'Dostum Putin' neden Ankara’daki törene katılmadı?
"Erdoğan’ın 'Dostum Putin' diye hitap ettiği Rus lider, Erdoğan’ın başkanlık törenine neden katılmadı da yerine Dimitri Medvedev’i gönderdi?", "Acaba Rusya dış politikası ile Putin’in Ankara’daki şatafatlı törene gelmemesi arasında bir ilişki var mı?" sorularına Rus dış politikası dinamiklerine derinden bakarak yanıt arayalım...
İki hafta önce izne ayrıldım. İzin dediğiniz de öyle sahil kenarları falan değil, evde doktora tezimi tamamlayacaktım. Ben izindeyim diye dünya dönmeyi, petrol üreticileri üretimi, Putin yemeği kesmeyi bırakacak değildi ya. İç politika da dış politika da yoğun. İzinliyim ama tez yazmak ne mümkün, her vatandaş gibi aklım seçim sonuçlarında. “Ne olacak bu memleketin hali?” sorusu peşimi bırakmıyor. 24 Haziran sabahı erkenden oyumu kullanıp akşam için seçim sonuçlarını izleme hazırlıklarına başladım. Akşam, oyların tamamı sayılmadan Cumhurbaşkanı’ndan gelen “biz kazandık” açıklamasıyla zihnimde Muharrem İnce’nin miting meydanlarında “o gece Yüksek Seçim Kurulu’nun önüne iskemle atıp oturacağım” sözü kulaklarımda çınlarken elimden düşen kumandanın “pat” sesi ile kendime geldim. Velhasıl biz şaşırdık, şok olduk diye siyaset boşluk kaldıracak değil ya süreç tıkır tıkır işledi.
Nihayet pazartesi günü Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan “görkemli” bir törenle TBMM’ye gitti. Yeminini etti, gazetecilerin sorusu üzerine de “artık bana başkan diyebilirsiniz” mesajını verdi. Ardından da yine Beştepe’deki Saray’a geçti. Bu görkemli tören için de dünyanın dört bir yanından temsilciler hem TBMM’de hem de Saray’da ön sıralarda yerlerini aldı.
Tüm bu seremoniyi Saray’da değil, evimdeki tüplü televizyonumdan izledim. İzlerken de törene katılan uluslararası isimler açısından bazı kritik sorular ön plana çıktı. Ey Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin Akkuyu’yu açtık, Mersin’e gelmedin. Erdoğan yemin etti gelmedin? Sen neredesin? Putin’e sen dediğim aramızda kalsın, ayıya bindiğine dair rivayetler var :)
"Erdoğan’ın 'Dostum Putin' diye hitap ettiği Rus lider, Erdoğan’ın başkanlık törenine neden katılmadı da yerine Dimitri Medvedev’i gönderdi?", "Acaba Rusya dış politikası ile Putin’in Ankara’daki şatafatlı törene gelmemesi arasında bir ilişki var mı?" sorularına Rus dış politikası dinamiklerine derinden bakarak yanıt arayalım. Başlıyoruz, herkes en ciddi halini takınsın, pasaport fotoğrafı çekilir gibi duruyoruz.
TÖRENE ULUSLARARASI KATILIM NEDEN ÖNEMLİ?
2019’da yürürlüğe geçmesi planlanan başkanlık sistemi erken seçimin ardından hızla uygulamaya konuluyor. İçinde yaşadığımız ülke olduğu için bize hayati gelen durum, küresel gündemde alt sıralarda değilse de en üst başlık da değildi. Dünyada BM’ye kayıtlı 192 ülke var her birinin birçok derdi ve tüm dünyanın da Trump gibi bir derdi varken, Ankara beklediği ilgiliyi göremedi diyebiliriz. Peki uluslararası katılım neden önemli?
Törene katılım, bağımsızlığını ilan eden bir devletin tanınması gibi bir durum söz konusu olmadığı için hayati değil. Ancak büyük bir rejim dönüşümü, yine de küresel düzlemde üst düzey ve geniş katılımla gerçekleştiğinde bu tanımaktan ziyade tanıklık olarak kıymetli. Özellikle uluslararası meşruiyet ve prestij acısından. Örneğin ilan edilen kabine sonrası dolardaki yükseliş, küresel medyadaki yüz ekşitme seçilen yola dönük soru işaretleri olarak yorumlanabilir.
Türkiye’nin belirli ittifakları, antlaşmalarla bağlı olduğu bir uluslararası sistem bağı var. Örneğin rejim değişti diye bugün başlayan NATO zirvesinden Türkiye mahrum olmadı. Küresel sistemde içerideki dönüşüm sistemin genelini, güçlülerin çıkarlarına halel getirmediği sürece, “bize ne” şeklinde yorumlanabiliyor. Örneğin en sert neoliberal politikaları uygulayan Türkiye’nin rejimindeki kayma sistem için sorun olmayabilir. Ne zaman sorun olacağı küresel sistemin ekonomik, politik çıkar ve dengeleriyle ilişkili. Değerli Hocam İlhan Uzgel ve Ümit Akçay’ın bu haftaki yazıları ufuk açıcı biçimde durumu aktarıyor.
Buraya kadar tamam, Peki Putin neden gelmedi? Ankara’yı unuttu mu? Boru hatlarına sarılıp ağlayalım mı, ne yapalım?
MOSKOVA'DA HAVA AÇIK, GÜNDEM YOĞUN
Rusya belirli bir tarihsel mirasa sahip, siyasi olarak güçlü, ekonomik olarak “eh işte” kategorisinde olan devlet. Rus dış politikası temelde çok kutupluluğa ancak daha fazla çok yönlülüğe dayanır. Başka bir anlatımla, Latin Amerika’daki enerji ilişkileri, Çin’le olan ticaret, Kuzey Kore’nin durumu, Afrika’daki Çin yayılması, Ortadoğu’da sonu gelmeyen kartların dağıtılması, Arktik’te eriyen buzul miktarı ve Orta Asya’da olanlar, Avrupa’daki anlaşmazlıklar Rusya açısından dikkatle izlenir, buna göre konum belirlenir.
BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyesi, Şanghay’da Çin’in biriciği, Rusya’nın konum ve perspektif belirlemesi açısından çok yoğun bir gündemi var. Aslında genel olarak böyle seyreden durum gerek kapitalizmin içinden geçtiği dönüşüm, gerek sistemdeki tıkanmanın gözle görülür hal almasıyla hiç olmadığı kadar hareketli. Bunu lehine çevirmeye, hiç olmadı bundan zarar görmemeye çalışan her devlet gibi Rusya da uygun strateji ve manevralarını masaya yatırıyor.
Haziran gündemi Rusya’nın yoğunluğu konusunda fikir verebilir. Putin Çin’de Xi ile görüştü, Şanghay zirvesine katıldı. Lavrov, Kim Jong-un ile bir araya geldi. İran Nükleer Anlaşması için tutum alındı. Kuzey Kore sürecinde daha belirleyici olmanın yollarına kafa yoruluyor. Avrupa Birliği ile çeşitli düzeylerde görüşmeler yapılıyor. Suriye’den asker çekme süreci başlatıldı. 12 Temmuz’da Suriye’de aktif rol oynayan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile ikili bir görüşme var. Dünya Kupası’nı anlının akıyla bitirme gayreti mevcut. Önümüzdeki günlerde ele alacağımız üzere, petrol piyasasındaki gelişmelere göre konum alma, OPEC ile ortak adım atma, İran’ı dışlamama, Suudi Arabistan’ı küstürmeme gündemi de var.
En önemlisi Putin, 16 Temmuz’da Suriye’den enerjiye, ekonomik yaptırımlardan Kuzey Kore’ye geniş bir ajanda Trump ile yapacağı görüşmeye hazırlanıyor. Bu zirve Rusya açısından hayati değilse de iyi bir hazırlık gerektiriyor. Dahası bununla ilişkili iki faktör daha var.
PUTİN ARTIK ANKARA'YI SEVMİYOR MU?
Rusya kendi gündemini ve politik önceliklerini en iyi şekilde yönetmeye çalışıyor, ancak Putin’in gelmemesine neden olan iki faktör daha var. Birincisi, genel bir faktör, Putin’e mahsus değil. Herhangi bir zirveye ya da toplantıya katılım, dış politika öncelikleri kadar katılan ve katılmayan devletlerle ilişkili. Erdoğan için yapılan törende AB’yi etkinliği sınırlı Bulgaristan temsil ederken törende Balkan ülkeleri ve Afrika devletleri ağırlıktaydı. Rusya’yı iç politikadan sorumlu Başbakan Dimitri Medvedev temsil etti. ABD’den üst düzey katılımın olmaması, Asya Pasifik’ten Çin, Japonya, Güney Kore, Hindistan’ın eksikliği, Ortadoğu’dan İran, Mısır ve Suudi Arabistan koltuklarının boş kalması Putin’in kararında etkili olmuştur.
Putin’in gelmemesinde etkili ikinci faktör, denge siyasetinden kaynaklanıyor. Rusya dış politikasındaki çok yönlülük iyi bir denge kurulmasına dayanıyor. Hayati bir çıkar olmadığı sürece bu denge zorlanmıyor. İşte bu noktada dengeyi sarsacak bir itham 16 Temmuz’da Helsinki’de yapılacak Putin-Trump zirvesi öncesi Rusya’ya yöneltildi.
ABD'nin NATO Daimi Temsilcisi Kay Bailey Hutchison, Fox News röportajında Rusya’nın Türkiye’ye S 400 füzeleri satma girişimini “Rusya’nın Türkiye’yi NATO’dan koparmaya çalıştığını düşünüyorum. Onlar birçok müttefikimizi bizden almaya çalışıyor. Rusya, tarihin en güçlü ortaklığındaki istikrarı bozmak istiyor” sözleriyle yorumladı. Rusya ithama anında cevap verdi: "Rusya tüm ülkelerin çıkarlarını dikkate alarak kendi istekleri doğrultusunda çeşitli ülkelerle işbirliği yapar. Bunun yanında Moskova ‘herhangi birilerinin ittifaklarını bozmaya’ ve birilerini zorlama yoluyla kendi tarafına çekmeye çalışmaz" denildi.
11-12 Temmuz’da Brüksel’de 29'uncu NATO liderler zirvesi var. İşte bu zirve öncesi ABD’nin Rusya’ya dönük Türkiye ithamı, Rusya’yı dikkatli olmaya itiyor. Rusya açısından Türkiye önemli, ancak ABD ve Batı ile ilişkileri şu an hayati bir dönemeçten geçiyor. Ukrayna kriziyle tıkanan ilişkiler geçen yıl gelen ekonomik ve enerji yaptırımlarıyla daha içinden çıkılmaz bir hal aldı.
Trump ve Netanyahu ile görüşme hazırlıkları içerisinde olan Putin'in,Erdoğan’ın yemin törenine katılıp poz vermesi, NATO zirvesi öncesinde Rusya’nın Batı ile ilişkilerinde yeni bir soruna neden olabilirdi. Dolayısıyla Putin’in satranç mantığıyla doğru hamleler yapması, bazen de hamle yapmaması gerekiyor.
Kısaca Putin’in bir zirveye katılması bir lideri kişisel olarak sevmesini/nefret etmesini temel almıyor. Bundan ziyade, köklü bir dış politika geleneği ve onun yol göstericiliğinde uygulanan çok yönlü dış politikada Rusya’nın çıkarlarını en iyi şekilde korumaya dönük vizyon ve motivasyona dayanıyor. Ankara’da Putin’i görmememizde ve Akkuyu’nun açılışının Mersin’de değil Ankara’da yapılmasında da benzer bir yaklaşım söz konusuydu.
Mühdan Sağlam Kimdir?
Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda doktorasını yapmıştır. Enerji politikaları, ekonomi-politik, devlet-enerji şirketleri ilişkileri, Rus dış politikası ve enerji politikaları, Avrasya enerji politiği temel ilgi alanlarıdır. Gazprom’un Rusyası (2014, Siyasal Kitabevi) isimli kitabın yazarı olup, enerji ve ekonomi-politik eksenli yazıları mevcuttur. Barış için Akademisyenler “Bu Suça Ortak Olmayacağız” bildirisini imzaladığı için 7 Şubat 2017'de çıkan 686 sayılı KHK ile üniversiteden ihraç edilmiştir. 8 Kasım 2023'te Ankara İdare Mahkemesi kararıyla Mardin Artuklu Üniversitesi'ndeki görevine iade edilmiş, ancak 27 Şubat 2024'te İstinaf Mahkemesi kararıyla yeniden ihraç edilmiştir. 2017-2023 yılları arasında aralarında Gazete Duvar, Almonitor, Kısa Dalga ve Artı Gerçek'in de bulunduğu medya kuruluşlarında çalışmıştır.
'Ortadoğu’da Kürt meselesinin çözümü Türkiye'siz düşünülemez' 13 Kasım 2024
'Erdoğan Kürt Sorununu çözmeye değil stabilize etmeye çalışıyor' 04 Kasım 2024
Yapay zekanın açıldığı kapı: Nükleerin yeniden keşfi 30 Ekim 2024
Cumhuriyet'in 101. yılı: Demokrasi, laiklik, anayasa, eşit yurttaşlık 29 Ekim 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI