YAZARLAR

Bu sergi çalıntı! En azından yarısı!

Nazlı Pektaş'ın küratörlüğünü yaptığı İntihal mi? Hal mi? sergisi çokça tartışılan sanatta ilham, intihal ve kendine mal etme konularına yeni bir perspektiften bakıyor.

Sanatta ilham, intihal, çalma ve kendine mal etme (appropriation) tartışmaları en çok ilgi gören konuların başında geliyor. İşin bir tarafında medyanın (ve sosyal medyanın) bu tartışmaları büyük sözlerle gündemine taşıması, tartışmaların hukuki alana taşınması gibi yönler var. Ancak intihal bir yandan da insanlığın yaratıcılığa, üstün zekaya ve biricikliğe dair arzusunu ve nefretini kaşıyan bir konu. İntihal tartışmalarını seviyoruz, çünkü yüzyıllardır dile getirilen ulvi sanatçı tanımlamasını kırıp sanatçıyı herkes gibi bir insana dönüştürüyor. Yapı Kredi Kültür Sanat'ta yer alan Nazlı Pektaş'ın küratörlüğünü yaptığı İntihal mi? Hal mi? sergisi büyük sözlerle gerçekleştirilen tartışmaların dışında bir sanat pratiği olarak esinlenmeye bakıyor.

Çağrı Saray, Erinç Seymen, Ferhat Özgür, Mehtap Baydu, Necla Rüzgar ve birlikte üretim yapan Özlem Günyol ve Mustafa Kunt sergide yer alan sanatçılar. Sanatçılara ait altı eski tarihli işten ilham alınarak yine buradaki sanatçılar tarafından altı yeni işin üretilmesi sağlanıyor. Ferhat Özgür, Erinç Seymen'den ilham alıyor; Seymen de Mahtap Baydu'dan... Zincirleme bir şekilde sanatçıların işleri birbirleriyle eşleşiyor.

Nazlı Pektaş kendine mal etme, ilham ve intihal gibi konular üzerine kalem oynatan bir sanat yazarı. Tabii ki sosyal medyada çok sevilecek tartışmalar yerine konuyu nasıl yeni bir alana çekileceği düşüncesiyle bu sergiyi oluşturuyor. Bize başka soruların, daha derinde yatan, belki de sanatın kendi varoluşuna dair meselelerin olduğunu gösteriyor bu sergiyle. Tek itirazım serginin ismindeki "İntihal mi?" sorusuna olabilir. Bu kadar incelikle işlenmiş bir sergi için böyle bir başlığa gerek var mıydı diye sorulabilir. Ancak belki de başlık o çok sevilen tartışmaların derinlerine inmemiz için çağırıyor.

Haziran 2013-Özlem Günyol/Mustafa Kunt, 2015

"Sanatçıların öncesi ve sonrası var ve görsel kültür içinde türlü şeylerden ve birbirlerinden esinlenerek işler üretmekteler. Bu sergi var olan bu düzeni, sanatçıların birbirlerini giyinerek oynadığı bir oyuna dönüştürüyor" diyor Pektaş Artful Living'e verdiği röportajda. Devamında da özgünlük sorusuna değiniyor. "Özgünlük yok demiyorum elbette. Ama özgünlük bir takıntıya dönüşerek yaratıcılığın sonsuz evrenini boğmamalı. Zira bu çağda görsel kültürün sınırsızlığında kültürel ve politik bir tavır olarak başka imgeler vasıtasıyla yeni eleştiriler yapılabilir/yapılmakta." Pektaş özgünlük takıntısını bir yana bırakıp üretime çağrı yapıyor.

Dikefalos - Erinç Seymen, 2018

Pektaş'ın hazırladığı sergi metni eski tarihli işlerle yeni üretimlerin karşılaşmasını, işlerin birbiriyle form ve içerik açısından diyalog kurma şeklini ayrıntılarıyla aktarıyor. Hepsini tekrar etmeye gerek yok. Ancak Mehtap Baydu'nun 2015 tarihli Kıyafet işiyle, ondan esinle üretilen Erinç Seymen'in Dikefalos (2018) işine bakalım. Baydu'nun çiçek desenli kumaştan üretilen bir çift erkek ayakkabısı direkt olarak işaret ettiği şekliyle toplumsal cinsiyet kodlarını ters yüz ediyor. Dikefalos işindeyse Seymen miğferlerle ayakkabıları "bağlayarak" hem meseleyi tarihselleştiriyor, hem de cinsiyete dair okumasını queer kavramına taşıyor. İki iş bir yandan da 10 yıl önce cinselliği nasıl ele aldığımızla bugünkü perspektifi yan yana getiriyor.

Kıyafet-Mehtap Baydu, 2015

Bu serginin bir diğer önemli kısmı da sergi sürecinin işbirliği içinde gerçekleştirilmesi. Küratörün düşüncesiyle sanatçının iş üretim sürecinin birlikte tasarlanması. Sergiyi gezerken ve ikili işleri incelerken sanatçıların ve küratörün diyaloglarını hayal etmek olası. Güncel üretimlere yaslanan sergilerde bu tarz küratöryal müdahaleleri görmek o kadar kolay değil.

Güncel sanata dair tartışmalarda büyük laflar hoşumuza gidiyor. Ancak daha önemli olan, sanat tarihinin derinlerinde yatan meseleler var. İntihal mi? Hal mi? sergisi o derinde yatan üretim meselelerini açtığı için önemli.

Son bir not da Yapı Kredi Kültür Sanat hakkında. YKY'nin sene başında yenilenerek açılan binası hızlıca doyurucu bir sergileme alanına dönüştü. Eski ziyaretçi kitlesinin de önemli bir kısmını hemen geri kazandı. Şu an mesela dört sergi aynı anda görülebiliyor. Ancak her sergi bu kadar alımlanıyor mu, izleyici tarafından yeterince ilgi görüyor mu ve sanat dünyası ilgi gösteriyor mu emin değilim. Evet, YKY yenilenme sürecinde oluşan boşluğu doldurdu, ancak halen sergilere yeterince dikkat çekebildi mi emin olamıyorum. Belki de sergiler üzerine yeniden çalışma yapılmalı.