Dört 81’den büyüktür
Spora inanıyorsanız, düzgün bir spor politikanız varsa, sporu siyasetin esaretine terk etmezseniz illa 81 milyonluk bir ülke olmanıza gerek yok. Dört milyondan da dünya şampiyonları, olimpiyat şampiyonları çıkarabilirsiniz. Yeter ki spora ve gücüne inanın.
Küçük ülke büyük hayaller. Hırvatistan’ın bugünkü finale giderken mottosu bu oldu. Dünya Kupası boyunca taraflı tarafsız herkesin finale gitmesini beklediği, gidince de ‘Dört milyonluk ülke finale çıktı’ klişesine sarıldığı Hırvatistan’ın sporla ilişkisi bu kadar düşük mü ki acaba şaşırıyoruz.
İnsan kendisi gibi sanar ya karşısındakini, ülkeleri de böyle değerlendiriyoruz belli ki. Bir 81 milyonuz da finale çıkamadık ama bak dört milyonluk nüfuslu ülke nasıl finale çıkar? Peki, mevzu sayıda mı mantıkta mı? Cevap açık da ben yine de Hırvatistan örneği üzerinden açıklayayım.
Önce bu yaz aylarında kışa gidelim. Yani Kostalic kardeşlere. Erkeklerde Ivica, kadınlarda da Janica Kostalic. 2011’de Alp Disiplini Dünya Kupası’nı kazanan, boynuna dört olimpiyat gümüşü takan Ivica ve üç Alp Disiplini Dünya Kupası ve dördü altın altı olimpiyat madalyası, beş dünya şampiyonluğu ve daha nicesi olan kardeşi Janica. Yani bu iki Hırvat kardeş, Türkiye’nin henüz hayal aşamasında olduğu madalya sayısını evlerine taşıdılar bile.
Kardan korta geçelim dilerseniz. 2006’da erkekler tenisi dünya sıralamasında üçüncü sıraya kadar yükselen Ivan Ljubicic’e ne demeli. Ya da dünya iki numarasına kadar yükselen, 2001’de tenisin en önemli dört turnuvasından birini kazanan Goran Ivanisaveiç’i işin içine katarsa, nüfusun fazlalığı değil spora ne kadar değer verdiğinizin çok daha önemli olduğunu anlamak mümkün olur sanırım. Tabii bu başarıların yanı sıra her iki ismin de üst seviyede uzun süre kaldığını da hatırlatayım.
En güzeli ve en kariyerlilerini en sona bırakmış olayım. Michael Jordan’ın Jordan olduğu dönemler. Parmaklar NBA şampiyonluk yüzükleriyle dolu. Bir Hırvat da bu yüzüklerden üçüne sahip oldu. Toni Kukoç. Sanmayın ki yedekte durdu da yüzükler parmağına geçiverdi. Takımın Avrupalı oyun tarzı açığını kapatarak, Chicago Bulls’un Chicago Bulls olmasında etkin rol oynayarak Kukoc oldu. Ve tahmin edebileceğiniz gibi o da bir Hırvat’tı. Kukoc’u sayıp da efsane Drazen Pertovic’i unutmadım tabii ki. Trajik ölümü onun etkisini yarım bıraksa da Avrupa basketbolunun en büyük yeteneklerinden biri olduğunu, NBA’e de damga vurmaya başladığını inkar edemeyeceğimiz bir isimdi. Hırvatistan’ın yetiştirdiği en büyük yeteneklerden de biriydi Petroviç.
Parkeden de piste geçelim. Blanka Vlasiç diyelim mesela, ya da Sandra Perkoviç’ten bahsedeyim. Bu ikilinin Hırvatistan’a atletizmde kazandırdığı olimpiyat ve dünya şampiyonası madalya sayısı rakamla 11 yazıyla on bir. Vlasic yüksek atlama, Perkoviç de disk atmada sadece Hırvatistan’ın değil Avrupa’nın en önemli yıldızları olarak sayıldılar hep.
Neticede örnekler çoğaltılabilir. Mesela hentbol severler kızmasın Ivano Balic’i unuttu diye. Unutmadım. Sadece meramımı anlatacak kadar örnek verdiğimi düşünüyorum. Hırvatistan’ın Sovyet kökenini göz ardı ediyor da değilim. Ancak bir gerçek var ki bu iş üçer üçer çocuk yapmakla, nüfusu 90 milyonlara dayandırmakla olmuyor. Eğer spora inanıyorsanız, eğer düzgün bir spor politikanız varsa, eğer sporu siyasetin esaretine terk etmezseniz illa 81 milyonluk bir ülke olmanıza gerek yok. Dört milyondan da dünya şampiyonları, olimpiyat şampiyonları çıkarabilirsiniz. Yeter ki spora ve gücüne inanın.