil, savaşların yok ettiği hayatlarını yeniden inşa etmek için çıktıkları zorunlu bir yolculuk. İnsanlıklarından, sahip oldukları para pul her ne ise ondan, ailelerinden, hatıralarından hatta gerekirse canlarından vaz geçerek çıktıkları trajik bir yolculuk. Şu sıralar her gece sahillerimizden açılan binlerce insanın tekrar tekrar yaşadığı bu yolculuklar, muhakkak ki insanlığın geleceğini belirleyecek.


Rakamlar için link: https://data2.unhcr.org/en/situations/mediterranean

Afrikalı göçmenlerin trajedisi için link: http://www.ecfr.eu/specials/mapping_migration