Asi sırf nehir adı olmayabilir: Antakya
Asi’nin iki anlamı var. Nehir olanı, bıkmadan usanmadan milyon yıl oradan oraya kat eder durur bütün toprakları. Bir de Armutlu diye bir mahalle. Atilla Çapraz şimdi kalkıp İstanbul’dan gitse üç harfli bir otobüse binip, ilk iş o mahallenin tabelasının yanına varır. İmzasını atmadan hemen önce, Armutlu’nun adını Asi ile değiştirir. Sonra yürür, Abdocan’a rahmet okur.
Ezberi kuvvetli olanlar gövdesini Amik ovasına döner. Geçmek için kanaat notuna güvenenler ise Asi nehrine girer paçasını sıvayıp. O kot pantolon, geçen yaz Şam’dan bayrama gelen varsıl amcazadenin armağanıdır. Artık o amcazadelerin hepsi kamplarda yaşıyor.
Velisi bol. Birine deli denmesine gücenenler şehri. Murat mesela, ağzıyla ambulans sesi çıkaran, kim ona deli desin. Kocaman kulakları her şeyi duyar. Efsanesi de bol denize doğru gidildikçe. Samandağ’a doğru kum da çoğalır, tevatür de. Falankesin bibisinin torunu bir gün kalkmış yataktan, uyurgezer gibi falankesin kapısını çalmış, kapıyı açan yaşlı teyzeye ben senin babanım demiş, kadın da ellerine sarılmış hemen çocuğun, gözyaşlarıyla. Göç sadece fiziki bir şey değildir oralarda. Ruhun da göçtüğüne itimat edilir.
Bir film: Tanrı Kent. Otobüs şirketleri neden üç harflidir. O yıllarda şehrin ortasındaki gardan üç saatte bir İstanbul’a otobüs kalkar. Paran varsa ilk üç harfliye, yoksa ikinciye binersin. Muavinleri bolca limon kolonyası döker şükreder gibi açtığın ellerine. O filmin, o gün, o sinemada, o şehirde izlenmesinin manası kendini 10 yıl gizler. Onuncu yılın sonunda bütün kokular seni o filmin çıkışına atar. Hafızaya hürmet eder bütün limon kolonyaları.
Bir zamanlar, güney memleketlerinin en iyi şehir kitapçılarının başkenti. Erzincan’dan Le poète travaille arıyorsan oradadır, İstanbul’dan Hayvan arıyorsan oradadır, Konya’dan Ücra da orada. Okul bahçesine bakan bir yaz evinden yazılan Ahmet Erhan yazısı “okur mektubu” olarak basılır. Bütün isimler “t” ile biter.
Nehri incitmeden geçen köprüler. Ve daima bir tavuk kokusu. Tavuk yemeklerinin binbir çeşidi. Yumuşacık kışlar; dünyanın en güzel kışları Antakya’da mıdır? Sakince batan güneş, Samandağ taraflarından esen bir tuhaf rüzgâr, nehrin ağırbaşlı coşkusu ve uzaklardan ova kokusu eski çarşıdaki dükkânını kapatan esnafın ayak sesine dolanır. O ayak sesi de alabildiğine telaşsızdır. İkindiyi eder, evde ettiği ikindiyi dışarı taşırır, akşamı kahvehanede, geceyi meyhanede eder. Meyhane masasında dünyanın bütün lezzetleri. Ve hele güzel yapılmış bir boğma varsa.
Öğrencisine tahammülü, kiracının ev sahibine duyduğu saçma suçluluğu andırır. Aynı bahçeye bakan dört apartmanın sadece bir evinde mukim, taşkın öğrenci kalabalığına edilen en kaba söz “E biraz çok olmadı mı bu?” olur, olsa olsa. En güzel tabağa konan enfes dolmalar yollanır sabahına. Ya çocuklar kırıldıysa? İnsanın gözü kamera arar. Bu şakanın sonunda hangi kameraya el sallıyorduk?
Cemil Meriç’in mektuplarında bir eski Antakya. O cumhurbaşkanlığı binasının halini görse ne düşünürdü acaba Cemil Bey? Hangi mektubunda, nasıl kahırlanırdı. Fransız bir mimar, gecenin kör karanlığında herkes uykusunun en derinine yatmışken kalkıp sokakları onarmıştır sanki, yüzlerce yıl evvel. Tepelerin yağmur suyu, kuruma karışıp eski cumhurbaşkanlığı binasının dibine dökülür. Oradan da Asi’ye.
Asi’nin iki anlamı var. Nehir olanı, bıkmadan usanmadan milyon yıl oradan oraya kat eder durur bütün toprakları. Bir de Armutlu diye bir mahalle. Atilla Çapraz şimdi kalkıp İstanbul’dan gitse üç harfli bir otobüse binip, ilk iş o mahallenin tabelasının yanına varır. İmzasını atmadan hemen önce, Armutlu’nun adını Asi ile değiştirir. Sonra yürür, Abdocan’a rahmet okur. Oradan da, o limonata gibi kış akşamlarından birinde Emel Anne’ye doğru yürür. Gürkan’la mahzene giderler, rakıyı koklarlar, akşam Şahap Amca’yla tokştururlar kadehleri. Ali İsmail aha şu odada yatmıştır yıllarca.
Havaalanına giderken, ayağı gazdan çekme hevesi. Biraz daha kalsaydık, biraz daha kalsaydık. İşte geldik gidiyoruz, şen olasın Hatay şehri.
Alıntısız şehir. Alıntıya hacet duymayan şehir. Saati var ama orada üç vakti var saatin. Bütün üç harfler gibi. Asi, Ali, Asi, Ali. Bir harf, bir harftir.