YAZARLAR

Bindiğimiz alamet gittiğimiz…

Yıllardır uygulanan, yazılı olmayan sistem buydu. Şimdi yazıya geçirildi. Hayal edilen şey, yaşanmakta olanın yasallaştırılmasıydı, oldu. Kısacası gittiğimiz bir yer yok, bulunduğumuz yerdeyiz hâlâ. Her ne yapıyorsak aynını yapmaya devam… Yeni sistemin getirdiği en önemli yenilik cumhurbaşkanıyla ilgili… Uluslararası zirvelerde ülkeyi temsil edecek bir başka “rakip konum” kalmayışı tek yenilik.

Yönetim şeması yeni ama ya felsefesi? Tek karar vericili yeni sistemin ‘ben yaptım oldu’ zihniyetinden öte bir anlayışa ihtiyacı varmış gibi yönetim felsefesini sormak da abes gerçi. Anayasa değişiklik paketi gündeme geldiğinden beri defalarca yazıp söylediğim gibi “beş yıllığına anahtar teslim ülke tapusu” devredildi. Bir kişinin malı artık Türkiye. Gönlünce tasarruf edeceği tapulu malı. Aile içi kapalı devre ekonomi yönetimini keyfince sürdürmesine engel yok.

“İrademdir" deyip kararı açıklandığında askeri şura kaldırılır, rektörlerin profesör olması da, seçilmesi de, öğretim üyelerinin aday gösterdiği kişiler arasından atanması da gerekmez. İdari hakimlik için hukuk okumaya da lüzum yok. Uzun yıllar eğitim fakültesinden mezun olmak gerekmezdi öğretmen olmak için. Şimdi de hukuk nosyonu gerekmeyecek hakim olmak için. Türkiye insanı bir kere cumhurbaşkanını seçtikten sonra artık hiçbir şeye kafa yormadan mutlu mesut yaşayabilir. Her şeyi bilen, gören, duyan ve yapan “biri” var nasılsa.

FETÖ’nün aldattığını, Obama’nın kandırdığını, Esad’ın yanılttığını söylemiş olsa da tüm bu hataları birlikte ve onların uzman görüşlerinin danışmanlığıyla gerçekleştirdiği yakın çevre yine tek istişare organıyken meraklanacak bir şey yok. Yeni aldanmalar, yeni kandırılmalar, yanılmalar kapıda sıraya dizilmiştir çoktan. Zamanı gelince öğreniriz. Kimse de bedelini ödemez. Dağdaki göçerin hayvanlarına el koyarak köylüye çekilen ziyafetle ağalık taslanan “Yörük sırtından kurban kesme” devrindeyiz. Kimse hesap sormaz kimse hesap vermez. Ülkenin tükenmez kaynakları, halkın engin sabrıyla gemi batsa da bir çıksa da…

Milletvekillerinin, parlamentonun yönetim üzerinde hiçbir denetim yetkisi de yok. Gensoru yok, sözlü soru yok. Oluşan meclis aritmetiğine göre uzlaşıp kanun çıkaramayacakları için kararnamelerle yönetileceğiz. Bütçe desen yine otomatik parmaklarla kabul edilecek. Es kaza sayı tutmazsa yeniden değerleme usulüyle eskisi kullanılacak. Eski ayakkabı iyi yürütür malum. Yüksek yargı atamalarında Adalet Bakanlığı'na ait olan yetkiler de artık cumhurbaşkanında. Cumhurbaşkanının yüksek yargıyı şekillendirme gücü uyarınca artık kararlarını “Türk Milleti adına” değil “Cumhurbaşkanı adına” verseler yeridir. İktidar yanlılarının hep iddia ettiği gibi kuvvetler ayrılığı dönemine girdik. Yasama ye yargı resesif kuvvetler, yürütme ise dominant kuvvet olarak keskin biçimde ayrıldılar birbirlerinden.

Baskın kuvvet yürütme de zaten tek kişiden ve onun gölgeleri olan danışmanlarından ibaret. Bakanların kimliğinin ve kişiliğinin önemi yok. Komisyon ve kurullarda politika oluşturulup uygulaması dikte edilecek zira bakanlara. Tek karar vericili sistemde göreve gelişleri gibi görevden alınışları da iki dudak arasında. Görev sürelerindeki ihmal, suistimal, görevi kötüye kullanma, rüşvet, yolsuzluk gibi ithamlarla yargılanmaları kağıt üstünde mümkün. Fakat suçlu bulunsalar bile devlet memuru olma yeterliliğini ortadan kaldırmayan bir suçsa bu görevi bırakmayabilecekler. Devlet memurlarına gelince planlanan tutarsa en alt kademelere kadar beş yıllığına bu yönetimle çalışmak üzere sözleşme imzalayacaklar. Sözleşmeli memur olarak bir şekilde kapağı atan mümkün mertebe suya sabuna yani parti ve cumhurbaşkanı menfaatine dokunmadan beş yılı tamamlamaya bakacak. Devletin değil cumhurbaşkanının memuru olarak çalışırken maaşını bu toplumun vergilerinden, kaynaklarından aldığının da hiç önemi olmayacak. Parti devletinde parti memurları olacakları için herhangi bir teşkilat yöneticisinin ayağına basmasınlar yeter.

İşin kötüsü bunların hiçbirinin yeni olmayışı… Yıllardır uygulanan, yazılı olmayan sistem buydu. Şimdi yazıya geçirildi. Hayal edilen şey, yaşanmakta olanın yasallaştırılmasıydı, oldu. Kısacası gittiğimiz bir yer yok, bulunduğumuz yerdeyiz hâlâ. Her ne yapıyorsak aynını yapmaya devam… Yeni sistemin getirdiği en önemli yenilik cumhurbaşkanıyla ilgili… Uluslararası zirvelerde ülkeyi temsil edecek bir başka “rakip konum” kalmayışı tek yenilik.


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.